26 Ekim 2010 Salı

Fabio Capello, İngiltere Sınırları İçinde mi Doğdu?


Special One’ın lahana adamı Capello’nun hikâyesini Marcotti’nin kaleminden çevirmeye çabalayalım…
Yolların kesiştiği bir yerde doğduysanız, hem herkese aitsinizdir hem de hiç kimseye…
Fabio Capello eski dünyanın en kanlı, en ihtilaflı ve de en farklı köşelerinden birinde doğar. Doğu ve Batı arasındaki geçiş yerlerinden birisidir burası; hem bölgenin yerlileri yazmıştır tarihi hem de gelip geçenler.


Kendisi Bisiacaria’lıdır. İtalya’nın kuzey- doğu ucunda yaklaşık 120 kilometrekareye yayılmış bir bölgedir ama kendisini çevreleyen Friuli-Venezia Giulia’dan tarihsel ve kültürel açıdan ise epeyce uzaktır.
Bisiacio kelimesinin kökeni hakkında türlü rivayetler vardır. Kimileri bunun “iki su arası” anlamına gelen Latince’deki “bis acque”’den ileri geldiğini söylemektedir. Diğer bir teoriye göre ise kelime, kökenini Slovence “bezjok”tan almıştır ve tam karşılığı muhacir’dir. Bisacaria, geniş düzlükleri ve Adriyatik Denizi’ne yakınlığıyla birlikte ezelden beri “Doğu medeniyetlerinden” İtalya’ya gelenler için bir giriş noktası olmuştur. Hatta Romalılar zamanında, bir sınır geçişi olarak gümrük vergilerinin toplandığı yerdi.
Bölge, şehir devleti olarak bir biçimde hür yaşarken 1420’de Venediklilerin kontrolü altına girer. Deniz ticaretiyle ünlenen Venedikliler bölgeyi karasal bir ticaret merkezi olarak Doğu’yla alım-satıma yeni bir seçenek eklemişlerdir. Yaklaşık 400 yıl, Osmanlıları ve de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu Capello’nun doğacağı yere ulaşmamaları için çaba sarf edilmiştir…
1814’de Venedikliler yenilir ve bölge Avusturyalıların eline geçer ki onlar da burada 1. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar söz sahibi olacaktır. Aslında bölge en acımasız zamana Birinci Dünya Savaşı’nda Sloven, Avusturya-Macaristan ve İtalya kuvvetleri arasındaki güç mücadelesi sırasında mekân olmuştur. 1918 yılında yapılan mütareke ile topraklar resmen İtalya’nındı. Ama İkinci Dünya Savaşı kapıdan kafasını uzatmıştı bile…
Bu defa harbin hatları pek belirgin değildi. İtalya, Almanya ve Japonya ile birlikte Mihver Güçleri’ni oluşturmaktadır. Temmuz 1943’te Benito Mussolini devrildi ve kontrolü General Pietro Badaglio liderliğinde yeni hükümet devraldı. Göreve gelmesinin ardından Almanya ile omuz omuza çarpışacaklarını belirttiler ama bundan kısa bir süre sonra Badaglio kararını değiştirdi; 8 Eylül 1943’teki bir açıklamayla Müttefik Güçler’e karşı hiçbir düşmanca tavır almayacağını belirterek ateşkes ilan etti.
Badaglio bu davranışıyla savaşın sona ereceğini öngörmüştü ama bu feci karar ülkeyi kaosun kucağına düşürdü. İtalyanlar muallâkta kalmışlardı; Almanlara sırt çevirmişlerdi fakat daha önceki güne kadar kanlı bıçaklı oldukları Müttefik Güçler ile herhangi bir görüşme dahi yapmamışlardı. Badaglio, Kral Victor Emmanuel ve kabinenin bir çok üyesi önce Roma’ya ardından “Çizme’nin topuğu” Brindisi’ye kaçtılar, burası Almanlar tarafından da Müttefikler tarafından da kontrol edilmiyordu. Aslında Almanlar Mussolini’nin Temmuz sonunda kralın emriyle tutuklanmasından sonra böyle bir senaryoya hazırlıklıydılar ve harekete geçmekte gecikmediler. “Mihver Operasyonu” ile o esnada İtalya’ya aktarılmış Alman bölükleriyle Kuzey ve Orta İtalya’da Roma da dâhil olmak üzere birçok kilit şehri ele geçirdiler.
Yurtdışında savaşan milyonlarca İtalyan askerini ilgilendiren bir olaydı bu, Badaglio’nun düşüncesizce hareketi kendilerinin kolunu kanadını kırmıştı. Dış cephelerde olanlara hiçbir emir verilmemişti. Bazılarına geri dönmeleri gerektiği söylenmişti ama bu kaos ortamında imkansız bir şeydi. Diğerlerine daha bir hafta öncesine kadar aynı mevzileri paylaştıkları Alman askerlerine karşı silaha sarılmaları söylenmişti. Lojistik kontrolün Almanlar tarafından yürütülmesi b karşı hareketin baştan hüsranla sonuçlandığını gösteriyordu. Acımazsızca davranan Germenler dört bin tanesi Kefalonya Adası’nda olmak üzere sayısızca İtalyan canı aldılar ve binlercesini de esir kamplarına tıktılar.
Doğu cephesinde topçu birliğinde görevli olan Capello’nun babası da esir kamplarından birinde hayatta kalma mücadelesi vermektedir ve birçoğu gibi umudunu katık etmekle yetinmiştir. Pieris’e yani evine 1945 sonunda dönebilmiştir. Çoğunluk ise kendini tanıyamamıştır zira Guerrino artık 48 kiloluk bir çirozdur. Kumandanlarının ve arkadaşlarının başlarına gelenleri zamanla daha iyi kavradıkça nefes almasından mütevellit şanslı olduğunu düşünmektedir. Başına gelen tüm kötü olayları unutmak zorundadır. 6 yıl boyunca duyduğu nefretler aşka başkalaşmak zorundadır…
Olayın detayına girmiyoruz. Fabio Capello, Evelina Capello’nun kucağına 18 Haziran 1946’da ilk ziyaretini gerçekleştirir. 2 Haziran’da ise İtalya Cumhuriyeti kurulmuştu ve işin garip yanı o bölge 14 Eylül 1947’ye kadar Trieste’de üs kurmuş Birleşik Krallık orduları tarafından kontrol edilecekti yani başka bir ifadeyle Fabio resmi olarak 16 günlük bir gecikme sonucunda Britanyalı olamamıştır…

kaynak: G. Marcotti-Capello
çeviri: ftblszypmm

Kayserispor'un Kütüğü


*Ömer Şişmanoğlu, Kayserispor resmi sitesinde İstanbul doğumlu gözüküyor ama TFF sitesinde Almanya doğumlu olarak gözükmektedir. TFF baz alındı.

21 Ekim 2010 Perşembe

...Üzerinize en azından atmosfer almalısınız


Ben diyeyim on iki kişi siz deyin on bir kişilerdi. Evet, gözüme mor yaylalardan çıkılıyor… Kolum buruk…Tek böbreğimi hissetmiyorum…Olsun iki kök hücreden her daim sağlamlığa erişebilirim…
Eldivensiz çıktım…İhtiyacım da yoktu…Ama evinizi bırakıp uzaya gidecekseniz…Üzerinize en azından atmosfer almalısınız…Yoksa her şey şakaklarınızda krater açmaya yeterlidir…
Erkenci olmak gereklidir…İhtiyaç budur…Dilime gelen ilk kelimeden retorik kralı olmam, sayfaya attığım ilk çizgiden Yunan mitolojisinde hiç olmayan varlık Asis’i öngörebilmeliyim…
Haklısınız Mister ball…Şu haykırış tam kulağımda patladı NiBoNob ardışık hareketlerinde…”Foot me once, shame on you; foot me twice shame on me; foot me thrice WTF”…
Ernst’deki ciğerle Küba’da sadece birkaç dakikada devrim yapılabilirdi…
İbrahim Üzülmez ortanın solunda yer alırdı…
Necip’in soğuktan çıkmaya üşenen sakalları Rusya’da iktidara gelirdi…
Sonrasında önü arkası sobelenmiş bir dünya çıkardı…
Falcao görünümlüler çakardı…
Çekoslovakya’yı bölerdim…
En kırmızımsısından bulk bir Hulk delirirdi…
Nükleer ıslıklar devamında ve küresel ısınmaya gönderemediğiniz adamlar…
Süper iletken Guti olmaz ise yarı iletken Tabata ancak artılarda iş görür…
Q 8-1 de yoksa dayınız ağlar durur ağlar durur…
Tarih renklilerle beyazları aynı yerde mi temizler?
Biz hiç kaybetmedik desem, yalan
Oyuna devam…

17 Ekim 2010 Pazar

DEVİRLERE GÖRE GLOKAL FUTBOL SAKATLIKLARI


Bradford'un tespitlerinin yarısını değiştirdim ve ülkeye uyarladım. 70'lerde Ankara'da futbol oynayan adamın da niye öyle konuştuğunu anlamakta zorlanmam...

15 Ekim 2010 Cuma

Kardashian Duymaz Thor Oğlu Duyar



Güftedeki deformasyon pornografik çağrışımlara yol açabilir. Yol açmasında bir beis görmüyorum zira anlaşılmak için “fikir-zikir” hilesi iyi bir yol. Herman’dan söz ediyorum. Melville olanı değil ki size Moby’nin Dick’inden kaç ton şarküteri ürününü anlatmak işim değil. Bu konuda uzmanlaşmış vardır. Kemik futbolcu, antrenörlüğe niyetlenmiş ama bıyıkları düdüğün deliklerini kapattığından non-stop maçlar izletmiş, reyting munster vs.

Şimdilerde idol olduğuyla programda. İkisi de yurt dışını görmüştür ve muhtemelen garip bir büyü anlatılmış gibi çalışmaktadırlar. Nedir bu büyü?
“İki çocuktan biri kuzeye bakar diğeriyse batıya, üreme organlarını çıkartırlar ve haç işareti yapacak şekilde işemeye başlarlar. O anda kimi düşünürlerse, şahıs kısa sürede mevta olacaktır”
Herhalde bizimkiler bu büyüleri yaparken ayrı kişileri düşünmektedir; böylece hayat kayıpsız devam eder!

Hafta içindeki tüm yazılanları, çizilenleri unutup boyalarımızı şeklin dışına taşıralım.

Çuvaldızı hep Herman Munster’a batırıyoruz ya. Bana, sana ve ona da gidecek bu soru da. Bu ülkede mahremiyete, özel hayata dayalı bir koruma ne kadar yapılabiliyor? Hem de sağlık gibi enformasyonun dilden dile düşmemesi gereken bir meselede. Elinizi vicdanınız neredeyse oraya koyun. X, Y veya Z hastalığına yakalandınız. Herhanginiz bunun diğer insanlar tarafından bilinmesini ister misiniz? Rooney ister mi?
Şimdi, Gökhan Zan’ın sakatlıklarının dilden dile düşmesinden dolayı utanmamın neye faydası vardır. Ne ben uydum ne sen uydun ne de o uydu en mahrem kurala...Hepsini ezip geçtik…İşin bu boyutunu anlatan yok…Reyting malzemesi yapılan şey maalesef bireyin sağlığa dayalı gizlilik hakkının gaspıdır…
Haydar, Sigmund üzerinden gitmek ve Arda-E.T. çatışması gerçeğin etrafına sis pompalamaya devam etmektedir. Gayrı ne MR kelimesine kulak asarım ne de Latince bir söze. İsporcu hastalığını, sakatlığını kendi nefesinden kelimelere soğutmadıkça hiç kimsenin hiçbir kelimeye hakkı yoktur…


Not:Boşvermişlik coğrafyaya hakim (demiyorum) ve Dan Brown kadar komplo teorisi üretebiliyorum. Nefretimi besleyen 3 kişiyi sırala deseler…
Melih, Kenan ve Erman derim… Üçünün de aynı yerde buluşması garip mi?

Not 2 : Kardashian’ı “fikir-zikir” hilesi olarak kullandım. Kusura bakmayın.

Not 3: “Fikir-zikir hilesi" diye bir şey yok. Belki var...
Related Posts with Thumbnails