30 Mayıs 2010 Pazar

Iorfa'nın Hamza'yı Sakatlamaya Çalıştığı An


Video

Daryus Vazel'e Cevabımdır...



Daryus Vazel'in mektubuna cevabımdır...

Evet, oynadım ama neden oynadım bir sor bakayım.
Bir gün maç izleyeceğim yanıma kavruk bir delikanlı Pele gelecek dediler. Tam o sırada sahadaki orta siyah adaletsizden bir karar çıkacak. Bu duruma kayıtsız kalamayacağım, sahaya ineceğim; kır atı sevmediğimden binicilik dersini yarıda bırakarak. Bütün toplar bende toplanacak. Box to box ya da sandıktan sandığa mikemmel bir oy uncu olacağım ip gibi şutlarımla rakip kaleciyi yere serip. Sonra bana Fener diyecekler önüme sözleşme uzatıp daşlı Gala ile didişmek yerine ilk matinede kumlu Deniz’e gideceğim.

Ah be Darius’um bizde sıkıntı yok mu allasen. Ben de kendime yıllardır soruyorum villalı havuzuma mı döneyim villalı Barça’ya mı diye? Barça seksi futbol oynadığından hep bir başka arkadaşa izletiyorum kendilerini bu nedenle ikincisi zor. Cevabımsa yukarıdaki nedenlerden ötürü hemencecik hayır olacak.
Çünkü geri dönüşüm hem Türkiye hem de ABD için başarısızlık ifade edilecek.

Evet, Vaselinciğim benden bu konuda ne istersin. Dur içime önce bir Erman kaçırayım. Aha da kaçtı. 23 kez Milli olmuşsun buna rağmen 6 golün var. Hem R. beye hem de T. beye üçer hediye vermişsin. O zaman ben de seni dinlerim, görüşlerim dünya futbolunda Sarkozi kadar etki etmese de. Erman left the building…
Ben de nükleere karşı çıkıp nükleer santra noktasında maça başlayacak yeni atomik rızalar vermek istemem mi sanıyorsun? Meybi
Gel seni Boataşk’ta işe sokalım. Kapı kapı gezip toplarsın tüm boyun borçlarını belki senden korkarlar ayak parmağına uyguladığın eziyetleri öğrenirlerse.
Olmadı Kurtlar vadisi’nde hilti rolünü alırsın girmediğin elçi kalmaz…
İ.Gökçek’in Ankara’daki gücünden bahsedip depresyondayım demişsin. Bir sen mi depresyondasın. Bak Ankaralılar her yağmur ardından meydana gelen üstgeçitlerde hazine sandığı ararken helak olmuyor mu? Hem Gökçekgiller yaklaşık 2 kuşak sonra aristokratik bir kimlik kazanacak ve muhtemelen şu anki Boris Johnson gibi Londra Belediye Başkanlığı’na sahip olacaklar. İyisi mi sen bu sevdadan vazgeç, bizim köyden bir kız bulalım iki büyükbaş hayvan, üç dönüm de tarla verelim.

p.s.
Sunderland’de bize bir gol atmışsın- ar yu pileyboyun tavşan kardeşleri söyledi - ne halin varsa gör kayıp ruh,
ceke selam söyle…


doğruluğunu bilmesem de mektubun
Orjinali

tam karşılamasa da
Türkçesi


22 Mayıs 2010 Cumartesi

Ne duruyorsun be!


Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikce
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin,
Şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar,
Donanmalar mı?
Heeey
Ne duruyorsun be, at kendini denize:
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, Her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere...

Orhan Veli Kanık

Kutup Kutup Ense



Bu ikili dünkü performansıyla Cenk - Erdem'i geçmiştir.

21 Mayıs 2010 Cuma

Çök Çök Çök


Afrika'nın en kötü takım fotoğrafı. Ortadaki üçlü duruşlarıyla beni benden aldı.

Süper Ligin En Başarılı 20 Oyuncusu


Sezon öncesi hazırlık maçlarının ardından bir cümleyle futbolcu tanımlanır. Futbolcunun da aslında yazan kişi tarafından kaderi belirlenir. Önyargı zaten oluşmuştur. Burada da önyargılarımızın olumluğu yönde işlediği 20 futbolcudan birkaç cümle ile bahsedelim. E.T.’nin ayrılmasından sonra LİGTV abonesi olduğumdan ligin 34 haftasından bahsedemeyeceğim daha çok ikinci yarıdır baz aldığım. Aşağıdakiler komik olmayabilir panik yapmayın...
Ozan İpek= Kanat adamı, gol atabiliyor ama ortalarına dikkat edildiyse hiçbir şekilde rakibine çarpmıyor yani orta için de veya şut için de diğer futbolcular gibi hafif de dahi olsa gerilmesine gerek yok. Sercan’dan daha fazla katkı sağladığını kimse inkâr edemez.
Barış Ataş = Orta sahada koşmadığı yer yoktu. Diyarbakır düşse de kendisi umarız düşmez, o curcunada formasını 30 maç terletti.
Necati Ateş = Kasımpaşa maçında goller sonrasındaki hırsı aslında her şeyi açıklıyor. Bu adam her şeye acıkmış. Orta sahadan sarkan bir golcünün eksikliğini Alex’e sahip Fenerbahçe dışında herkes çekerken Antalyaspor’u gol sıralamasında Beşiktaş’ın önüne geçiriyordu.
Mustafa Pektemek= Bazı adamlar size çok garip gelir. Bilirsiniz ki bu topraklarda yetişmiştir ama kökeninde bir yabancı gen ararsınız. Bu adam da bana göre Almanya, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nin sınırlarının birleştiği yerden geliyor. Futbolu bildiğinden zerre şüphem yok. Forvet oynaması, açık oynaması hatta striker da denilebilecek yapıda olması geleceği en parlak oyuncu yapıyor kendisini.
İskender Alın=Bu şahsiyet defans arkasına zamanlamalı koşunun kitabını yazmış, editörlüğünü yapmış bir de utanmadan basıp-promosyonunu yapmıştır. İddia ediyorum ki defans arkasına dünyanın en iyi ara pası atan adamı Ricardinho ile oynasa 40 gol atar…
Julıo Cesar Da Sılva De Souza=Beşiktaş’ın müstakbel oyuncusu demesem de kimse inandıramaz. Bülent Uygun kendi kafasındaki güçlü santrforu(centre forward) takıma monte etse bu da gol ondan düşen kırıntılarla gol atsa dirsek atmasa…
Douglas Danıel Braga=Dzemal Berberoviç’in asistanı olarak gözükse de bu ligin en yeni Batista’sı.
Safet Nadareviç= Yanında El Saka olmasa çok daha parıldayacaktır.
Hurşit Meriç=Bir oyuncu tuttuğunuz takıma gol atsa dahi seviliyorsa hiçbir zaman radarınızdan çıkmıyor. İnönü’deki enfes golüyle başladı tanışmamız. Genelde yedekten gelip kurtardı Türk Tofting.
Serkan Balcı=Milli takım için tek adayımdı ama es geçilmesi beni epeyce üzdü. Bu sene, Gençlerbirliği’ndeki performansının da üzerine çıktı özellikle Ömer Aysan’la bir Sivasspor maçı oynadılar ki o maçı mutlaka izlemeniz tüm sözlerimizi anlamsız çıkarır.
Yekta Kurtuluş=Kasımpaşa’nın ligin en golcü 5. Takımı olmasında en büyük pay sahibi. Bu seneki Bulgar rakipleri dişli…
Marcus Vinicius Cesario=Ligin Lugano ile birlikte en başarılı defans oyuncusu hatta skor avantajı sizdeyken geriye de yaslanıyorsanız bu kadar randıman verebilecek bir adam yok şu an ülkede. Barcelona’daki Inter savunmasına koysanız Pique’nin golünü bile yemeyeceklerine bahse girerim.
Remzi Giray Kaçar=Listede bu kadar çok defans elamanı olduğuna inanabiliyor musunuz? Ama hepsi de hak ediyor. Geçen sene, oynatılmadığı için hocasına kızmasının sebeplerini bu yıl herkese gösterdi. Hava toplarının yegâne ismi, dolunaya bile kafa atacak potansiyel kapasitesi var…
Necip Uysal=Bu adam tüm öz kaynak düzeni tarafından pırlanta olarak tanıtıldı bize, suratına baktığınızda size birazdan ilahi okuyabilecek gibi biri duruyor ama hiç de öyle değil. Son Bursa maçında da gördük ki bu adam made in Hell…
İbrahim Toraman=Bir aralar Cm efsanemiz Luis Enrique vardı. Sw/d/m/f rlc diye giderdi özelliği. Toramax da aynı türden. Yani en basit ifadeyle senelik 2 milyon avro alsa sağ bekliği 300 bin avroya denk geliyor…
Lucas Edward Neıll=Ali Ece’nin sevdirdiği bir isim. Bu seneki Galatasaray’dan bir adam almazdım ama kendisi illa ki giriyor. Sezon başı o mevkide oynayacak 3 adam da orada yoktu ki bu adamların üçü de güya milli stoper. Şimdi Avustralya’nın neden Dünya Kupası’nda oynadığını bizimse Vuvuzela ile kulaka kaşıyacağımızın en somut örneği…
Dıego Alfredo Lugano Moreno=Her ne kadar asistanından nefret etsem de Lugano gözümde Baresi olmuştur. Geçen yıllardan daha sakin olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. Düşünün bir takım kendisinin olmadığı zaman diliminde 10 gol yiyip sadece 1 puan alıp neredeyse 3-0’lık avantajı da koruyamıyorsa bu sebepten ötürü bile benim için sezonun en iyi defansıdır.
Onur Recep Kıvrak=Rüştü’yü geçebilecek potansiyel kapasite bir tek bu adamda var. Önüne Egemen yerine kaliteli bir futbolcu gelirse bu sefer şampiyonluğu kendine yontabilir. Umarım Trabzon’da eldivenleri saat 12’den sonra bulaşık eldivenine dönüşmez…
Ömer Erdoğan=Kaptanınız konuşmasa daha iyi bitirirdi sezonu…


Çağrı Erdoğan=Bir konuşsa daha iyi bitirirdi sezonu…

Oku Bakayım Şampiyonlar Ligi Marşını!

Gordon Milne Türkçe Konuşuyor




Kısa ve öz bir video...

Kara Kavukta Beyaz Çubuklar



3. Bölüm Beşiktaş

Beşiktaş semtinin adı da Barbaros'tan bu yana biliniyor. Hızır Reis'in seferden dönen gemilerini bağladığı, Dolmabahçe-Ortaköy arasındaki, pa­lamar babası olarak diktirdiği taşlann beş tanesinin, çok heybetli olduğundan "beştaş"tan ya da bu baba taşlarının halatı kurtarmasın diye uçla­rının çıkıntılı beşik biçiminde yapılmasından dolayı "beşiktaşları"ndan geldiği bilinmektedir. Beşiktaş yöresinin karakullukçuluk hizmeti de (ta­bii ilerde tulumbacı takımına dönüşecek) Tophane'ye de adını veren, top dökümhanecileri neferinden, topçu denizcilere ve "humbaracı"lara veril­mişti. Humbaracılar, leventler gibi giyinir, ancak başlanna soba borusuna benzer silindir biçimli bir kavuk kondururlardı. Döneme ait gravürlerde gayet net görünür, bu simsiyah kavuğun yanlarında, yukarıdan aşağıya bembeyaz bir şerit bulunurdu. Biraz eski olanlar anımsarlar, Beşiktaş'ın ilk ve geleneksel forması siyah beyaz kalın çubukludur. Galatasaray'ın ise, çatal kalyoncu bayrağı gibi iki parçalı. Yine söyleniyor mu bilmem, es­kiden rakip taraftarlar Beşiktaş'a "Arabacı Beşiktaş" diye takılmak­taydılar. Bunun tarihi kökeni çok bellidir, ama aslı arabacı değil "hum-baracı" olmalıdır şüphesiz.

Burçay Anger-Tuhaf Şeylerin Kökeni

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Fılaşbek

Beşiktaş'ın Açıklaması

Sayın başkanın büyük sözler verdikten sonra, yerine getirilememiş vaatlerinin yarattığı stresten Türk futbolunu bir kaos ortamına sokmak ve değişik metotlarla hedef saptırma çabalarının sonuçsuz kaldığı görülmektedir.

Şu bir gerçektir ki, Türk futbol kamuoyu Sayın Yıldırım’ın bu tarzından, bu yaklaşımından sıkılmıştır; kendisine kaybettiği zaman kaybettiğini ve hatalı olduğunu kabullenmenin de büyüklük olduğu hatırlatılmalıdır. Başkanı olduğu Fenerbahçe Spor Kulübü’nün büyüklüğüne yakışan yaklaşım ancak bu olur.

Sayın Yıldırım’ın konuşması içerisinde geçen oyuncumuz Rüştü Reçber ile ilgili bir takım imalı beyanatlarına da cevap verme gereği duyduk.

Oyuncumuz Rüştü Reçber, 24 saatini kulübü için harcayan bir sporcu olarak başka takımlardaki meslektaşlarıyla onların maçlarında korkmadan ve cesurca oynamalarıyla ilgili telefon görüşmesi veya şahsi görüşme yapması kadar doğal bir şey yoktur. Oyuncular arasında bu tür diyaloglar her zaman olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Oyuncumuz “Yenilin” dememiştir, tehdit etmemiştir, para teklifinde bulunmamıştır. Ancak burada hayret edilmesi ve sorgulanması gereken mesele, oyuncumuz Rüştü Reçber'in bu oyuncuları araması değil, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı’nın kendilerinin rakibi olan takımlardaki bu oyuncuların Rüştü'yle görüştüklerini bilecek, Rüştü’nün gönderdiği telefon mesajlarını okuyacak kadar hayatlarının içinde nasıl olabildiğidir.

Spor kamuoyunun çok iyi hatırlayacağı gibi Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Sayın Adnan Polat, kısa bir süre önce Fenerbahçe’nin rakiplerinin kalecilerine ahlaksız teklifler yapıldığı konusundaki duyumlarını dile getirmişti. Bu açıklamayla ilgili ne hikmetse suskun kalan Yıldırım, Bursaspor-Beşiktaş maçından iki gün önce kendi kardeşini Rüştü Reçber'e göndererek, onun Bursaspor maçında farklı bir çizgide maç çıkarması konusunda uyarmasını kamuoyuna nasıl açıklayacağını hep birlikte merak ediyoruz.

Kamuoyunun bilgilerin saygılarımızla sunarız,

Rüştü'nün Açıklamaları



Video=Öncesinde Fuat Akdağ ve Mehmet Demirkol'un garip yorumları da var. Bu yorumlar garip değil mi? Yani bundan gayri güler yüzle kanıt göstermeden Bizimkiler'de Ali Uyandıran'ın dediği gibi böyle yumuşak yumuşak, sıcak sıcak itham edebilir mi bir insan başka bir insanı?

Aziz Yıldırım Suçluyu Buldu!.

Yorumsuz

Zapotocny Transferinde Yapılan Saçma Protokol Fenerbahçe'yi Şampiyonluktan Etti mi?




Öncelikle aşağıdaki gönderide "kanallardan" özür diliyorum. Böyle bir şeyi ancak Beşiktaş(istek kimden geldi emin olsamam da) yönetimi düşüneceğinden başlığın yarısını da protokole ayırmıştım zaten. Sportman bizi yorum kısmında bilgilendirdi. Ya adam gibi kiraya verin ya da iki maçta da oynatmayın. Eğer Zapo Beşiktaş maçının ilkinde de oynamasa ve gol atmasa Fenerbahçe şampiyondu diyebilir miyiz?

Futbol Tarihini Değiştirecek Reddedilmeler:"Lucescu Fener'de"




Başlık kalıbı golsüz eşitlikten aşırılmıştır. 6 Nisan 1988 yılında Lucescu Fenerbahçe'ye gelecek iken aşağıdaki nedenlerden ötürü gelemez.


Bu fotoyu bugün http://quietman.blogcu.com adresinde gördüm.

Kendisi 2 senedir siteye de bir şey eklemediğinden resimleri de istemedim. Gördüğünüz üzere Milliyet arşivini kullandım.

Bu Nasıl Protokol Bu Nasıl Kanal


"Zapo iki takım arasındaki protokol nedeniyle oynayamayacak" O gün iki kanal izledim ama hangisi(hatırlayamadığımdan kanal ismini veremiyorum) böyle saçma bir şeyi ortaya attıysa (bu cümleyi benim gibi duyan varsa kanalı da belirtirse sevinirim) resme bir baksın. Eğer bu denli garip bir protokol yani BJK İnönü Stadı'nda oynar Bursa Atatürk Stadyumu'nda oynayamaz varsa futbol anlayışınıza tüküreyim...

Sarı Mintana-Lacivert Yelek



2. bölüm Fenerbahçe

Fenerbahçe ise adını, herkesin bildiği gibi, Kalamış'taki deniz fenerinin yanındaki güzel, fener bahçesinden almış. Osmanlı dönemin de, İstanbul'daki, hatta Ege kıyılarındaki hemen bütün deniz fenerleri­ni yine yeniçeriler teşkilatına bağlı kalyoncu leventleri yakıyor ve ko­ruyordu. Mükemmel denizci olan bu insanlar, Türklerden çok önceden beri, belki de antik çağlardan beri, atalarından kalan bu fenercilik işi­ni yapmaktaydılar. Bunlar da kalyoncuydu, ancak Rumdurlar. Bu ne­denle, zamanın âdeti üzre, sarı mintan üzerine kırmızı değil, lacivert camadan yelek ve başlarına da yine sarı lacivert ibrişim işlemeli kü­lah giyerlerdi. Yeniçerilik kalktıktan sonra bile fenerciliği taaaa Cum­huriyete kadar, bu Kadıköylü yerli Rumlar yapmışlardır. Aralarında gayet delifişek tipler çıkmıştır ve kuşkusuz çok namlı bir tulumba ekipleri vardır. Tabii biz burada renklerin kökeninden söz ettik. Futbol takımının bununla bir ilgisi yok, hatta işgal İstanbul'unda son derece "ulusalcı bir onur" taşıdıkları da herkesçe bilinen bir gerçektir.


Burçay Anger-Tuhaf Şeylerin Kökeni

18 Mayıs 2010 Salı

Türk Futbolunda Kaleci Sorunu Bitmiştir



Siirt Jetpa özkaynak düzeni bu soruna kökten bir çözüm getirmiş!

Kasımpaşa'nın Yeni Transferleri




Georgi Zdravkov Sarmov 7 Eylül 1985’de Burgas’da dünyaya gelmiş. Sert şutlar çıkaran ofansif orta saha defansif rolleri de üstelenebiliyor. Duran topları kendisinin kullandığı belirtilmiş. Naftex’te geçirdiği 3 sezonda 43 maça çıkıp 2 gol atmış(bg.wikiyi baz aldım).

Levski Sofya’daki ilk sezonunda genel olarak yedekti. Efsane Borimirov’un futbolu bırakmasının ardından 2008-09 sezonundan itibaren ise takımda önemli bir parçası oldu. Vladimir Gadzhev ile birlikte o sezon ligin en iyi orta sahasını oluşturuyordu. 2009 yılında Bulgaristan şampiyonluğunu tattı.

Milli takımdaki ilk maçı 26 Mart 2008 yılında Finlandiya karşılaşması olarak gözüküyor.
3 yılda 6 kupa





Transfer edilen bir diğer adam da '87 doğumlu Nikolay Dimitrov. Levski Sofya akademisinden çıkan kanat oyuncusuyla Arsenal, Osasuna ve Steaua Bükreş’in de ilgilendiği belirtiliyor. Hem kanat oyuncusu hem de oyun kurucu olduğu belirtilmiş klasik olarak top sürme özelliği ön plana çıkarılmış.
Levski’de 159 maça çıkmış 7206 dakika oynamış. Üçü penaltıdan 24 gol atmış. Bir de Kuzey İrlanda maçından tek milli forması var gardırobunda…

Futbolcuların gelmesinde eski futbolcu Nesim aracı olmuş.

Bulgar futboluyla ilgim yok. Bilgilerin tamamı wiki ve Levski resmi sitesinden alınmadır.

Sarı Mintana-Kırmızı Yelek

Doğru veya değil ama eğlenceli. Bir belgesel izlerken fark ettiğim benzerlik için 3 kulübün tarihlerini koyuyorum yarın ekleyeceğim video bir şeyin kökenini açıklayacak!

Galata semtindeki, ilk kez Yıldırım Beyazıt'ın yaptırdığı, saray gibi güzel olduğundan Galata Sarayı ve ta bugüne kadar şöyle veya böyle, ama her daim bir okul, bir ilim irfan yuvası olmuş binadan gelen adının, Galatlarla ne ilgisi var peki canıma, hiç girmeyelim iş çok uzar. Ama bir Beyoğlu sokağına girebiliriz, taa Cezayirli Hasan Pa­şa döneminden bugünlere kalan "Kalyoncu Kulluğu Sokağı"na... Efen­dim bir kere herkesin zannettiği gibi Osmanlı ordusunun büyük çoğunluğu veya vurucu gücü devşirme olan yeniçeriler değildi. Onlar sadece ordunun altıda biridir ve padişahın yanında sadece birkaç sefere katılmışlardır. Asıl işleri muhafızlık ve istihkâm sınıfı işleridir. Ayrıca şehir içlerinde sürekli ikamet ettiklerinden, kurulduklarından bu yana "polislik" yani yasa koruma, kollama görevini de yapmışlardır. Karakol sözü de dilimize bu­radan geliyor, "kara kul"dan. Yakaladıklarında dayak atarak, adamın dün­yasını karartmalarından dolayı, bunlara karakullukçu denirdi. Kalyoncular ve Kasımpaşa'daki tersane leventleri de (kalafatçılar) 18. yüzyıl ortala­rında Galata semtindeki bekâr odalarında oturmaya zorunlu tutuldular. Za­bıta görevleri de bunların karakollarına verildi. Her yeniçeri ocağının ve sınıfının hem özel bir arması, hem de iki renkli bir flaması, bayrağı vardı. Rumeli tarafındaki yeniçeri ocaklarının genel bayrağı sarı-kırmızıdır. Yansı sarı, yansı kırmızı bir çatal bayrak! Yani dikdörtgen bayrağın ser­best ucu üçgen şekilde içeri oyuk. Çünkü bayrak havada uçuştukça en çok buradan paralanıyor. Boğaz vapurlannm bayraklanna dikkat ediniz. Yıpranacağına oyuk kalsın. Tarihte ilk bayraklar hep çataldır. Neyse, Ga-lata'ya kök söktüren (1827de 2. Mahmut tarafından kaldınlana kadar) Kalyoncu yeniçerilerinin rengi budur. Aynca savaşçı gemici olarak sefer­lere katılan leventler de, san pamuklu mintan üzerine kırmızı çuha yelek giyer, sarı kırmızı ibrişim kuşak takarlardı. Döneme ait minyatür ve gravürlerde bunu görebiliyoruz.
Tabii Osmanlılarda ilk spor kulübü prototipi, asıl itfayecilik yaklaşımıyla bir tür kros takımı haline dönüşen "tulumbacılık"tı malum bu ekipler, ortada bir yerde yangın çıktığında, açıkça birbirleriyle yarışırlar, rekabet ederlerdi. Ve tabii sandıklan, kuşaklan filan da kendi özel renk leriyle donanmıştır. Galata Kulesi, Bizans'tan bu yana yangın kulesiydi Herhalde çok köklü ve güçlü bir tulumbacı takımı vardı. Galatasaray Ku lübü ilk kurulduğunda rengi san siyahmış sanınm. Ancak pek çok kültür adamı yetiştiren bu camia, kendi mahalli kökenini hemen keşfedip san kırmızı olmaya karar vermişler, kuşkusuz.

Peki ya şu "Cim Bom Bom!" nerden çıkmış, merak eden var mıdır bilmem? Galatasaray, daha yerli futbol takımı yokken 1905'lerde filan neredeyse tam bir Fransız mektebi sayılmasından ötürü olsa gerek ilk maçlarını Pera'nın Levanten gençleriyle ya da İngiliz, İtalyan ticaret denizcileri takımlarıyla yapmıştır Eee, ortada soyluluk, şövalyelik yoktur. Galatasaray'ın arması sadece "G" harfidir ve bir de o dönem Galatasaray öğrencilerine, teneffüslerde bile Fransızca konuşma mecburiyeti vardır. Onlar da takımlarına Fransızca "G" yerine "ji" diye anmaktadırlar. Yine otuz-otuz beş yıl öncesine kadar vardı, Beyoğlu'nda Fransız tipi, ünlü bonbon şekeri satılırdı, satıcının boynuna kayışla asılan düz kare bir tabla içinde. Sadece san kırmızı renkteydi bunlar. Ben bayılırdım, babamın kayışından böyle bir şey yapar evde dolanıp dururdum. İşte Galatasaray sembolü "ji" ve sarı kırmızı şekerden dolayı, hem bu şekerin adı, hem taraftarın sloganı "ji-bon bon"dan dilde dönerek, Cim Bom Bom olmuş. Başka bir izahını bilen varsa konuşsun, yoksa ebediyete kadar sussun...

Burçay Anger-Tuhaf Şeylerin Kökeni

Pi'yi 3 almalı...



Sayı tam karşılamasa da...

CNN Altyazı Geçmiş...

İlkokulda kar tatili oldu diye kandırıldığımdır...

Eternal Sunshine Of the Spotless Mind


Destedeki papazları birer birer çekenlere teşekkürler. İsterse 24 ayar Altın Ayakkabı alsın yeni takımında. Kafam berrak, önüm açık...

Beraber Yürüdük Biz Bu Nou Camp'da

Önemsemediğiniz kişilere dikkat edin. Van Gaal-Mourinho antrenmanda...

Gelir mi Gelmez mi?


Sezon bitmeden herkes çantasından transfer gırgırını çıkararak halısının üzerini kendince temizlemeye çalıştı. "Seneye şu adam kesin bizde"; "bu adam bize gelirse ortalık toz duman olur"; "şimdi sol açık şut atarken gerilmesine bile yok ya banko oynar bizde"...
Kimsenin hayallerini bozmamak için kurgusal cümlelerin Wenger'in kafasından çıktığını belirtelim...
Şimdi ortaya mantığınızı koyun:

Sen Şampiyonlar Ligi gibi bir organizasyona direkt katılıyorsun. O güzide medyamızın hesapladığı paralar sana akıyor. Futbolcunu başka takıma verir misin?

Sen oyuncusun ve kadrosuna dahil olabileceğin dört takımdan belki dördü de Europa League'de gruplarda mücadele edebilir. Hayatında bir kere elde edilmiş başarının tadını kendin sürmek istemez misin? Şampiyonalr Ligi'nde oynayıp da ABD yayınlarında bile Rodrigo Tello'nun golü Manu'nun Milan maçı öncesindeki değerlendirmesinde konuşulduğu bir ortamda bırakın başka takıma transfer olmayı Eylül'ün ortasındaki Zadok the Priest'in(yukarıda) başlangıç bölümünü mırıldanarak pencereden ancak burnumu uzatırım...

Ve sen rakip taraftar ikinci maddedeki şeyleri reddedecek zekada bir oyuncuyu takımında görmek ister misin? İstesen de istemezsin...


Since 1326

(Haritayı futbol dışına çekmeyin)

Bu sefer de Liverpool yok...


20 Ekim 1976 "Kupa 1" maçı. Ali Kemal-Tommy Smith. Liverpool maalesef İstanbul dışına ikinci kez gelemeyecek. 8-0 başka bahara kaldı...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

"Saymayı bırakabilirsiniz, kalkmıyorum"


Dünya hafif sıklet boks şampiyonu Jim Watt mezar taşına yazdıracağı sözü ağzından çıkarıyor...

Hayat böyle işte kati varsaydığımız ölümle bile dalga geçmek bu olsa gerek...
Ama cennete yollandığını sanmak nasıl bir duygu...
Dün gece, fiber optik ağlarla örülmenin eşiğine gelmiş bir yurtta "iki-iki" denmesi Jim Watt'ın başlıktaki sözlerinden daha az bir etki yapmamıştır ruhumda...
Fenerbahçe'nin şampiyon olmamasından dolayı sevinen bir topluluğa dahil değilsem de açık yüreklilikle belirtmek isterim ki dünkü skandal anons beni mutlu etmiştir. Elbette kendini parçalayan insanlardan bahsetmiyorum ama Saraçoğlu zeminindeki çakma Lacoste'lar gözümü kapattığım anda aklıma geliyor ve ferahlıyorum...

Sezon içinde beni en çok üzen şey ise Bilica'nın yaptığı eşeleme operasyonuydu ve yıllar evvelki inorganik 8-0'dan beri ilk defa yüzüm kızardı. Fenerbahçe şampiyon olsaydı bir fikir ortaya atacaktım. Bilica'nın kupayı öpen görüntüsü ekrandan yansıyacak ve kupanın gümüş iyonlarıyla (Ag+) kaplanmasını önerecektim ama maçın son dakikalarında krampon çivilerindeki sorunla kozmik dengenin sağlandığını gördüm...

Kendi adıma 4 kızkardeşin de artık kendine gelmesini dilediğimden ayrıca farklı bir takımın şampiyonluğunu Beşiktaş şampiyonluğa oynarken bile dile getirdiğimden içim çok rahat. Bundan sonra ne olur diyenlere net cevabım yok. Bu olgunun değişimin ateşleyicisi olması için dört kafadarın sadece beş senesi vardır. UEFA Kupası'nın bile reel etkisinin beş sene olduğunu varsayarsak değişim için öngördüğüm beş sene bile iyimserdir.
Kısa vadede ne yapabilir dört takım...
İçlerinden seneye yanıp sönen feneri tutan tek takım Beşiktaş. Her ne kadar Mustafa Denizli'nin saha içi gariplikleri ve anlayışına inanmasam da bu kulüp, 17 yıl sonra üçüncü sezonunda aynı teknik adama görev vermesi neticesinde diğerlerinin çok önünde gözüküyor. Gençlere güvensinler yeter...

Galatasaray'ın bu sene nasıl üçüncü olduğu konusunda ise ortaya somut bir şey koyamıyorum. Galiba kiralama kavramını gözden geçirmeleri gerekiyor ve Rijkaard'ı bırakırlarsa hiç de iyi olmaz...
Trabzonspor'un iki artısı bir kaleci ve de emekli bir kaleci. Seneye bir "striker" ve sol bek almazlarsa yine zorlanırlar...
Fenerbahçe ise Bilica'yı yedek stoper yapacak veya doğrudan sepetleyecek ama bu geç kalınmışlık yukarıda belirttiğim üzere yüzümün kızarmasını engelleyemeyecek. Güiza umarım WC'ye gidip 2-3 gol atar da takımdan ayrılır. Bir de Orelyosuz şampiyonluk zor muymuş?

Bazı insanlar 4 takım dışındakiler şampiyon olursa yüzük kardeşliğinin biteceğini varsayıyordu, isteseler de istemiyorlardı. Şimdi bu hissiyat ortadan kayboldu ve mutlak bir rahatlamayla dört kızkardeş artık manastırlarından çıkıp arka bahçedeki mezar taşlarına şunları yazacaklardır...

fb:"İki-iki döt eder"

ts:"İyi ki bir saat 60 dakika"(ömür boyu konfetiler ve uçan balonlarla gezen trabzonsporlular)

gs:"rent in peace"

bjk:"netçede ölüyüz"

Bu Adamı Hatırlayan Var mı?


Çoğunuzdan “bu kim be” cümlesini duydum varsayıyorum. Fotoğraftaki insan 16 Nisan 1966 yılında Kanada başkenti Ottowa’da dünyaya gelmiştir. Kenneth adını almıştır ama Paul Dolan olarak bilinmektedir. 1984 yılında Trinidad Tobago’da düzenlenen ve finalde Meksika’ya 2-1 kaybettikleri turnuvada oynamıştır ama takım 1985 yılında SSCB’de düzenlenen Dünya Gençler Şampiyonası için vize alsa da A Milli Takım’a yükselen Paul(30 Ekim 1984 Kıbrıs maçında ilk defa A Milli olmuştur) Minsk’deki maçlarda kaleyi Bryan Rosenfeld’e devretmiştir. 1986 Meksika Dünya Kupası’nın akabinde Notts County antrenmanlarına denenmek çıkmıştır ama kariyerini devam ettirmek için Kanada Futbol Ligi(CSL)’ne dönüş yapmıştır. Sırasıyla Vancouver 86ers , Hamilton Steelers, ve tekrardan Vancouver 86ers takımlarının kapısını beklemiş ve Vancover’la 1990 ve 1991 senelerinde CSL şampiyonluğu tatmıştır. 53 maç Kanada Milli Takımı’nın kalesini korumuştur altısı bizden olmak üzere 72 gol yemiştir ve aklımıza aşağıdaki muhteşem anısı kalmıştır…


Biz Zaten Hayatta İki Şeyden Çekiyoruz:Bir Mahmut Hoca Bir de Trabzonspor



Video:İnek Şaban'ın Hababam sınıfındaki incilerinden...

Görkem'e teşekkürler...

16 Mayıs 2010 Pazar

Lö Şeftali



Artı 18 değil Çarpı 18




Şampiyonluk Kutlu Olsun

Mübarekler Paralel Evrende



Video:Maçların son dakikalarında Şükrü Saraçoğlu'nda ve Bursa'da yaşananlar. "İki iki" diyen bir görevli dolayısıyla iki şampiyon, çılgına dönen iki topluluk...

NO COMMENT...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Şampiyon BURSA...



25 yıl evvelinden iki lig maçıyla sezonu bitirelim. Videolardaki maçlar bugün de aynı skorlarla bitse çok heyecanlı bir son hafta olur muydu?
Çemberin dışındakiler için kesinlikle...

14 Mayıs 2010 Cuma

2016 Fransa'nın Gibi Gibi

3 ülkenin maddelerini karşılaştırmalı okuyunca bu sonuca vardım. Resimde kimin hangi alanlarda + aldığını görebilirsiniz.

Mehmet Topal'dan Pay Çıkaranlar


Aslında bir bakıma haklı Malatya ve Adıyaman yerel gazeteleri Mehmet Topal'ı paylaşamamakta. Bir tanesi Malatya'dan Valencia'ya başlığını atmışken diğeri resimde de gördüğünüz gibi Gerger'den Valencia'ya şeklinde duyuruyor okuyucularına.
Malatyahaber.com'un haberi aşağıda...
11 yaşında Malatya'da futbola başlayan Mehmet Topal, Malatya Belediyespor’un alt yapısında başladığı futbol yaşamında profesyonelliğe Çanakkale Dardanelspor’la
‘merhaba’ dedi... Mehmet Topal, 2006-2007 sezonunun başında Galatasaray’a transfer oldu. Dört sezon Galatasaray forması giyen Topal bu sezon 33’ü ilk 11 olmak üzere 36 maçta oynadı ve 1 gol attı.

Hayat da gariptir. Eğer Gergerli olacaksa Mehmet Topal, yahudiliğin anneden çocuğa aktarılması gibi bir olaya denk düşer. Malatyalı ise Hitler coğrafyasına yakınlık gösterir the prime minister acımasız benzetmesiyle...

Yani Sefarad(iber bölgesi yahudileri) ve Aşkenaz(Almanya bölgesi yahudileri) olarak karşımıza çıkıyor...

Biz ise Malatya Pötürgeli diyelim kendisine çünkü orada başarılı olmasını istiyoruz çünkü Valencia'dan asırlarca önce bu topraklara gelen Sefaradlar gibi herhangi TSL kulübüne dönmemesini diliyoruz...

Metin Oktay'ın Son Golü

Belki kurgusal belki değil...

13 Mayıs 2010 Perşembe

Beşiktaş Bilbo

Başlık Bilbao özleminden çarpıtıldı. Bizim Buçukluklar 2015'de umarım kadroyu tamamlar.

Beşiktaş 2015
1-
2-Rıdvan Şimşek
3-Atınç
4-Sezer
5-İsmail Köybaşı
6-Necip
7-Muhammet
8-Ömer Faruk
9-
10-
11-

10 Mayıs 2010 Pazartesi

F. Holosko M. Demirkol ve S. Yalçın'ı Doğruluyor mu?



Aynı güne denk düşmesi güzel oldu videoların. Öncelikle Sergen Yalçın, Mehmet Demirkol ve Ercan Taner'i izlemenizi öneririm. Holosko'nun cevabı (son cümlesinde) ikisini de haklı çıkarıyor mu acaba?

7 Mayıs 2010 Cuma

Şampiyonlar Ligi Şampiyonlarının Akıbetleri


Uefa.com Şampiyonlar Ligi'nde şampiyonların unvanlarını koruyamamasını video haber şeklinde sunmuş. Bize kalan bir adım öteye götürmek olacaktır.

Şampiyonlar Ligi'ne geçilmeden önce yaklaşık 37 sezon izlemiş futbolseverler ve çoğunda da halefe rast gelmemişiz. Avrupa'nın en üst seviye takım turnuvasında tam 8 adet ardışık şampiyonluk tatmış takım var. Real Madrid, Inter, Benfica, Liverpool, Bayern, Ajax, Milan, Nottingham Forest...
Obur Real Madrid'in 5 katlı sefer tasına yakınlaşmaya sadece Liverpool adayken N.Forest her şeyi mahveder ve dörtte kalır ki o eşikten sonra Liverpool 6 veya 7 kez üst üste kazanmış olabilirdi.

Şampiyonlar Ligi'nde maç sayıları çift haneli sayılara çıktığında ise işin içine türlü zorluklar giriyor ve ritim tutturmanız zor olabiliyor mu?

Bu soruya Uefa gibi sadece şanssızlık başlığı atabiliriz ama arşiv Şampiyonlar Ligi'nde ertesi yıllarda kupanın alınamadığını belirtse de Kupa 1'de oyananan maç sayıları şampiyonun bir sonraki sezonda da performansını sürdürdüğünü belirtiyor. Buna göre 4 ayrı takım, kupayı almasının ardından gelen sezonda, finale çıkmış(Milan, Ajax, Juventus, Manchester United). 17 sezon için yaklaşık 1/4 oranı fena sayılmasa gerek. İlave olarak dört tane de yarı finalist var ve içlerindeki en büyük fiyasko ise son on altıya kalmak.

Kupaya değmek kadro derinliğinize onların zihinsel yetilerine ve becerilerine kalıyor. Real Madrid ilk 5 kupasını almak için 35 tane maç oynarken sadece 2 kupa için (2000 ve 2002 seneleri) 34 maça çıkması bile işin zorluğunu gösterir ama yine de yukarıda değindiğim gibi 8/17 gibi bir oranla takımlar ertesi sene en azından son dörde kalabiliyorlarsa ne diyebiliriz.

"Burada hala krallıklar sürmese de prensliklerin devam ettiği bir gerçek ve biz şu an fena halde kurbağayız"

6 Mayıs 2010 Perşembe

Yuh be!

Kırmızılı cümle artık beynimden damar fışkırtıyor...

Beşiktaş, bonservisi elinde bulunan 11 yabancı futbolcunun tam 9'unu elden çıkarmaya karar verdi.

Siyah-Beyazlıların sadece Ernst ve Ferrari'yi kadroda tutmayı planladığı, diğer oyuncular içinse uluslararası menajerlere yetki verdiği öğrenildi.

Beşiktaş'ın yollarını ayırmak istediği yabancı futbolcuların listesi şöyle: Delgado, Tabata, Tello, Fink, Bobo, Holosko, Sivok, Zapotocny (Bursa'da kiralık), Schildenfeld (S. Graz'da kiralık)

Siyah-Beyazlıların listeyi gönderirken, Sivok ve Holosko'nun isimlerinin yanına "Dünya Kupası finallerinde oynayacak" diye not yazdıkları da belirtildi.

Beşiktaş'ın bir süredir peşinden koştuğu ve görüşmelere başladığını resmen açıkladığı Ricardo Quresma transferine son noktayı koymak için harekete geçtiği de bildirildi.

Başkan Yıldırım Demirören ile birlikte yöneticiler Serdal Adalı ve Cengiz Zülfikaroğlu'nun İtalya'ya gittikleri ifade edildi. Yöneticilerin, İnter kulübüyle bonservis pazarlığı yapacakları öğrenildi.

ligtv.com.tr

Sivok'un ne işi var!..

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Rekabet Kurumu Göreve!

Yorumcu koltuğunu 23 Nisan'da bile kaptırmaz gibime geliyor ama lütfen bu tekele daha fazla seyirci kalmayın.

Not: Yorumlarının mükemmelliğinden veya berbatlığından bağımsızca yazılmıştır yukarıdaki kelimeler.

2 Mayıs 2010 Pazar

Liverpool Takım Yıldızı

Sene boyunca yapılan tek güzel şey Madrid maçında gerçekleşir...

Van Gaal Bayern'e Karşı

Yarı final öncesi takımını nerede hazırlıyor?


Fantazi Futbol 1: Şampiyonluk Sayıları Değişiyor!


Puan sisteminde değişiklik olsaydı hangi şampiyonluklar el değiştirirdi! (2-1),(3-1),(4-1),(4-2) puanlama sistemlerini lig tarihimizin tamamına uygulayalım.

Genel geçer prensibe bağlı kalaraktan bir şeyi kendi zamanı içinde değerlendirmek uygun olacaktır. En yalın ifadeyle sezon başında galibiyete ve beraberliğe kaç puan verileceği belli olduğundan takımların oyun karakterleri de ona göre şekillenecektir. Niyet, başlıkta da belirtildiği gibi, fantaziye kaçmaktır…
Tabii ki bu puan değişimleri hep aynı sezonlarda farklılık gösterecektir. Bir de Kemal Belgin’in övünme vasıtasını test etmiş oluruz…

Sistem 1:Galibiyete 2 Beraberliğe 1 Puan
1987-88 sezonunda 3 puanlı sistemi uygulayan Türkiye’nin bu sistemden önceki sezonlarını değiştirmeyeceğimizden 1987 yılı ve ardındaki sezonlara bakalım.
Bu değişiklik evvela inorganik bir sezona denk düşmektedir. 92-93 sezonu dediğimizde Beşiktaşlıların gözyaşının yerde kalmasıdır biraz da futbolun hüzünle törpülenmesidir. Pekala, (2-1) sisteminde şampiyon kim olacaktır! Fazla uzatmadan Beşiktaş’ın 47 puanla kupayı kazandığını belirtelim.
Oltamıza ikinci vuransa 93-94 sezonudur. Bu sezonda şampiyon Galatasaray olarak görünmektedir. 1. sistemi uyguladığımızda Fenerbahçe ile puanları 48’de eşitlenmektedir. İki takım da birbirlerini birer kez mağlup ettiklerinden averaja bakarsak, +4 ile Fenerbahçe’nin şampiyonluğun yeni sahibi olması gerekmektedir.
Şampiyonlukların sanal dağılımı…
Fenerbahçe 18
Galatasaray 15
Beşiktaş 14
Trabzonspor 6


Sistem 2: Galibiyete 3 Beraberliğe 1 Puan
Doğal olarak bu değişimi 87-88 sezonunun öncesine uygulayacağız.
1960-61 sezonunda Fenerbahçe ve Galatasaray’ın puanları 87’de eşitlenmektedir ama hem sezon içinde aldığı 5-0(Metin 4, Bahri) ve 2-1(Uğur, Ayhan/Yüksel’ lik galibiyetlerle hem de averaj farkıyla şampiyon Galatasaray olmaktadır.
1977-78 sezonunda Fenerbahçe ve Trabzonspor 59 puanla bitireceklerdi. Trabzonspor, sezon içinde aldığı 0-0 ve 1-0(Ahmet)’lık sonuçlarla ve Fenerbahçe’ye göre +2’lik averajla, şampiyonluğun sanal sahibi oluyordu.
1978-79 sezonunda Trabzonspor 2 puanlı sistemin himayesinde inanılmaz bir şampiyonluk kazanır. Ligde oynanan maçların 16 tanesinden beraberlikle ayrılan Trabzonspor, 3 puanla oynanan bir ligde şampiyonluğu Galatasaray’a devredecekti.
1984-85 yılında Fenerbahçe ile Beşiktaş çekişmektedir ve Fenerbahçe averajla şampiyon olmaktadır ama 2. Sistemde Beşiktaş 69 puanla yani bir puan farkla lig kupasına uzanır.

2 puanlı sistemin nimetlerinden en çok Fenerbahçe faydalanmıştır. Buna göre şampiyonlukları yeniden dağıtırsak.
Galatasaray 19
Fenerbahçe 14
Beşiktaş 14
Trabzonspor 6
Sistem 3: Galibiyete 4 Beraberliğe 1 Puan
1960-61 sezonu (yukarıda değindik)
1963-64 sezonunda Beşiktaş Fenerbahçe’yi geçerek 96 puanla ligi tamamlayacaktı.
1966-67 sezonundaysa Beşiktaş, Fenerbahçe’ye karşı bir maç kaybedip bir maçı da berabere bitirerek ikili averajda geri kalarak şampiyonluk kupasını müzesinden ayırmak zorunda kalıyordu.
1977-78 sezonu (yukarıda değindik)
1978-79 sezonu (yukarıda değindik)
1984-85 sezonu (yukarıda değindik)
Şampiyonluk Dağılımı
Galatasaray 19
Fenerbahçe 14
Beşiktaş 14
Trabzonspor 6

Sistem 4: Galibiyete 4 Beraberliğe 2 Puan
1992-93(yukarıda değindik)
1993-94 (yukarıda değindik)
Fenerbahçe 18
Galatasaray 15
Beşiktaş 14
Trabzonspor 6

O zaman tahminde bulunalım…
Eğer Kemal Belgin 3 puanlı sitemi ülkeye en başından yani 1959’da soksaydı. Galatasaray’ın 4. yıldızına bir parmak kalmıştı…
Ya da hiçbir şekilde 3 puanlı sisteme karışmasaydı. Fenerbahçe’nin +3 fazlası bulunacaktı…

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Got a Licence to Bill

Başlık 1989 yapımı James Bond filminin soundtrack albümünden deforme edildi. Nedeni ise TFF'nin lisans verme işlemlerinde Beşiktaş'ı göremememizden kaynaklanıyor. Lisans sene ortasında verildiyse ve gözümden kaçmışsa BJK yönetim kurulundan peşinen özür dileyelim. Tersi bir durumda 5 kulübün arasına girememeyi nasıl savunabilirler.

Şarkının da güzel bir nakaratı var.

Anyone who tries to tear us apart
Got a licence to _ ill



Türkiye Futbol Federasyonu Kulüp Lisans Kurulu, Kulüp Lisans Sistemi çerçevesinde yapılan denetimler sonucunda 5 Turkcell Süper Lig kulübüne lisans verilmesini onayladı. Buna göre; Bursaspor, Fenerbahçe, Galatasaray A.Ş., Kayserispor ve Trabzonspor A.Ş. kulüpleri lisans almaya hak kazandı.

TFF Kulüp Lisans Kurulu, UEFA ve TFF Kulüp Lisans Talimatlarındaki süre ve hükümlere uygun olarak; 7 Mayıs 2010 tarihinde yapacağı bir sonraki toplantıda, Turkcell Süper Lig ve Bank Asya 1.Lig'de yer alan diğer kulüplerin kulüp lisans başvurularını görüşecek.

UEFA tarafından başlatılan ve 6 sezondan beri düzenli olarak ülkemizde uygulanan Kulüp Lisans Sistemi'nin temel amacı; kulüplerimizin sportif, altyapı, personel-idari, hukuki ve mali açılardan sistemlerini belli bir standarda ulaştırıp, bu seviyenin gelişimi ve sürekliliğini sağlamaktır.
Related Posts with Thumbnails