22 Şubat 2011 Salı

05-06'dan Bu Yana Süper Ligin En Golcü 11'i

Hangi kaleci, hangi defans, hangi orta saha ve hangi forvet? Toplam 439 gol...

20 Şubat 2011 Pazar

Keşke Her Matteo'dan Evvel Bir İlhan Mansız Olsa

Maçın kırılma anlarını daha iyi açıklayamam...Eyvallah 2010-2011...

"Güz-Bahar Takvimi" Öncesi Rusya'nın Avrupa Kupalarındaki Son 6 Yılı

Rusya yakın zamanda çok uzun bir lige başlayacak. Yaklaşık 44 hafta sürecek  Premier Lig'in uluslararası bir şampiyonaya denk getirilmemesi için bu sezon en uygun zamandı. En uzun sezonun oynanmasının sebebi ise 2012-13 sezonuyla Rusya'nın zorlu kış koşullarını artık umursamayarak "güz-bahar futbol takvimi" ne geçecek olmasıdır. Bu değişim için öne sürdükleri şeylerden ikisi ise Avrupa takvimine entegre olmak ve de UEFA'nın düzenlediği kulüp organizasyonlarında eleme turlarında berhava olmadan gruplara kalabilmektir. Diğer unsurlarsa ligin ihraç edebileceği oyuncuların transfer olduğu takımlarında ardı ardına onlarca fazla maça çıkmaması, emin olmasam da (Amısulashvili örneği gibi) diğer ülke liglerindeki takımları çaresiz bırakmamaları olabilir. Rusya'da kış dönemi transfer penceresi Mart'ın ortalarında kapanıyor ama bu yeni sistemle belki de Şubat'ta sonlanacak. Bu geçiş için tek sıkıntıları ise FIFA'dan üçüncü bir transfer penceresi için ret cevabı almalarıdır. UEFA kulüp organizasyonlarının eleme turları liglerinin 19 ila 22. haftaya denk gelmektedir. İkinci transfer penceresi Ağustos'ta olduğu için burada herhangi bir sıkıntıya rastlanmaz; herhalde bu istek ulusal lig içindir. (Kiril alfabesi elimi kolumu bağlıyor daha detaylı bir varsayımda bulanabilmek için). Zaten mevzumuz da bu değil üzerinde duracağımız şey Rusların Avrupa kulüpler organizasyonlarında eleme turlarındaki başarısı.   Sarı renkteki -Rus- takımın turu atladığını gösteriyor; kırmızı renkteki -Rus- ise hoşça kal demektir. Son 6 sezonda 5 defa Şampiyonlar Liginde gruplara kalamamışlardır. 10 defa da Avrupa Ligi'ne girememişlerdir. Nasıl ki bu hafta içi oynanan maçlarda kuzeyimizdeki takımların liglerinin başlamaması bir dezavantaj değilse liglerin 2/3'ünün geçtiğinde oynanan Avrupa Kupası maçları da onların favori olduğunu göstermiyor. Özellikle 2009-10 sezonundaki çöküşü açıklayamıyorum. Eğer bu çöküş 2008-09 sezonunda olsaydı, Avrupa Şampiyonası'ndaki Rusya başarısı öne sürülebilirdi lakin 2009-10 için herhangi bir şey üretemiyorum. 

 Yukarıda ise gruplara katılamamalarından ziyade oynadıkları tur sayısıdır. Kırmızılar başarısız sarılar başarılı tur sayısıdır.

19 Şubat 2011 Cumartesi

Bursaspor-G.Antepspor Maçının 6 Sorusu

1-Videoda Gaziantep kalecisi Karcemarskas neden sarı kart görmedi?
2-Gaziantepspor ilk maçta hükmen mağlup oldu(0-3) ve sezon sonu puan eşitliği olursa hakemi yaran şahıs zevkten dört köşe olur mu?
3-Cenk Tosun gerçekten Adnan Sezgin tarafından beğenilmedi mi?
4-Cenk Tosun gol sonrası Popov'a ettiği küfürler nedeniyle arkadaşından soyunma odasında yumruk yer mi?
5-Battalla'ya neden penaltı verilmedi?
6-Hakem topun hareket halinde oyuna girmesin diyerek Keçeli'nin pasında Sercan'ın pozisyona girmesine mani oldu ama Vederson'un topla aynı şekilde başlamasına isyan eden Wagner'e neden sarı kart gösterdi?

18 Şubat 2011 Cuma

Bobby Robson 76 yaşında

Oyunculuk yıllarından bir video

Ülke hocalarına on sekiz cümleyle serbest dalmak

Gazanfer Bilge Cem Atabeyoğlu'nu sırtlamış gidiyorken hocalara giydirmemek olmazdı...
Şenol Güneş:”Ahlaki pataklayıcı”
Aykut Kocaman:”Kırmızıdan sonra yeşilden önceki adam”
Ertuğrul Sağlam:”Reha Yeprem Fake”
Shota Arveladze:”He doesn’t juggle with a God’s penny”
Tolunay Kafkas:”Yarılanma ömrü 3 yıllık Franz Kafkas”
Bernd Schuster:”Blonde on b-w”
Hikmet Karaman:”Eski Yunan’da yaşasa retorik ve tirat kralı olacak muhtemel Karamanlis”
Abdullah Avcı:”Anadolu Beyliklerine Çalışan Konstantinopolis belediye tekfuru”
Bülent Uygun:”Mottosu etler dışarı bu bir uygundur olan strip club menajeri”
Galatasaray Hagi:”Kol kırılınca Japonla yapıştıran ama Yen’i içeride unutan profesör”
Yücel İldiz:”Dizel Denizli”
Ümit Özat:”Ya taraftarına abaküs ya da kendisine tespih kötekçisi”
Mehmet Özdilek:”Megamind”
Ralf Zumdick:”Bebe bakıcısı”
Samet Aybaba:”Ayağı yere değiyorsa oynatan”
Rıza Çalımbay:”İki muz orta bir gol”
Yılmaz Vural:”İşsizlerin hayata tutunma ikonu asansör fetişisti”
Fuat Çapa:”Mekan işletmecisi”

17 Şubat 2011 Perşembe

Sheva Sheva Bobo


Hafta sonundaki defans dörtlüsünün yüzde 75’i değişmiş bir takımdan ilk yarıda iki hata ile oynamasını beklemek çok iyimser olacaktı. İki tehlikenin de futbolcu kişiliği pişmaniyeleşmiş Shevchenko’dan kaynaklandığı, birinin yardımcı hakem tarafından prematüre bırakıldığı diğerininse penaltı noktasında boş kalan “Sheva’yı tutun la” diye bağırmamın ardından Vukojevic tarafından golle sonuçlanması tüm her şeyi geri dönüşüm kutusuna atmaya yetiyordu. Pozisyonların membasının sol kanat olduğu ve sahanın en genç ikinci oyuncusu ile en yaşlı ikinci oyuncusu arasında geçmesi de ayrı bir rahatsızlık yaratıyor. İlk 20 dakika İsmail’in ilk defa bu kadar verimli oynadığını belirtelim. Attığı şutun dışarı çıkmasının ardından formasının arkasına “acaba İbrahim mi yazdılar” bakışına keşke yazsaydı demekten başka bir şey diyemem. İlk defa bu kadar pozitif baktığım adam kalan 70 dakikada hiçbir zaman ama hiçbir zaman bek potansiyeli bile taşıyamayacağını gösterdi. Bu arkadaşı Arif Erdem “süper” dediğinden beri şüpheli listemde tutuyorum. Bek olarak vasat altı olsa da fena olmayan bir hücumcu yaratılabilir kendisinden. Simetrisindeki Hilbert de zaten bek değil. Bu yüzden pozisyon hatalarına tek kelime edemeyiz ancak tribünler mademki performansı sekenlere yuh çekiyor, 1. ve 2. gollerde Sheva’yı marke edememesine rağmen Hilbert'e övgü nidaları günün anlam ve önemine pek uymamıştır. Protestoların 90 dakikanın bitiminde yapılmasının daha az zarar getireceğini söylemek abesle iştigal olmaz.
Kadrolar açıklandığında Schuster’in güvenmediği Bobo’yu direkt sahaya sürerek Almeida’yı yedek oturtması kimsenin aklına yatmaz. Mevcut düzende Nobre’nin sahada yer alması ayrı bir üzücü durumdu. Manisaspor maçında mal bulmuş da kudurmuş gibi bu takım anahtar deliğinden izlenir demiştim. Bu benzetmeyi lig maçlarında hiç kullanmadım (zira ligdeki Beşiktaş’a dair, bu yazıdan sonra, kendimi hiç yormadım) sadece hedef alınan kulvarlarda geçerli olduğunu söylemeliyim. Türkiye Kupası ve Avrupa Ligi için Schuster’in mantalitesinin yaralı olacağına inanarak söylemiştim lakin çıkardığı hiçbir kadroya bu denli isyan etmemiştim. Kulüp Avrupa’da oynasın diyerek Almeida’yı alıyor kendisi ise oyuncuyu Fenerbahçe maçına saklıyor gibisinden bir izlenim yaratarak ilk 11’e almıyor. Beşiktaşlı olmasam “Hoca kendini kovdurtmak mı istiyor?” sorusu beyin kıvrımlarımda slalom yapardı.
Takım ceza sahası içine ilk 75 dakika 1 veya 2 kez iki adam üstünü sokabilmişken hangi Dünya takımından bahsedelim. Yalandan da olsa bir ofsayta düşselerdi fena mı olurdu.
Bu takımda ise hala Aurelio’nun oynaması içimi yaralayıp duruyor. Aurelio’yu başta savunanlara hiç kızamıyorum çünkü büyük bir sihrin içinde gözler kamaşabiliyordu ve de rasyonel bakılabiliyordu. Alın işte rasyonellik kulübün başkanı kendi oyuncusuna zamanında girişene kontrat uzatırken zoraki kaptanının kontratını yırtabiliyor. Hep lahana turşusu hep lahana turşusu ama reklamlarında kullandığı gibi Dünya standartlarında Brüksel lahanası…
Aurelio oynarsa takım az gol yer miti de artık bütün fırınlarda yakılıp külleri deniz tarafındaki kalenin içine serpiştirilebilir. Adam defanstaki ikilinin arasından çıkmıyor, sürekli araya kaçıyor. Bu kadar G-string futbolcun olursa da orta sahada, Beşiktaş’taki arsa fiyatları göz önüne alındığında sahibini milyoner yapabilecek boş bir tarla ortaya çıkıyor.
Yine de Beşiktaş adına istikrardan yana duralım derim. Y.D. hiçbir hoca ile 2 tam yıl çalışmamışken bunu Schuster ile yaşamak zorundadır. Tekrar suçu hocaya atıp işten paçayı sıyırırsa(ki İbrahim olayından sonra Schuster’e taraftarın bakışı hiç de iyiye gitmiyorken olasıdır) samimiyetsizliğin en büyüğünü yapar ve daha da ilerisi yoktur.
Seneye bu takımın geri beşlisini düzeltilmez ve bir de son vuruş ustası gelmez ise aynı teranelerini dinler dururuz…
Dinamo Kiev’in Almeida’sı sivrisinekten farksızdı ha bir de ülkenin yan top sorunu var demesin kimse…Hocan yabancı, takımının yüzde 85’i yabancı…Eee…
Bu skordan sonra Kiev’e gitmeye hevesli olan adamların eşlerine iyi bir boşanma avukatının numarasını verebilirim…
Bir de Emre Tilev'in Q7'nin kırmızı kartına kadarki iyi niyeti(ki o kartı görmese gösterdiği bireysel dirençten ötürü kendisine destan düzerdim) yanında Polyana halt etmiş...

Üzülmeyin ha Çernobil ha Beşiktaş....

 Başlık Atla gel Şeva filminden...

Kıdemli Yabancıların Geçirdiği Günler ve Güncel Puan Cetveline Etkileri



Hayatın gerçekleri çoğu yerde aynıdır. Penguen’in 2006’daki ilk kapağı da konumuzun bir yerinde bize destek çıkıyor. Takımlarımız King-Kong gibi kendisiyle Empire States binasının üzerine çıkanları lig değişimiyle tekmeliyorlar. Buna teknik adam da futbolcu da dahil oluyor.
İki hafta evvel Yılmaz Vural’ın istatistikî verilerle de destekli “iyi futbol bir işe yaramıyor” üzüntüsü ile Don Balon’un araştırmasını karıştırdım. Don Balon’da yabancı futbolcuların hangi sezondan itibaren kulüplerinde oynadıkları araştırılmıştı. Bir adım daha atarak Türkiye’deki en kıdemli oyuncuların kaç gündür takımlarına yer aldığını ve puan cetvelindeki yerlerine etkisinin olup olmadığına bakalım.

Öncelikle İspanya’daki durum…

Türkiye’deki durum

Türkiye liginde herhangi bir anormallik söz konusu değilken İspanya’da ilk 15 takımda Real Madrid ve Bilbao dışında herhangi bir anormallik söz konusu değildir. Aslında Don Balon’un araştırması Diarra’nın transferinden birkaç gün evvel gerçekleşmişti ama kendisi ayrılınca Higuain ve arkadaşlarını ekledim. O mor rengin sebebi güncellemedir. Athletic Bilbao’ya ise yıllardır gıpta ile baktığım için herhangi bir renk bulamadım. Sözün özü Barcelona’nın 16 takımlı lig isteğine selam ederken yabancıların kıdemli olmasıyla başarının da ilgisinin olmadığını söylemek imkansızdır.

9 Şubat 2011 Çarşamba

Quaresma mı Oksijen yoksa Guti mi Hidrojen...

Sergen ile Mehmet yanyana oynar mı vesaire vesaireden sıkılanlar için de gelsin, sayılar bazen yalan söyler ama oksijen olan Q7 mi Guti mi her şeye detaylıca bakalım...
Hansel ve Gretel ülke futbolunun cadılarına karşı mücadele etmek zorunda. Futbol açlığı kol gezmesine rağmen yeşilimtırak bir ülkede adam yemek, yamyamlık üstatlarının damağında suç lekesi bırakmadan yutaklarından akabiliyor. Neyse ki Sergen ile Mehmet yan yana oynar mı? minvalinden bir cümle futbol anlayışımızdan çok öteye gitmiş gözüküyor. Şimdilerde olabildiğince futbol pırlantasını görgüsüz Rap yıldızlarından geri kalmadan her yerimize döşüyoruz. Bunda hiçbir sakınca görmüyorum. Hatta Beşiktaş’ın şampiyon olamamış takımlardan bazılarının yaptığı sıra dışı transferleri bile gölgeleyecek standartta kurgulanması boyu 2 metreyi aşmış öğrencinin hala en ön sırada oturmasına eş değerdi. Zaten 4 takımın upuzun boylarına rağmen en önde yer almalarının nedeni ha bire vizyoner pozisyonda kalmalarıydı, bunun sebebi de kısaca: aşırı miyopi… Tam da bu anda Beşiktaş tüm gözyaşı denizinden arta kalan kumlarla harika bir gözlük döşedi kendisine ve de sınıfın öğretmeni kendisini arka sıralara davet etti!
Futbolda sadece kurnazlığın önde gitmesi hatta rakibin boşluklarının değerlendirilmesi noktasında bir anlayışta(reel politik) bu iki pırlantanın kulaklarımıza fısıldadığı Van Gogh eksilmesiyle mi sonuçlandırılacak…
Beşiktaş karşı-atak takımı olsa şu an 15 puan fazlası olacaktı lakin (iyi bir kontratağın verdiği hazzı hiçbir şeyden alamasam da) Papaz da Vedat Milor izliyor artık…
Schuster’in getiriliş öyküsünü Serdal Adalı’dan dinlediğimden beri pek de kızamıyorum. O konuşmadan alıntı yapalım:
“Schuster : Siz nasıl bir futbol istiyorsunuz.
Beşiktaş : Sürekli saldıran, sürekli hücumu düşünen, karşı kaleye yığılıp baskı kuran
Schuster: (yanındakilere dönerek) Demek ki hala birkaç tane futbol çatlağı kalmış”
Yönetim bunu talep etmiş zaten okun ucunu rakip kaleye çevrili bırakmıştır. Lakin Schuster’in bilmediği şeyler son vuruşlarda bu denli pinti kalınması ve maç içindeki yoğunlaşan sertlikler. İlk varsayım üzerinden geçersek Trabzon için geçerli olan erken gol ihtiyacı Beşiktaş için de geçerlidir. Beşiktaş’ın öne geçtiği maçlarda çok da rahatlama göstermediğine dikkat ettiğimizde sene başında yapılacak bir “hasbi strik er” hamlesiyle bile ligin ilk döneminde 40-42 aralığında bir puanımız olurdu. Yazımızın eksenine yakın bir varsayım olan ikinci maddeyi de göz ardı etmemek gerekmektedir. Bu adamlar üzerine yoğunlaşmış kemikaze saldırılarına en karşılı insan bile iyi gözle bakmıyor. Biz her ne kadar rakip takım hocaların bunu bilinçli olarak uyguladığını söylesek de oyuncunun damarlarına işlemiş bireysel taktiğin de hocasından bağımsız şekilde işlemesi hidrojenle – oksijeni sinir krizine sokmaya yetiyor. Zaten Simao, Fernandes, Almeida geldiğinde Guti ve Q7’nin sevinmelerinin nedenlerinden birisi artık faullerin ağırlıklarının kendi üzerlerinden kalkması idi ve maalesef bundan lig adına utandım…
Yazının bundan sonrasında hidrojen ve oksijen kim ona karar vereceğiz. Anaokula gidenlerin bile bildiği suyun kimyasal formülünü anlatmaya gerek yok. Bu iki adam birleşince zaten su olmaktalar aradığımsa hangisi tek başına kaldığında ciğerlerimize dolan oksijen olduğudur…
Renklerin karşılıklarını verelim.
Buradaki verilerde söz konusu olan lig karşılaşmalarıdır ve ilk olarak iki futbolcunun birlikte oynadığı maçlara bakalım. Bunu da ikiye ayırdım. Öncelikle ilk 11’de birlikte oynadıklarında sonrasında ise herhangi birisinin oyuna dahil olmasıyla oluşan sonuçlar.

Burada en çok dikkatimi çeken şey ne Q7 ne de Guti ligin ilk döneminde İnönü'de birlikte ilk 11 çıkmış. Başarı oranı deplasman maçlarında %67, İnönü'de ise %100. Eğer bu birliktelik devam etse deplasman maçları bu listede ağırlıklı olmasına rağmen Beşiktaş'ın 20. haftadaki alacağı minimum puan 43.80...
İstanbul takımlarıyla oynanan iç saha maçlarında Schuster'in sadece birini oynatıp diğerini sonradan sahaya sürmesi ilginç. Başarı oranı %16.66.
Manisaspor maçında ikisi de yok ve sonuç kaçınılmaz...
Biri hiç oynamazken diğeri oyuna sonradan dahil olduğunda da başarı oranı %16.66.
Guti'nin oynamadığı sadece Q7'nin oynadığı maçlarda yenilmemişiz. Başarı oranı fifti-fifti...
Guti'nin oynayıp Q7'nin hiç sahne almadığı maçlarda da Herromerrospor'a dönüşüyoruz. Başarı oranı %57 ama 0 çekilen maçların hepsi deplasman ve de Guti ya oyuna sonradan girmiş ya da oyundan atılmış. Bu da başarı oranının biraz daha  yüksek olacağını gösteriyor...

Sonuç: Guti Oksijendir...
Related Posts with Thumbnails