16 Ekim 2011 Pazar

13 Ekim 2011 Perşembe

Bünyamin Gezer liginde hangi proto-büyük şampiyon?


Bünyamin Gezer'in yönettiği Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor maçları sonunda şampiyonluk kupasının kime gittiğine bakalım.
Ahmet Çakar'ın Humphrey (şıvaynşıtayger kadar zor) Bogart ve Clark Gable hibriti olarak betimlediği Bünyamin Gezer dün aktif hakemliğe noktayı koydu. Kendi ağzından duymadım ama gazetelerin haberlerine göre de ben de bıraktığına inandım. İstikametin tv olduğu söyleniyor ve tam da futbolumuzun polisiyeye batmış olduğu çağda hem prim hem de pirim yapacaktır. Kendisinin bıraktığı hafta Guti'nin Beşiktaş kadrosuna girme ihtimalinin belirmesi de ayrı bir ironidir. Carvalhal'ın o bildiği "bir bildik" herhalde buymuş.
Soğuk bir Aralık akşamıydı. İstanbul'a usul usul :C≡O: yağardı ve Bünyamin Gezer dördüncü hakem olarak proto-büyüklerin en protosunun maçında hayaller kuruyordu. Dördüncü hakemin tek bir hayali vardır, o da yedek futbolculardan farksız bir şekilde maçın hakeminin sakatlanmasını ister. 17 Aralık 2003'de ise Hakan Sivriservi (bir şıvaynsıtayger daha) sakatlanmaz...
Maçı Beşiktaş kazanır...

Lafı uzatmadan Galatasaray ile başlayalım
Muslera, Bünyamin Gezer'i arayıp da o kırmızı kartı istese, çerçeveletse kimse bir şey diyemez. Böylelikle gösterdiği son sarı ve kırmızı kartın yabancı futbolculara olmasından mütevellit saçma sapan sorularla muhatap olmaz.
Bünyamin Gezer Galatasaray'ın 17 maçını yönetmiş 8 galibiyet, 5 beraberlik, 4 mağlubiyet ve 34 sarı 6 kırmızı kart görmüşüzdür.
Fenerbahçe:19 maç, 10 galibiyet, 4 beraberlik, 5 mağlubiyet, 38 sarı ve 4 kırmızı kart
Beşiktaş:16 maç, 9 galibiyet, 1 beraberlik, 6 mağlubiyet, 27 sarı ve 4 kırmızı kart
Trabzonspor:15 maç, 9 galibiyet, 3 beraberlik, 3 mağlubiyet, 46sarı ve 4 kırmızı kart

Fenerbahçe 34 puan
Trabzonspor 30 puan
Galatasaray 29  puan
Beşiktaş 28 puan

Bir de maç başı puana göre bakalım:
Trabzonspor 2.000
Fenerbahçe 1.789
Beşiktaş 1.750
Galatasaray 1.706





12 Ekim 2011 Çarşamba

Play-off hesaplama sistemi = İrlanda üstümüzde

İrlanda 8 maç sonunda 232505 toplamıştı ve bunu 8'e bölüyoruz. 29063. Bunun ağırlık faktörü ise 0.4 idi. Elde edilen puanları 0.4 ile çarpıyoruz ve 11625 oluyor.
Türkiye 8 maç sonunda 221511 puan toplamıştı ve bunu da 8'e bölüyoruz. 27688. Ağırlık faktörü yine 0.4 ve sonuçta 11075 oluyor.

2 maç kala ise sıralama ve puanlar şöyleydi.

Türkiye 27836
İrlanda  27268
Aradaki fark 568 idi



İrlanda 10 maç sonunda 314008 topladı ve bunu 10'a bölüyoruz. 31400....0.4 ile çarpımından sonra 12560 oluyor.
Türkiye 10 maç sonunda 271011 puan toplamıştı ve bunu da 10'a bölüyoruz. 27101. Ağırlık faktörü yine 0.4 ve sonuçta çarpınca 10840 oluyor.

İrlanda'nın 8. maç ile 10. maç arasındaki puan farkı +935
Bizim ise   8. maç ile 10. maç arasındaki puan farkı -235

İrlanda bize iki maçta 1170 fark atıyor.

Peki biz  kaç puan üstündük 568


10. maç sonunda İrlanda ne kadar üstün 1170-568=602

İrlanda üsütümüzde

Türkiye'nin puanlamasında toplama hatamı gören ve düzelten Mücahit Sarnık'a teşekkürler. Daha öncesinde 602 değil 502 puan bulmuştum. Kafayı yemekten kurtardı.

4 Ekim 2011 Salı

Transfer Penceresine Kadar 1 Teknik Adam Kısıtlaması ya da Bakıcı Antrenörler



Yıllardan beri ligler başladıktan sonra yapılan oyuncu transferlerinin ligin adaletine gölge düşürdüğüne inanırım. Ligimizin şimdiye kadar “her turnuvaya katılabilmiş” bir Milli Takım önceliği nedeniyle “Yazlıkçılar” kategorisinde olması ve transfer penceresinin Eylül başına kadar bizi cereyanda bırakması adaletsizliğin başat sebepleridir. Bu yılki katastroftan ötürü ise mecburen transfer perdesini çekip adaletli bir şekilde oyuna başlamamız kısmi adaleti sağlamıştır. 

Kısmi adalet nitelemesi ise ligin devamının Ocak 2012 başında rejenere olmasından dolayıdır. Transfer penceresinin ortasından girecek müstakbel Galatasaraylı futbolcu 18. haftada Belediye’ye karşı oynayamayacakken diğer 16+belki 6 maçta oynayabilecekse ve formuyla da ligimizi aşırı dozda zevke sevk edecekse 16 takımımızın günahı nedir? 

Asıl husus da başlıktan anlayacağınız üzere teknik adam dolaşımının aşırı seviyede seyretmesi. Sirkülâsyonun olmasına bir şey diyemeyiz lakin ligin kaderine etki edecek bir duruma geldiğinde belirli şartlara bağlı olarak takımların başına geçmelerini dileyebiliriz. 

2010-11 sezonuna dair teknik adam değişikliklerinin ardından “modifiye ve motive” takımların oynadığı ilk iki lig maçını baz alarak skorların fikre payanda olup olamayacağına beraber bakalım. Yazının sonunda yazacaklarım elde edilen verilerin desteğine bağlı olarak değişmeyecektir. 

İlk sırada Eskişehirspor var: 
Eskişehirspor sezona Rıza Çalımbay ile başlamıştır. Rıza Çalımbay, Yaz – Sonbahar döneminin üçte birini göremeden gider, ardından bir hafta, takımı yardımcı antrenöre emanet ederler ve 7. hafta sonunda 3 puanları vardır. 9. hafta sonunda ise yani Uygun ile geçen ilk iki hafta sonunda ise puan 9’dur. Takım Belediye ve Karabük’ü yenmiştir. 6 puan 

İkinci sırada Galatasaray var: 
Galatasaray sezona Frank Rijkaard ile başlamış ancak takım içindeki aşırı halsizlik neticesinde görevinden ayrılmıştır. 8. haftada oynanan Ankaragücü maçı ve 2-4’lük skor sonrasında Galatasaray ortadaki puanların yarısını alabilmiştir, yani 12 puanı. Sonrasında Hagi’ye emanet edilen “haşlanmış koltuk” ve 10. hafta itibariyle Galatasaray’ın puanı 16’ya çıkmıştır. Fenerbahçe ile berabere kalıp, Antalya’yı yenmişlerdir. 4 puan
Galatasaray teknik adam hasadında fena bir yıl geçirmemiştir ve takımın başına Bülent Ünder 27. haftada getirilmiştir. Hagi’nin Fenerbahçe ile başlayıp Fenerbahçe ile biten serüvenin ardından görev bulan teknik adam ilk iki maçından 0 puan almıştır. Galatasaray’ın sezon ortasında modifiye olması bile motivasyona yetmemiştir. 0 puan 

Üçüncü sırada Manisaspor var: 
Manisaspor’da ligin ilk 4 maçında Hakan Kutlu en tepededir lakin sıfır çekerler. Ligin 6. haftasında ise yani Hikmet Karamanlı iki hafta sonucunda puan hanesinde 6’yı görürüz. Manisa deplasmanda Trabzonspor’u ve iç sahada Sivasspor’u yenmiştir. 6 puan 

Dördüncü sırada Ankaragücü var:
Ümit Özat ikinci yarına ilk maçlarına kadar takımın başındadır, görevi bırakır. Yerine teknik adam arayışında olan Ankaragücü ancak 24. haftada Mesut Bakkal ile anlaşır. O Ankaragücü önce Konyaspor’u ardından da Galatasaray’ı yener. Bir 6 puan daha… 

Beşinci sırada Sivasspor var:
Sezona Mesut Bakkal ile girerler. 10. haftada Rıza Çalımbay gelir. Önce Beşiktaş’a ardından da Belediye’ye yenilirler. 0 puan. 

Altıncı sırada Bucaspor var:
Sezona Bülent Uygun ile başlarlar. 8. haftada Samet Aybaba gelir. Gaziantepspor’a yenilirler ve Sivasspor ile berabere kalırlar. 1 puan. 

Yedinci sırada Konyaspor var:
Sezona Ziya Doğan ile başlarlar. Fena oynamadıkları maçta Bucaspor’a 3-2 kaybederler. 22. haftada teknik adam koltuğuna Yılmaz Vural gelir. Belediye ile berabere kalırlar ardından da Karabük’e yenilirler. 1 puan. 

Bu meramımı anlatacağım bir örnektir. “Niye Beşiktaş yok, onların da teknik adamları değişti” sorusunu aklında tutanlar için gelsin... Gençlerbirliği imdadıma yetişir... 

Gençlerbirliği Thomas Doll ile yollarını ayırırken o koltuğa kimi oturttu? Zumdick’i. Zumdick kim? Sene başında Thomas Doll’un yardımcılığını yapan bir teknik adam. Yani bir teknik adam gittiğinde ki burada esas adam Thomas Doll yerine ancak takımın antrenörü gelebilir. Takımın antrenöründen kastımız ise transfer sezonundan sonra takımla anlaşmamış biri… Sait Karafırtınalar da aynı kümeye dahil edilebilir.” 

Burada dikkat ettiyseniz takımın başına yeni bir teknik adam gelmesinden sonra geçerli olan sonuçları aldım “bakıcı antrenörler” (Anglosaksonların “caretaker” menajerine ancak bunu uydurabildim) ile bir sorunum yok…Zumdick de Sait Karafırtınalar da Tayfur Havutçu da bakıcı antrenör kümesindedirler. Çünkü onlar transfer penceresinden sonra imza atmamıştır. 

Kafasında ikinci bir sorusu olanlara da cevap verelim. Kasımpaşa meselesi… Kasımpaşa'da Yılmaz Vural takımı ilk devredeki 17 maçı oynadıktan sonra bıraktı keza Fuat Çapa da ligin diğer yarısındaki maçlara çıktı. Bu da transfer penceresinde yapılabilecek legal ve daha da önemlisi adil bir değişiklik olacaktır. 

Örnekleri verdikten sonra teknik adamların transferlerinde adilane kriterleri kelimelere dönüştürelim… 

1-Kulüp her transfer döneminde(Yaz Penceresi veya Kış Penceresi) sadece bir teknik adamla çalışmalıdır. Teknik adam da sadece bir transfer penceresinde takım değiştirmelidir. 
2-Kulüple teknik adam yollarını ayırırsa takımın başına “geçmiş” transfer penceresinde sözleşme imzaladıkları bakıcı antrenör geçebilir. 

Üç de yok dört de… 

Elbette TFF'nin ligin ilk yarısını adilleştirmesi yetmez ligin ikinci yarısının da Kış penceresinin kapatılmasının ardından başlatması gerekmektedir(Şubat başı). Yoksa adalet sadece lafta kalır… 

Yukarıdaki iki şart sağlansa lig sonundaki reel dünyanın sonuçlarını eğip bükerek faraziyelere biraz kafa patlatalım: 
Belki; 
-Bülent Uygun, Buca’yı bırakabilirdi ancak transfer penceresinin başlangıcına kadar Eskişehirspor ile organik ve inorganik bağı olamazdı. Rıza Çalımbay da bu kümeye dahil olurdu. 
- Mesut Bakkal da Yılmaz Vural da İç Anadolu’ya yeni transfer penceresine kadar sadece turistik geziler düzenlerlerdi. 
-Taraftar da yönetici de oyuncu da sabırlı olmak zorunda kalırdı. 
-Hagi gelmese Fenerbahçe, Galatasaray’ı belki de yenecekti ve ligi 84 puan ile tamamlayacaktı. 
-Hikmet Karaman gelmese Trabzon, Manisa’yı yenecek ve ligi 85 puanla tamamlayacaktı. 

Aslında bundan sonrakiler yanlış söylem serisine girer mi girmez mi bilemiyorum. Çünkü bakıcı antrenörlerin aldıkları skorları dahil etmedim… 

Netice 16 maçta 6 mağlubiyet 3 beraberlik 7 galibiyet 

Kabaca 34 maça tamamlarsak, şu sonuçlarla 49-50 puan aralığında seyreden bir “modifiye ve motive” takım olur. Bu da birinci sırada yer verdiğimiz Eskişehir’den daha fazla puan alan hayali bir “gazzolu” takım olabilir…

Peşinen...
a-Abdullah Ercan'ın gelişi üzerine yazıldı...
b-Evet, resim o filmdeki en güzel sahnedir...
Related Posts with Thumbnails