30 Temmuz 2011 Cumartesi

DK 2014 Avrupa Grupları ve Güncel FIFA Sıralamasına Göre Zorluk Dereceleri



Ortada yer alan ilk sayı ilk 5 takıma ait değerlerdir. / sonraki ikinci sayı ise altı takımın güncel sıralarının toplamıdır.

2014 Kura Çekimi ve Kıtalararası Bakış

Avrupa
Kıt'adaki 53 takım da kura çekilişine katılıyor. Maçlar 7 Eylül 2012 ila 15 Ekim 2013’de oynanacak. Grup birincileri doğrudan katılırken, en iyi sekiz grup ikincisi play-off oynayacak. Siyasi krizlerden dolayı Azerbaycan ve Ermenistan, Rusya ile de Gürcistan aynı grupta yer alamayacak. Avrupa kıtasından toplamda 13 takım Brezilya yolcusu olacak. Takımlar Temmuz ayındaki FIFA sıralamasında göre altı kategoriye ayrıldı. Son kategori hariç her birinde dokuz takım var. Sonuncusunda ise en düşük puanlı sekiz takım yer almaktadır.
Altıncı kategorideki takımlar son grup olan Gup I’ya yerleşemiyor. Kura çekimi altıncı kategorideki takımların olduğu yerden başlayıp birinci kategoride sonlanmaktadır.
Play-off maçları 15-19 Kasım 2013’de oynanacak.
Asya 

Kıtaya 4+0.5 hak tanınmıştır. Asya bölgesinde 46 üye takımın 43 tanesi iştirak etti; 1. ve 2. turların sonunda geriye 20 takım kaldı. Ve bu 20 takım üçüncü turu oynadıktan sonra dördüncü turda üçüncü turda olduğu gibi tekrardan gruplara ayrılacak. Dördüncü turda beşerli iki grup olacak. Gruplarını ilk iki sırada bitiren takımlar Brezilya’ya doğrudan gidecek. Beşinci turda gruplarını üçüncü bitiren takımlar kıta play-off unda karşılaşacak. Kazanan takım kıtalararası play-off oynamaya hak kazanacak.
Bugün ise üçüncü turun kura çekimi yapılacak.


Afrika
Afrika’dan 53 üye ülkenin 52 tanesi Brezilya 2014 şansını kovalayacak ve beş tanesi Güney Amerika yolcusu olacak. Elemeler üç tur üzerinden oynanacak; bugün birinci ve ikinci turun kura çekimi yapılacak. Birinci turda 24 ülke iki maç üzerinden karşılaşacaklar ve seriyi kazananlar ikinci turda 29. sıradan itibaren yerlerini FIFA sıralamasına göre alacaklar.

İkinci tur için gerçekleşecek kura çekiminde her bir kategoride onar takım yer alacak. İkinci tur için yer alacak 28 takımın kategorileri bellidir. Buna göre

Toplamda 40 ülke ikinci tur için mücadele edecek ve dörderli 10 grup oluşturacak ve grubu lider tamamlayan 10 takım 3. tura yükselecek.

Üçüncü tur ise play-off 'a sahne olacak. 11-15 Ekim 2013 ve 15-19 Kasım 2013 tarihlerinde iki maç üzerinden oynanacak ve galip takımlar Brezilya'ya gidecekler.

Okyanusya Bölgesi
Okyanusya bölgesine ise tanınan kota 0.5. 11 üye ülkenin on biri de katılıyor. Kıta sıralamasında son 4 sıradaki Amerikan Samoa, Cook Adaları, Samoa ve Tonga birinci turu oynayacak. 21-26 Kasım 2011’de Samoa’da oynanacak maçlarda grubu lider bitiren takım, ilk yedi takımla birleşip toplamda sekiz takım olarak ikinci tura başlayacaklar.
İkinci tur 1-12 Haziran 2012 tarihinde lig usulü turnuva olarak Fiji’de gerçekleşecek. Yarı finale çıkan takımlar üçüncü tura yükselecekler. İkinci turda dörder takımlı iki kategori yer alacak.
İkinci turdaki kategoriler şunlardır:




Buna göre kura çekimine 2. kategoriden başlanacak. Birinci ve üçüncü çekilen takım A grubuna, ikinci ve dördüncü sırada çekilen takım ise B grubuna gidecek. Sonra birinci kategoriye geçilecek yine bir ve üç a grubuna, iki ve dört ise B grubuna gidecekler.

Üçüncü tur ise 7 Eylül 2012-26 Mart 2013 arasında oynanacak. İç ve dış saha maçları olacak grubu lider bitiren takım kıtalararası play-off oynayacak.

Kuzey, Orta Amerika ve Karayip Bölgesi
35 üye ülkenin otuz beşi de katılıyor. Kota 3.5.

Birinci tur bölge sıralamasında en kötü 10 takımın birbirleriyle oynadıkları iç ve dış saha maçlarıyla tamamlandı. 5 seriden galip çıkan 5 ülke ikinci tura yükseldi. Bunlar Belize, Dominik Cumhuriyeti, US Virjin Adaları, Saint Lucia ve Bahamalar. Bu beş takım ikinci turun kura çekiminde on kategoride kendilerine son kategoride yer buluyor. İkinci turda takımlar dörderli 6 gruba ayrılacak. Gruplarını lider tamamlayanlar üçüncü tura yükselecekler. Maçlar 2 Eylül’den 15 Kasım 2011’e kadar sürecek. Kura çekimine en son kategoriden başlanacak. Kategoriler şunlardır:

Üçüncü tura ABD(1), Meksika(1), Honduras(1), Jamaika(2), Kostarika(2), Küba(2) otomatikman kalıyorlar. İkinci turdan gelen takımlarsa üçüncü kategoriyi oluşturuyor. 3 gup oluşacak ve kura çekimine üçüncü kategoriden başlanacak. İlk takım A’ya gidecek şekilde kura çekiminde grupların yerleşmesinde alfabetik sistem uygulanacak.

Dördüncü tura ise gruplarını ilk iki sırada bitiren takımlar katılacak. 6 takımlı bir grup oluşturacaklar. Grubu ilk 3 sırada bitiren takımlar direkt katılırken dördüncü sıradaki ülke kıtalararası play-off oynayacak.


Güney Amerika
Güney Amerika’da üye ülke sayısı 10. Brezilya turnuvayı düzenlediğinden dokuz takım arasında bir rekabet yaşanacak. 9 takımın kotası 4.5 ve ülke sayısına oranladığımızda en azından kıtanın yarısı temsil edilecek. Tantanası en az olan sistem Güney Amerika’da. 9 takımı bir gruba koyuyorlar ve 16 maç sonunda (7 Ekim 2011 ila 15 Ekim 2013) ilk 4 takım Brezilya’ya yürüyerek gidebilecek iken beşinci takım kıtalararası play-off oynayacak. Fikstür belli olduğundan Venezuela gider gibi…



 Bu arada adet yerine bulsun diye beklentimiz bu gruptur...

Yazının az da olsa formal olması için fazlaca -cek -cak kullandım; biliyorum...



14 Temmuz 2011 Perşembe

Filler tepişirken yeşil çimlerin ezilmesine izin verme

İster öyle ister böyle, ülkenin son anlarda adil düzene doğru kaydığını sananlardan biri değilim. Herkesin ajandasındakileri sayısı sayısına yerine getirdiği bir ortamda, MB’yi Ergenekon ve Balyoz davalarında yerin dibine sokan topluluğun bile, her nasılsa birden doğrudur ağabeycim şeklinde, palazlanmasını aklımın ve vicdanımın herhangi bir noktasına değdirdiğimde enerji alamıyorum. Aslında değişimin nasıl gerçekleştiğine bir sonraki paragrafta değineceğim. Yukarıdaki davaların tümünün yanlış olduğuna inanmam da bu ülkede pembe perdelerin arkasında yaşadığım anlamına gelir. Artık davaların esas çerçevesini bir akıllının kuyuya kendi ışığını yok edecek çakmak taşlarıyla birlikte gerçekten suçlu granitleri vb. de atması oluşturmaktadır.
MB’nin eskiden, askerlerin çıkardığı Maya’da çalıştığını kaçınız biliyor. Bu durumun farkında olan güruh veya MB’nin tahtının en azından kolçağına oturmak isteyenler artık yeni belgeciler olarak görev yapmaya başlamıştır. İnandırıcılık seviyesi Kadıköy ve Beşiktaş ilçelerinde yerlerde olan birinin dillendireceği şeylerin umursanmama riskini göze alamazlardı ve bu sayede akımı birçok kola verdiler. Elektrik devresinde önceleri seri bağlama taktiği uygulayanlar ampulün taca çıktığını görünce artık paralel devre kurmak zorunda kaldıklarını anladılar. Devredeki bir ampulde hata olduğunda bile diğer ampuller yanmaya devam edecekti. Bu sebepten ötürü MB’nin yanında yeni yüzlere ihtiyaç vardı. Her birine yapbozun ayrı parçaları düşmüyor muydu? Suçlananlardan bazılarının serbest kalmalarının ardından o koldaki ampulün işlemez olduğunu görmedik mi? MB artık simge olarak kullanılıyor. O kuyudan çıkarılmış koskoca bir taş MB ve her zaman olay mahalline fırlatılır. Bize hissettirilen şey ise bakalım o taşın altından neler çıkacak…
Yukarıdakileri okuma zahmetine katlandığın için teşekkür ederim ama daha ortasındayız Her ne kadar Beşiktaş adına kendimi konuşmak yetkisinde görmesem de Süleyman Seba’nın ardından çok temiz olmadığımızı düşünüyorum. Süleyman Seba çağı öncesi hakkında ise canlı olarak yaşayamadığım için pek yorum yapamayacağım. Yok dememiz de var dememiz de faraziyedir.
Habertürk’te malum eşkâl resmi yayınlanana kadar ben de davanın futbol içi bir süreç olduğunu düşünenlerdendim. Zaten ezelden beri yalamakta beis görmeyen insanların dönüşümünden sonra yazdığımız reçeteye eklemeler de bu süreçten sonra gerçekleşmiştir. Böyle bir resmin genişçe yayınlandığı sadece terör örgütlerinin en üst düzeyindeki insanlar yakalandığında görülmüştür. Aziz Yıldırım’ın suçlu olmasına inanmak veya inanmamaktan başka bir şey söz konusudur. Amaç hep diğerinin gözünde bir başkasını küçük düşürmektir. Futbol gibi renk cepheleşmesinin güçlü olduğu bir ortamda ise bu anlaşılır bir şeydir. Yalnızca buradaki cepheleşmeler kulüpler arasında değil kulüp içlerinde gerçekleştirilmek istenmektedir. Bu da tuvale önce sarı, sonra bordo, sonrasında beyaz renklerin sürülmesinden gerçekleşmektedir. Beşiktaş’ın da bu işe ekleneceğini bildiğimden herhangi bir şekilde görüş belirtmedim ama iş dün gece netleşince de yazmak kaçınılmaz oldu.
Şimdi hükümetten öncelikle ceza hukuku vd. dersleri ilköğretim seviyesinde zorunlu olarak okutmasını istemek en doğal hakkım oluyor. Trafik dersini falan koymak zaten ülkede abes, ancak alkollü araç kullandığında kaç yıl yatacağını öğretirsen o velede, büyüdüğünde belki zil zurna direksiyon başına geçmez. Zaten malum olaylardan sonra hukuk âlimlerimiz de dava dışı topçularımızın da hepsinde korku açmaya yetecektir. Dava neredeyse bütün toplumu ilgilendirdiğinden canlı olarak TRT’nin herhangi kanalından yayınlanması gerekmektedir ama her şeyi birbirine karıştırılmaz deme. Sen sporla siyasetin ayrı gittiğini düşünen arkadaşım neden TRTSpor kanalı aynı zamanda Meclis TV. Frakla yüzen veya koşan birini gördün mü? Alakasız gözükse bile bunu eloğluna nasıl anlatabilirsin.
Olayın kurgulanmış olacağı veya kurgulanmamış olacağı da muamma! ama kurgulayacak biri varsa da ellerine koz vermek için çok uğraştıkları belli. Beşiktaş cephesinde sadece transfer vaadiyle kandırmak, Emenike olayıyla benzerlikler göstermiyor değil. Emenike olayından farkı İbrahim ve İskender’in tam performansla sahada yer almasıdır. Bu görüşme doğruysa etiksizliğin önde gidenidir ve de şike olarak algılanmasa da cezasız kalması beklenemez. Trabzonspor ve Fenerbahçe cephesine hiç girmeyeceğim. Ancak işin Galatasaray tarafını es geçmem söz konusu değil. Bu olaylar ilk patladığında sayıları bir elin parmağını geçmeyen Galatasaraylı arkadaşların Fenerbahçe’siz bir ligin keyfinin çıkmayacağını söylemelerinin ardından kendilerinin de temizci gruba dâhil olmalarını anlamlandıramıyorum. 10 gün önce FB, BJK, TS ceza alıp da GS pak takım olursa yüzyılın ironisi bu olur demiştim. Gidişat onu gösteriyor ama emin olun bu kurgunun ilk sırasında evvela siz varsınız. En ufak hatanızda üzerinize çullanacak bir kötü topluluk var. Yalnız Ünal Aysal’ın her şeyin bir an evvel çözüme kavuşması için yaptığı çağrıyı doğru buluyorum. Düşeceksek düşeriz…
Şimdi bir de adaletin kestiği parmak acımaz tabirini kullanıp, kadeh yudumlarken idama karşı duran kafasız amcalara nasihat olsun; oralarda böyle şey olduğundan tek motto ”Topunuzu keserim ha”…Futbolu öldürmeyin la!

13 Temmuz 2011 Çarşamba

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Premier League 2011-2012 Sezonluk Bilet Fiyatları


Fiyatlar TL cinsinden olup, 16-65 yaş arasındaki kişilerden aldıkları miktarlardır. Arsenal "Gold Membership" fiyatlarıdır. Swansea'nin tavan fiyatını bulamadım maç başı biletlerden renkli fiyat elde edildi. Ortalama taban fiyat yaklaşık 1250, üst seviye ise 2150. Toplamada kolaylık olsun diye fiyatlar 25 ve katlarına -/+ yuvarlandı.

Penaltı sistemi mutlaka kalkmalı


Futbol çok garip bir oyun ve anlatılması zor bir spor dalı. Hiçbir spor dalında bu denli alışagelmişin dışında, sürpriz ve açıklanamaz durumlar meydana gelmez. Kalecinin yapacağı bir hata takımının elenmesine neden olur. Dikkati dağılan ekip ise aynı akıbete uğrar. Düşünün bir kez penaltı vuruşunu yapmaya hazırlanan futbolcu, bu gibi baskı veya stresler sonucu golle sonuçlanacak vuruşu değerlendiremez. Bir maçı penaltılar sonucu kaybetmek çok acı bir durumdur. Bence bu haksızlıktır. Spor yazarı Armanda Nogueira bu konuda şöyle diyor: "Birkaç saniye içinde favori olan ekibin mağdur olması işten bile değildir."
Dünya Kupası'nda penaltı vuruşunu yapmak, antrenmanda penaltı çalışmak kadar kolay değildir. Dünyanın hiçbir yerinde yerel şampiyonalarda bu tur penaltılarla maçların kaderi tayin edilemez. Örneğin, İngiltere'de de bu böyle değildir. Liglerde sonuçların hiç penaltılarla sonuçlandırıldığına şahit oldunuz mu? Dünya Kupası'nda bu duruma acil bir çare bulunmalı. Bu gibi yarı final veya final maçlarında takımlar uzatmada da eşitliği bozamıyorlarsa, 48 saat içinde bir ikinci maçta kozlarını paylaşmalıdırlar. Ancak böyle durumlar uçak ve otel rezervasyonlarında zorluklar çıkaracağından başka bir çareyi size önermek istiyorum. Bu da turnuva boyunca en çok korner kazanan veya en fazla gol alan veya puan tutturan takım bu hakka sahip olsun, fakat sonucu penaltılar saptamasın. İtalya'nın durumuna gelelim. Penaltılarla final oynamak hakkını kaybeden İtalya, 11 puan loplarken, rakipleri Arjantin'in topladığı puan sayısı 7 idi. İtalya yediği 1 gole karşı rakip fileleri 8 kez havalandırdı. Arjantin ise 6 gol atıp 4 gol yedi. Bu durum doğal olarak İtalya'nın rakibine olan üstünlüğünü kanıtlamıyor muydu? Eğer takımlar eşit puan ve gol averajlarına sahip olsalardı belki penaltılar doğru bir çare olarak düşünülürdü. Bu Dünya Kupası'nın tümüyle bizi hayal kırıklığına uğrattığını iddia edemeyiz. İtalyanlar umduklarını bulamamalarına rağmen öte yandan Kamerun'a gönül verenler takımlarıyla övündüler. Bu arada Brezilya ile Hollanda üzülürken. Güney Amerika futbolu temsilcilerinden Kolombiya ile Kostarika beklenenin üzerindeki performanslarıyla dikkati çektiler. Avrupa'dan ilk 8 arasına girmeyi başaran takımlar arasından Belçika'nın sergilediği futbolu da yabana atmamak gerek. Eğer o Platt'ın son saniyede attığı gol olmasaydı, rahatlıkla finallere ulaşırlardı. Hayal kırıklığı yaratan bir öteki takım da İspanya oldu. İspanya beklenen futbolunu oynayamadı. Her şeye rağmen bir Yugoslavya, bir Çekoslovakya ve bir Romanya göze çarptılar. İrlanda Cumhuriyeti’nin en güçlü yanı oturmuş olan takım oyunuydu. İrlandalılar kolektif futboldan güzel örnekler vererek futbolseverlerin beğenisini kazandılar. Oysa F.Almanya dışında tüm takımların ofansif futbol yerine defansif bir tutum içinde olduklarını gördük. Örneğin, Brezilya alışılagelmiş atak futbolunu savunmaya tercih etmiş. Brezilya böyle oynadığı için beklenen gollerini alamadı. Kazanmak için iyi oynamak şart değil, prensiplerinden yola çıktıkları için Brezilya, bu Dünya Kupası'nı erken terk etmek zorunda kaldı. Ne var ki Romario. Avrupa'nın en golcüleri arasında olmasına rağmen yedek olarak unutuldu. Romario'nun akıbetine Brezilya'nın gol kralı Bebeto ve ayrıca Mazinho uğradı ve yedekte beklediler.
F.Almanya, final oynamayı hak etti çünkü atak futbolu tercih ettiler ve sonuçta da gollerini sıraladılar. 1990 Dünya Futbol Şampiyonası’nda oynanan futbol genellikle savunma prensipleri üzerine kurutmuştu. TV'de izleyenleri adeta bıktırır derecesinde defansif nitelikteydi. Teknik veriler de bunu kanıtlıyor. İskoçya topu 29 dakika ayağında tutarken. Brezilya topu 21 dakika ayağında gezdirdi File bekçileri ise topu 8 dakika beklettiler. Bu konuyu biraz açmak istiyorum turnuvada bu konuyu iki eski ünlü futbol yıldızı olan Di Stefano ve Fontaine ile konuştuk; Di Stefano "Maçlarda orta alanda aramızda şaka yapmak için topu sürekli gezdirirdik ve zaman zaman da forvetle ileri-geri paslaşırdık. Amacımız zaman öldürmekti. Ancak biz bu tür paslaşmaları sonuç aldıktan, gollerimizi sıraldıktan sonra yapardık. İtalya 90'da durum bambaşka, takımlar golleri atmadan dalga geçmeye başladı. Böylece amaçtan uzaklaşılmış oldu" dedi.
Arkadaşlara hak verememek elde değil. İşte örneğin İtalya'nın oynadığı pas ağırlıklı futbolu. Schillaci takımındaki savunma elemanlarına oranla topla kaç kez buluştu? Çok az. İtalya gereğinden fazla çok adamla savunma yapınca golü ikinci plana itti. İşte bu nedenle de kupaya penaltılarla veda etmek zorunda kaldılar. İtalya 90 gol açısından kısır bir şampiyona idi. Savunmanın yanı sıra takımlarda kalecilere de büyük işler düştü. 1986 Dünya Şampiyonası'na oranla kaleciler daha başarılıydılar diyebiliriz. Kaleciler iyi çalışıp, hazırlanıp İtalya'ya gelmişler. Aralarında en iyisini bulmak zor. Walter Zenga, Arjantin maçında yaptığı hataya değin kalesini başarıyla korudu. Sergio Goycochea her maçta daha iyi bir performans göstererek takımını finale taşıdı. Öteki çok iyi file bekçileri arasında Klaus Lindenberger, Michel Preud'Homme, Claudio Taffarel, Thomas N'Kono ve benim Rene Higuita yer alıyorlar. Ancak kalecilerin kötü yanları topla fazla oyalanmaları idi. Uluslararası yönetmeliğin kalecilerin bu zaman çalma alışkanlıklarına bir son vermesi gerektiğine inanıyorum. FIFA yapacağı değişikliklerle kaleci-oyuncu arası sıkça yapılan gereksiz paslaşmalara dur demeli çünkü bu tip vakit kaybetmeye yönelik davranışlar futbolda sürekliliği önlemekte ve futbolseverleri de çileden çıkarmakla. Ceza vuruşlarında ise durum gene aynıdır. Oyuncular savunma blokları oluştururken kaybedilen zaman, oyunda gereksiz duraklamalara neden olmaktadır. FIFA'nın buna da bir çare bulması gerekir.
En başarılı savunma futbolunu oynayan ekip şüphesiz İtalyanlardı. Savunma bloğunu aşılmaz yapan Fernando De Napoli, Giuseppe Bergomi, Franco Baresi, Riccardo Ferri, Luigi De Agostini ve Paolo Maldini gibi oyuncularla kimse boy ölçüşemez. Hele bir bloğun ardındaki Zenga ile İtalya'ya gol atmak o denli kolay değildir. Ne var ki, atak futbola da yatkın bu futbolcuların Arjantin karşısında ofansif oyunu bir yana bırakıp, golü unutmaları beni çok şaşırttı. Öte yandan, İngilizlerin sergiledikleri savunmayı da takdir ettim. Mark Wright ile Des Walker'ın ağırlıklarını koyduğu İngiliz defansı yerinde sağlam, fakat kontratak futbola yönelmek için çok hareketliydi. Kamerun'a gelince, elinde yaratıcı futbola yönelik oyuncular olduğunu gördük. Örneğin Benjamin Massing, Emmanuel Kunde, Stephen Tataw ve Bertin Ebwelle gibi. İyi bir savunma yapan Belçika'yı da unutmak mümkün değil. Eric Gerets, Georges Grün, Michel de Wolf ve Leo Clijsters çok başarılıydılar. Brezilya ekibi de iyi savunma elemanlarına sahip olmasına rağmen İtalyanlar gibi ahengi sağlayamadığından başarısız gözüktü. Kolombiya'da Andres Escobar, Çekoslovakya’da Jan Kocian ile Ivan Hasek, Mısır'da Hany Ramzy, Kostarika'da Ronald Gonzalez, Romanya'da Michael Klein, Yugoslavya'da Faruk Hadzıbegiç, Davor Joziç ve Robert Jarni dikkati çektiler. Hollanda ile Sovyetler Birliği savunma anlayışlarıyla beni hayal kırıklığına uğratan ekipler oldular.
Dünya Kupası'nın en iyi oyuncuları orta alandan çıktı. Başı F.Almanya'dan Lothar Matthaeus, Arjantin'den Maradona'nın çektiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Aralarında Stojkoviç çok başarılı gözüktü. Giuseppe Giannini, Roberto Donadoni, Jean Claude Pagal, Cyrille Makanaky, Gheorge Hagi, Sabau ve Rijkaard bu yerin starları olduklarını kanıtladılar. Bunlara rahatlıkla Enzo Scifo, Carlos Valderrama, Paul Gascoigne ve Chris Waddle gibi oyuncuları da katabiliriz. Her şeye rağmen Roberto Baggio da iyiler arasındaydı ve attığı golle de bunu kanıtladı. Öte yandan, İrlanda’dan Ray Houghton, Kevin Sheedy ve David O'Leary etkili bir üçlü görünümündeydiler.
Atak futbolda attığı gollerle Salvatore Schillaci ilk dikkati çeken oyuncu oldu. Öteki süper forvet elemanlarını ise şöyle sıralayabiliriz: Roger Milla, Omam Bıyık, Louis M'fede, Rudi Voeller, Jürgen Klinsmann, Tomas Skuhravy... Hayal kırıklığı yaratanlar ise Marco van Basten, Careca, Muller, Toni Polster, Gerhard Rodax, Gianluca Vialli, Enzo Francescoli, Emilio Butragueno oldu.
by Pele

Gökhan Zwan'ın Gizlice Anlaştığı Takım!

Prömiyer olsun

Medya Bu Reçete Sana


Suç unsuru bulunmazsa yine kaç derece döneceksiniz merak ediyorum...

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Related Posts with Thumbnails