20 Aralık 2010 Pazartesi

Geri Dönüşüm Kutusu 1. Yarı

Mağlubiyetten galibiyete uzananlar...

14.08.2010 / 1. Hafta
Sivasspor 1-0 gerideyken Galatasaray’ı 2-1 yener.

29.08.2010 / 3. Hafta
Beşiktaş 1-0 gerideyken Karabükspor’u 4-1 yener.

10.09.2010 / 4. Hafta
Bursaspor 1-0 gerideyken Eskişehirspor’u 2-1 yener.

11.09.2010 / 4. Hafta
Antalyaspor 1-0 gerideyken Manisaspor’u 2-1 yener.

17.09.2010 / 5. Hafta
Manisaspor 1-0 gerideyken Makukula(2) ve Simspson’un golleriyle Trabzonspor’u 3-1 yener.

27.09.2010 / 6. Hafta
Kasımpaşa Fenerbahçe’yi 1-0 yener iken şemsiye ters döner; maç sonucu 6-2 Fenerbahçe lehinedir.

02.10.2010 / 7. Hafta
Konyaspor deplasmanda 1-0 öne geçer ama Ankaragücü maçı 4-1 kazanır.

03.10.2010 / 7. Hafta
Kasımpaşa da deplasmanda başlangıç skorunu bir arttırır ama Antalyaspor 3-1 ile 3 puanı alır.

17.10.2010 / 8. Hafta
Antalyaspor 1-0 yenik götürdüğü maçta Gençlerbirliği’ni 3-2 yener.

17.10.2010 / 8. Hafta
Yine aynı gün Kayserispor geride kalsa da Sivasspor’un averajını maç başına göre 3 eksiltir.

23.10.2010 / 9. Hafta
Trabzonspor Gençlerbirliği karşısında Serkan Çalık’ın golüyle 1-0 geriye düşse de 3 gol atar.

24.10.2010 / 9. Hafta
Bir gün sonra aynı durumda kalan Bursaspor başka bir Ankara temsilcisine 5 gol atar.

31.10.2010 / 10. Hafta
Bahtsız Kasımpaşa Kayserispor’a 2-1 kaybeder.

01.11.2010 / 10. Hafta
Konyaspor eski bir Trabzonsporlu ile öne geçse de yeni Trabzonlular maçı 2-1’e çevirir.

13.11./2010 / 12. Hafta
Fenerbahçe’nin belalısı Antep’tir. Skor ise 2-1

26.11.2010 / 14. Hafta
Mehmet Güven’e cevap Burhan Eşer ile Batuhan Karadeniz, Manisaspor 2-1 kaybeder Eskişehir’e

27.11.2010 / 14. Hafta
Emre Güngör Gaziantep’i öne çıkarsa da bordo-mavililer 3 gol atar.

13.12.2010 / 16. Hafta
Başrollerde yine Bursa ve Kasımpaşa kaybeden İstanbul’dur.


Bana Hilbert sağ bek dedirtemezsiniz!


Trabzonspor ile şampiyonluğu paylaşamaz dediğim Beşiktaş daha ilk devrenin terminasyonuyla kararsız atoma dönüşerek puan saçmasına bir de pazara süreceği yeni futbolcuları ekleyiverdi. 17 maçını izleyebildiğimiz kadarıyla tetkik etmeye kalkışsak da elimizdeki hücumcuların dip yapması Schuster’e zaten tek kelime etmeye imkan vermiyor. Tayfur Havutçu’yu da yanında görmeye başladığımdan beri pek sıkıntım da kalmadı kendisiyle. Oynattığı futbola inananlardanım neticesinde 14 puan fark atılmış bir camianın bu denli pasifik olması başka bir şekilde açıklanamaz.
5 ayın sonuçlarına baktığımızda bir dönemin Galatasaray’ını hatırlatan bir eğilim görüyoruz. Avrupa’daki grafik galibiyet istikametinde stabil, dahili maçlarda zikzaklar…
Dörtlülerimizi yaktık da şoförü beklerken ceza yemeseydik, hareket ne zaman?


Rüştü Reçber: Çeşme Alaçatı’da rüzgârlar doyurucu…
Hakan Arıkan: Kuruçeşme’de su bidonları seni bekliyor…
Cenk Gönen: M.S.(Mrmiç’ten sonra)…
Roberto Hilbert: Bana Hilbert sağ bek dedirtemezsiniz!
İbrahim Toraman: Sivok ritmini bulana kadar…
Matteo Ferrari: Önce Tello, sonra Othello…
İbrahim Üzülmez: Il capitano
Ersan Adem Gülüm: Ana mal…
Zapo: Çek mi Slovak mı belli değil…
Erhan Güven: Güven Kurtul
İsmail Köybaşı: Haşin sol bek, Casper Türkiye
Guti: Ayhan’dan yan pas dersleri alması gerekli
Rodrigo Tabata: Şimdi sen gittin ya herkes sana benzeyecek…
Q7: Kriptoniti sıfır desibel
Ernst: Mavi Ay
Necip Uysal: Unutulma
Ali Kuçik: Hızına güvenme
Bobo: Hakiki Abdurrahman Çelebi
The others: Nicole Kidman

13 Aralık 2010 Pazartesi

Frekans Artışı

1000'de 1 gerçekleşecek bir hadise bu yıl 2 kez olur. Adamı rezil ederler...


17 Mayıs 1981
Trabzonspor-Beşiktaş:1-0
Galatasaray-Adana Demirspor:0-2
Boluspor-Fenerbahçe:1-0

21 Ağustos 2010
Beşiktaş-İBB:0-2
22 Ağustos 2010
Galatasaray-Bursaspor:0-2
23 Ağustos 2010
Trabzonspor-Fenerbahçe:3-2

10 Aralık 2010
Eskişehirspor-Beşiktaş:0-2
11 Aralık 2010
Galatasaray-Gençlerbirliği:0-2
12 Aralık 2010
MKE Ankaragücü-Fenerbahçe:2-1

30 yıl önce Trabzonspor şampiyon olmuştu...

11 Aralık 2010 Cumartesi

66 metreküp Beşiktaş’ı değiştirir mü?




Visualsports firmasının geliştirdiği simülatörün özelliği gerçek top kullanarak top sürme ve akabinde “sanal” kale(ci)ye şut atma imkânı tanıması…

Üretici üstünlükleri şu şekilde sıralamış…

*Gerçek bir insanın kaleci simülasyonuyla karşı karşıya olması
*Gerçeğe yakın bir derinlik olgusu
*Verilerin Raporlaştırılması ve Analizi
Buna göre;
Kaç şut çekildiği
Şutların hızı
Şutların ortalama hızı
Kaç şutun golle sonuçlandığı
Başarı yüzdesi
Bir seansı ne kadar sürede tamamladığı
*marlboro
*işsiz psikiyatristler
*başkan cemaller vs.

Analyze Them!



Anlayana...

7 Aralık 2010 Salı

Herromerrospor


Avrupa liglerinde beraberlik almayanlar. Oynanan maç sayısına göre sıralanmışlardır.

30 Kasım 2010 Salı

. ve .


Y.D.=Çok kötü bir başkan. Kulübü gözyaşlarıyla yönetmeye çalışıyor ama Alice gibi küçülünce o gözyaşları içinde boğulma tehlikesi geçiriyor. Enerji sektöründeki pozitif ivme kendisine kulübe rahatça borç verme imkânı sunuyor. Son aylarda konuşmamasıyla, tavsiyelerde bulunmasıyla bütün tabloyu ters çevirebilir lakin radyoaktif oyuncuları transfer ediyor.

R.D.=Beşiktaş’ın potansiyel başkanı, Y.D. işlerin başına geçtiğinde kulüp yönetimine talip olabilir. Eğer tribünlerde edilen küfre karşı tavrını netleştirirse Y.D.’den çok daha iyi bir başkan olur.

İ.Ü.=Lakabını bir Osmanlı padişahından almaktadır. Herkes kendisini top sürerken yere bakmakla suçlarken, kendisi sahaya atılan madeni paraları topluyordu. Bu nedenle İzmit’in büyük bir bölümü kendisinindir. Son dönemlerde millette atacak para kalmadığından futbola dönüp içindeki Carlos’u “orta”ya çıkarmıştır.

S.E.=Kod adı Grizz. Beşiktaş’ın kara kutusu. Bir cümle 10 saniye sürecekken içindeki kelimelerin 3-4 tane eşanlamlısını söyleyerek zamanı uzatan biridir. Dilbilgisinin kuvvetli olduğu gerçektir. Hakemleri koruma içgüdüsü vardır. MHK’nın potansiyel başkanı olabilir. Çocuğu da Beşiktaş öz kaynak düzeninden yetişmiştir.

S.Y.=Kıskanç imparator. Cümlelerin başıyla sonu bile tutarsızlık gösterebilir. Atlıkarınca futbolcuların piridir. Sahada sadece oynamak için yaratılmıştır. Oturduğu yerden gol atmada mahirdir. Gece hayatına düşkündür. Sağ elle yazar, solla çakar.

F.T.=Gururlu, mağrur, İngilizcesi beginner, İtalyancası intermediate, argosu advanced.Galatasaray'ın tarihini değiştirenlerin başında geliyor. Sevmeyeni de kendisini seviyor. İsviçre bankasında hesabı bulunamaz!

A.P.= Gerçekten anlaşılamıyor. 90’ların başındaki kararları Galatasaray’ı 2000’lerin takımı olmaktan alıkoymuşken F.T.’nin gelişiyle paçasını kurtarmıştır. Siyasette başarısız olmuştur. Futbolda başarısız olması çok daha mümkündür. A.S. ile iki kardeşten daha ötedirler. Habil-Kabil olmazsa kodumuz format 1905:

H.Ş.: Galatasaray’ı nefretle sevenlerin başını çekiyor. Futbol camiasında etki alanı çok geniş. Muhafazakâr kanallarda gözyaşı dökmeyi seviyor. Kalbine hükmedebilseydi şu an başta bulunanı devirecek potansiyele sahipti.

A.Y.= Modern Neron ama despot değil. Türkiye’deki çoğu başkan gibi inşaat sektöründe söz sahibidir. Son ana kadar transfer yapmaz bu da hocalara güvenmediğini gösterir. Küfürden güya nefret eder. Rakiplerini başta ekarte eder. Taraftarları sevmez gibi gözükse de hakkını teslim ederler. En büyük şansı Y.D.ve A.P.’dir.

E.B.= Eğer savaşlar çim sahalar üzerinde yapılsaydı muhakkak A.H.’in en büyük rakibi olurdu. Özünde iyi ama yeşili görünce delirmektedir. G.H. kramponlarını temizlemeseydi, şu an bir hiçti.

D.L.=Anakin Skywalker mı Darth Vader mi belli değil. Dönüşümleri çok hızlı olmaktadır. Sürekli cezaya eğilimli bir yapısı vardır. Uruguay’ın medar-ı iftiharı. Kulübe hiçbir Uruguaylı önermemesiyle ileride menajer olamayacağını göstermiştir.

devam edebilir...

22 Kasım 2010 Pazartesi

Lak Lak Testinde Birinci Gelmek ya da Sevdasız Prekazi



Star Wars’tan bir kare bana Lig Tv’nin ikili maç anlatımını çağrıştırıyor. Basketbol karşılaşmasında Çetin Yılmaz’ın neredeyse akademik tavrı maça değer katan şeylerden biriydi. Kanalda maç anlatanların hepsinin bilgisi kilometrelerce üzerimizdedir; kabul ederim lakin sevdasız bir Prekazi bulmak zor mudur? Biraz daha az konuşulsa iyi mi olur? Bir de ileride futbolcuların ismi bilgisayar oyunlarındaki gibi tepelerinde yazsa o boşluğu nasıl dolduracaklar? Maç radyoya aktarıldığı için mi böyle oynanıyor?
Haftalar evvel ikili sistemin uygulanmadığı bir maçta (Ekişehirspor vs x - emin değilim) anlatım yerindeki kameraya dönülüp maçın iki dakika kaçırılmasına ne diyeyim(tahminen Süper Gol’e rapor veriliyordu). Yine siz nöbetçi bir spiker gönderin ne olur ne olmaz. "Sevdasız Prekaziler" bulmaya gayret edin...

21 Kasım 2010 Pazar

'66

*Güne Pascal Nouma’nın “kötü kadın” benzetmesiyle başladım. Kime dedi? Hepsi kayıtlarda mevcut.
Sohbetin diğer safhalarındaydı beni ilgilendiren konu: Rodrigo’lardan birini diğerine üstün tutması. Herkesin günah yüklediği adamlardan biri olmak ve bunu taşımak gerçekten zordur. Pascal kariyerinde taraftardan korktuğundan dolayı daha iyi oynamaya çabaladığını belirtince de herhalde Filip’in dün akşam çıkış tüneline gidemeyen ürkek bir yaratık halini almasıyla empati kurabilirdi. Holosko’nun oyunuyla Beşiktaş’ın titrinin örtüşmeyeceğine inananlardanım lakin futbolcuya bu denli feci tavır koymak anlaşılır bir şey değil. Kara listeye Tabata’nın girmesi de an meselesidir. Guti süper iletken, Tabata yarı iletken ve dün de aslının olmadığı yerde görevini yerine getirmiştir. Bu adam hala 8 milyon avro kurbanı olmaktadır.
*Schuster’in halini ise sorgu odasındaki şüpheliye eş tutuyorum. Orada da sorgunun başını şüphelimiz kendisine yöneltilen sorularıa verdiği cevaplarla alaya almaktadır sonra zaman geçer ve yeni kanıtlar önüne serilmeye başladığında hemen suratı gerilir. İlk cümlesi de ”Avukatımı istiyorum” dur. Kayzer gibi elini kolunu sallaya sallaya gideceğini bilse bile…
Sorunum oynatmak istediği futbolla değil. Oyuncusunu satan bir yapısı da yok gördüğümüz kadarıyla. Aslında yüreğime ilk lekeyi düşüren Tayfur Havutçu olayıdır ve bu olguyu herhangi bir sözlük yazsam şöyle açıklayabilirim: Herhangi bir Ralli’de sırf co-pilot’unu yanında istememesinden ötürü arabayı iki katlı hale getirip tüm aerodinamik yapısını değiştirmek
*Futbola bakış açımı bir kez daha kelimelere dökeyim. Bir teknik adam iki yıl boyunca görevinde kalmalıdır; skorlar ne olursa olsun. Kulübe bir alışkanlık kazandırılacaksa en önemlilerinden biri bu olmalıdır. Böylelikle oyuncu arşivleri taradığında! her teknik adamın en az 2 yıl kulüpte kalmış olduğunu görecek ve tavrını ona göre belirleyecektir.
Kaldı ki benim için Avrupa Kupası’nı baharmışsın gibi beklemek yeter de artar…
*Devamında ilk yarının son 25 dakikası boyunca Gaziantepspor’un iyi sayılabilecek futboluna baktım. Golcü ve çakma da olsa bir Ernst bulurlarsa belanın Paris’i olurlar. Olcan ve Serdar sene başından beri ekleye ekleye geliyorlar. Antalyaspor puanları ise hep Tita’nın topla buluşmasına endeksli.
*Zurnanın zırt dediği yere gelmek için çeyrek porsiyonla yetindiğim maçı yarıda kesiyorum. Eğer Revna Demirören, İtalyan kulüplerinde örneklerine rastladığımız üzere Beşiktaş başkanlığına gelecekse bugünkü yapmadıklarıyla istifasını baştan vermiş oldu. Yanındaki oğluyla ilk küfrü duyduğu anda salonu terk etmiyorsa o zaman bazı şeylerin önüne geçilemez. Çok utandım maçı izlerken. Hakemleri de maç boyunca sadece bir hata yapmalarından ötürü tebrik edelim. Cafe Crown ya da Cola Turka’dan vazgeçilmedikçe ligin rekabet ortamı dengesiz kalmaya mahkûmdur. Oradan aldıkları paraları futbola aktaranlar olsa bile geçerlidir önceki cümle…
*Son 42 dakikasında ise Trabzon tuşuna bastım. Es-Es hücum ruhunu zaten Sivas’a göndermişti, Sivas’tan da Buca aktarmalı bir transatlantik getirmişti. Trabzon’da koskocaman bir yüzer yapı gördük 2. yarıda. Hele bir kare var ki tüm sözlerimin yerine geçer. (üşeniyorum videoları taramaya, resmi şimdilik koyamıyorum)
*Bir pozisyonda Volkan Yaman ayağına darbe aldı ve kameralar göstermese de(taç çizgisinin dibinde olduğundan) oyunu durdurmadan saha kenarına çıkarak tedavisini oldu(galiba). “Vay be! İşte futbolcu dediğin böyle olmalı” dedim. Dakikalar geçti Trabzonspor’un sağ taç çizgisinin dışına Doğa Kaya düştü, hakem Abay oyunu devam ettirdi,Trabzonlu bir oyuncu(Jaja) 10 saniye sonra rakip oyuncuların işaret etmesiyle topu taca attı. Kameralar Doğa Kaya’ya yöneldi. O taç çizgisinin dışında kalan adamken sahanın 2 metre içinde kıvranandı artık benim için. Pes…
*Engin Baytar, Burak’a hiç görülmedik bir pas atan adam, çıkarken yaptığını anlayamıyorum…
*Galatasaray’ın 2 Kayseri’nin de 1 penaltısı güme gitmiş midir? Hiç şüphemiz yok.
Kayseri’yi şimdiye kadar bu kadar zorlayan takım olmamıştı. Haftaya kendi adıma korkuyorum.
Pino ne kadar iyi oynarsa oynasın, şu takım Ali Lukunku’yu bile arıyor!
Santana’nın bugün basireti kördüğümdü, aynı durum Blumer için de geçerliydi…
Kaldırım’ın manevra kabiliyeti, oyuna katkısı iyi ama tıpkı İsmail Köybaşı gibi direkt rakibine dalan bir yapısı var. Sinirleri tahrip edicidir.
*Kayseri uzun topları ekseriyetle Ali Turan’ın tarafına oynadı. Buna anlam veremedim. Ali Turan çıkmakta zorlanan bir adam olduğundan sürekli ofsaytı bozmaktadır. Defanstaki diğer üçlüsü de tek çizgi halinde öne çıkmaktadır. Bu pozisyonda siz defans olarak rakibin soluna mı uzun toplar atarsınız yoksa sağına mı? Kayserispor, Balta tarafına pek ağırlık vermedi…
*Top, kendi oyuncularının isabetsiz şutlarıyla, tribünlere gittiğinde bu kadar sevinen taraftar da görmemiştim…
*Cenk Ergün de her kulüpte olmaz kıymetini bilin…(Futbolcular da altına bez bağlasın tuvalete bile gidemezler!)
*32 – 33 arası Ufuk Ceylan yine bir yerler uçuyordu, fark eden oldu mu?

18 Kasım 2010 Perşembe

Son Duayı Kursakta Bırakmak

Haberi okuduğumda evdeki herkesle vedalaşmıştım ama bir de kaynağına bakayım dedim...

orjinALİ

14 Kasım 2010 Pazar

Jaja Vu


O golü attığında ülke futboluna çomak sokacağını kimse bilemezdi. Kharkiv- Jaja- 40 metre - Hakan - Sağlam- anahtar kelimeleri ile bir destan yazılabilir miydi?
Ertuğrul Sağlam yazdı...
Aslında çomak sokacağını kimse bilemezdi cümlesi kulübün en tepesindeki adamın bahtsızlığından ötürü pek bir anlam ifade etmiyor çünkü o kararlar neticesinde bir Uefa Kupası, dört Ukrayna şampiyonluğu, bir Dünya Kupası, bir de Türkiye şampiyonluğuyla hormonlu bir kelebek etkisi yaşandı. Geçmişi ajite etmekten pek keyif almasam da gerçekler bunlar. Uefa Kupası ve 4 Ukrayna şampiyonluğuna zaman ve şartlar dolayısıyla karşı çıkanlar olabilir...
O efsaneyi başlatan Jaja bugünse son sayfaya "the end" yazmıştır...
Jardel'den sonra ülkeye gelmiş en saf gol vuruşu yapan Brezilyalı; tek fark ise koşu mesafeleri...
Zaten zekası üst düzeyken fosfor depolamasıyla ligin ikinci yarısında en az 3 maçta "1-0 gol: Jaja-Karşılaşma sona erdi" alt yazısı okunacaktır...

Bursasporlular ilk golde Vederson'a kızmaktadırlar. Aslında teknik olarak doğru bir iş yaptı kendisi ve geri pası kaleye doğru oynamadı. Şiddeti ayarlayamaması haftanın golüne yol açtı. Eğer sorun şiddette değil de kaleden ne kadar uzakta olduğunu hesaplayamamaksa futbolu bırakabilir. O ismiyle zaten parasız kalmaz.
Seneye Bursaspor'un kalecisi değişirse pek şaşırmam. Ivankov'un bu sezonki düşüşü hiçbir şekilde açıklanamaz.
Fenerbahçe de tekrarı yaşayanlardan...
Her şeyi bir kenara bıraktım... Aykut Kocaman'ın maç sonunda gözünü hiçbir yere sabitleyip sanki sufle alırmışçasına demeç vermesine ne demeli?
Saha dışı sahanın içinden daha bulanık...
Antep'in ise bir Brezilyalı'ya yenik düşmesi ironinin alası...Bu sefer sadece milliyetler değişti sonuç ise sabit...
Tabata ile Ivan de Souza'yı değiştirsek mi?
Türkiye liglerindeki en kötü oyuncu uzak ara Ahmet Arı'dır.
Popov olsaydı ne olurdu? Bir düşünün hele...

26 Ekim 2010 Salı

Fabio Capello, İngiltere Sınırları İçinde mi Doğdu?


Special One’ın lahana adamı Capello’nun hikâyesini Marcotti’nin kaleminden çevirmeye çabalayalım…
Yolların kesiştiği bir yerde doğduysanız, hem herkese aitsinizdir hem de hiç kimseye…
Fabio Capello eski dünyanın en kanlı, en ihtilaflı ve de en farklı köşelerinden birinde doğar. Doğu ve Batı arasındaki geçiş yerlerinden birisidir burası; hem bölgenin yerlileri yazmıştır tarihi hem de gelip geçenler.


Kendisi Bisiacaria’lıdır. İtalya’nın kuzey- doğu ucunda yaklaşık 120 kilometrekareye yayılmış bir bölgedir ama kendisini çevreleyen Friuli-Venezia Giulia’dan tarihsel ve kültürel açıdan ise epeyce uzaktır.
Bisiacio kelimesinin kökeni hakkında türlü rivayetler vardır. Kimileri bunun “iki su arası” anlamına gelen Latince’deki “bis acque”’den ileri geldiğini söylemektedir. Diğer bir teoriye göre ise kelime, kökenini Slovence “bezjok”tan almıştır ve tam karşılığı muhacir’dir. Bisacaria, geniş düzlükleri ve Adriyatik Denizi’ne yakınlığıyla birlikte ezelden beri “Doğu medeniyetlerinden” İtalya’ya gelenler için bir giriş noktası olmuştur. Hatta Romalılar zamanında, bir sınır geçişi olarak gümrük vergilerinin toplandığı yerdi.
Bölge, şehir devleti olarak bir biçimde hür yaşarken 1420’de Venediklilerin kontrolü altına girer. Deniz ticaretiyle ünlenen Venedikliler bölgeyi karasal bir ticaret merkezi olarak Doğu’yla alım-satıma yeni bir seçenek eklemişlerdir. Yaklaşık 400 yıl, Osmanlıları ve de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu Capello’nun doğacağı yere ulaşmamaları için çaba sarf edilmiştir…
1814’de Venedikliler yenilir ve bölge Avusturyalıların eline geçer ki onlar da burada 1. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar söz sahibi olacaktır. Aslında bölge en acımasız zamana Birinci Dünya Savaşı’nda Sloven, Avusturya-Macaristan ve İtalya kuvvetleri arasındaki güç mücadelesi sırasında mekân olmuştur. 1918 yılında yapılan mütareke ile topraklar resmen İtalya’nındı. Ama İkinci Dünya Savaşı kapıdan kafasını uzatmıştı bile…
Bu defa harbin hatları pek belirgin değildi. İtalya, Almanya ve Japonya ile birlikte Mihver Güçleri’ni oluşturmaktadır. Temmuz 1943’te Benito Mussolini devrildi ve kontrolü General Pietro Badaglio liderliğinde yeni hükümet devraldı. Göreve gelmesinin ardından Almanya ile omuz omuza çarpışacaklarını belirttiler ama bundan kısa bir süre sonra Badaglio kararını değiştirdi; 8 Eylül 1943’teki bir açıklamayla Müttefik Güçler’e karşı hiçbir düşmanca tavır almayacağını belirterek ateşkes ilan etti.
Badaglio bu davranışıyla savaşın sona ereceğini öngörmüştü ama bu feci karar ülkeyi kaosun kucağına düşürdü. İtalyanlar muallâkta kalmışlardı; Almanlara sırt çevirmişlerdi fakat daha önceki güne kadar kanlı bıçaklı oldukları Müttefik Güçler ile herhangi bir görüşme dahi yapmamışlardı. Badaglio, Kral Victor Emmanuel ve kabinenin bir çok üyesi önce Roma’ya ardından “Çizme’nin topuğu” Brindisi’ye kaçtılar, burası Almanlar tarafından da Müttefikler tarafından da kontrol edilmiyordu. Aslında Almanlar Mussolini’nin Temmuz sonunda kralın emriyle tutuklanmasından sonra böyle bir senaryoya hazırlıklıydılar ve harekete geçmekte gecikmediler. “Mihver Operasyonu” ile o esnada İtalya’ya aktarılmış Alman bölükleriyle Kuzey ve Orta İtalya’da Roma da dâhil olmak üzere birçok kilit şehri ele geçirdiler.
Yurtdışında savaşan milyonlarca İtalyan askerini ilgilendiren bir olaydı bu, Badaglio’nun düşüncesizce hareketi kendilerinin kolunu kanadını kırmıştı. Dış cephelerde olanlara hiçbir emir verilmemişti. Bazılarına geri dönmeleri gerektiği söylenmişti ama bu kaos ortamında imkansız bir şeydi. Diğerlerine daha bir hafta öncesine kadar aynı mevzileri paylaştıkları Alman askerlerine karşı silaha sarılmaları söylenmişti. Lojistik kontrolün Almanlar tarafından yürütülmesi b karşı hareketin baştan hüsranla sonuçlandığını gösteriyordu. Acımazsızca davranan Germenler dört bin tanesi Kefalonya Adası’nda olmak üzere sayısızca İtalyan canı aldılar ve binlercesini de esir kamplarına tıktılar.
Doğu cephesinde topçu birliğinde görevli olan Capello’nun babası da esir kamplarından birinde hayatta kalma mücadelesi vermektedir ve birçoğu gibi umudunu katık etmekle yetinmiştir. Pieris’e yani evine 1945 sonunda dönebilmiştir. Çoğunluk ise kendini tanıyamamıştır zira Guerrino artık 48 kiloluk bir çirozdur. Kumandanlarının ve arkadaşlarının başlarına gelenleri zamanla daha iyi kavradıkça nefes almasından mütevellit şanslı olduğunu düşünmektedir. Başına gelen tüm kötü olayları unutmak zorundadır. 6 yıl boyunca duyduğu nefretler aşka başkalaşmak zorundadır…
Olayın detayına girmiyoruz. Fabio Capello, Evelina Capello’nun kucağına 18 Haziran 1946’da ilk ziyaretini gerçekleştirir. 2 Haziran’da ise İtalya Cumhuriyeti kurulmuştu ve işin garip yanı o bölge 14 Eylül 1947’ye kadar Trieste’de üs kurmuş Birleşik Krallık orduları tarafından kontrol edilecekti yani başka bir ifadeyle Fabio resmi olarak 16 günlük bir gecikme sonucunda Britanyalı olamamıştır…

kaynak: G. Marcotti-Capello
çeviri: ftblszypmm

Kayserispor'un Kütüğü


*Ömer Şişmanoğlu, Kayserispor resmi sitesinde İstanbul doğumlu gözüküyor ama TFF sitesinde Almanya doğumlu olarak gözükmektedir. TFF baz alındı.

21 Ekim 2010 Perşembe

...Üzerinize en azından atmosfer almalısınız


Ben diyeyim on iki kişi siz deyin on bir kişilerdi. Evet, gözüme mor yaylalardan çıkılıyor… Kolum buruk…Tek böbreğimi hissetmiyorum…Olsun iki kök hücreden her daim sağlamlığa erişebilirim…
Eldivensiz çıktım…İhtiyacım da yoktu…Ama evinizi bırakıp uzaya gidecekseniz…Üzerinize en azından atmosfer almalısınız…Yoksa her şey şakaklarınızda krater açmaya yeterlidir…
Erkenci olmak gereklidir…İhtiyaç budur…Dilime gelen ilk kelimeden retorik kralı olmam, sayfaya attığım ilk çizgiden Yunan mitolojisinde hiç olmayan varlık Asis’i öngörebilmeliyim…
Haklısınız Mister ball…Şu haykırış tam kulağımda patladı NiBoNob ardışık hareketlerinde…”Foot me once, shame on you; foot me twice shame on me; foot me thrice WTF”…
Ernst’deki ciğerle Küba’da sadece birkaç dakikada devrim yapılabilirdi…
İbrahim Üzülmez ortanın solunda yer alırdı…
Necip’in soğuktan çıkmaya üşenen sakalları Rusya’da iktidara gelirdi…
Sonrasında önü arkası sobelenmiş bir dünya çıkardı…
Falcao görünümlüler çakardı…
Çekoslovakya’yı bölerdim…
En kırmızımsısından bulk bir Hulk delirirdi…
Nükleer ıslıklar devamında ve küresel ısınmaya gönderemediğiniz adamlar…
Süper iletken Guti olmaz ise yarı iletken Tabata ancak artılarda iş görür…
Q 8-1 de yoksa dayınız ağlar durur ağlar durur…
Tarih renklilerle beyazları aynı yerde mi temizler?
Biz hiç kaybetmedik desem, yalan
Oyuna devam…

17 Ekim 2010 Pazar

DEVİRLERE GÖRE GLOKAL FUTBOL SAKATLIKLARI


Bradford'un tespitlerinin yarısını değiştirdim ve ülkeye uyarladım. 70'lerde Ankara'da futbol oynayan adamın da niye öyle konuştuğunu anlamakta zorlanmam...

15 Ekim 2010 Cuma

Kardashian Duymaz Thor Oğlu Duyar



Güftedeki deformasyon pornografik çağrışımlara yol açabilir. Yol açmasında bir beis görmüyorum zira anlaşılmak için “fikir-zikir” hilesi iyi bir yol. Herman’dan söz ediyorum. Melville olanı değil ki size Moby’nin Dick’inden kaç ton şarküteri ürününü anlatmak işim değil. Bu konuda uzmanlaşmış vardır. Kemik futbolcu, antrenörlüğe niyetlenmiş ama bıyıkları düdüğün deliklerini kapattığından non-stop maçlar izletmiş, reyting munster vs.

Şimdilerde idol olduğuyla programda. İkisi de yurt dışını görmüştür ve muhtemelen garip bir büyü anlatılmış gibi çalışmaktadırlar. Nedir bu büyü?
“İki çocuktan biri kuzeye bakar diğeriyse batıya, üreme organlarını çıkartırlar ve haç işareti yapacak şekilde işemeye başlarlar. O anda kimi düşünürlerse, şahıs kısa sürede mevta olacaktır”
Herhalde bizimkiler bu büyüleri yaparken ayrı kişileri düşünmektedir; böylece hayat kayıpsız devam eder!

Hafta içindeki tüm yazılanları, çizilenleri unutup boyalarımızı şeklin dışına taşıralım.

Çuvaldızı hep Herman Munster’a batırıyoruz ya. Bana, sana ve ona da gidecek bu soru da. Bu ülkede mahremiyete, özel hayata dayalı bir koruma ne kadar yapılabiliyor? Hem de sağlık gibi enformasyonun dilden dile düşmemesi gereken bir meselede. Elinizi vicdanınız neredeyse oraya koyun. X, Y veya Z hastalığına yakalandınız. Herhanginiz bunun diğer insanlar tarafından bilinmesini ister misiniz? Rooney ister mi?
Şimdi, Gökhan Zan’ın sakatlıklarının dilden dile düşmesinden dolayı utanmamın neye faydası vardır. Ne ben uydum ne sen uydun ne de o uydu en mahrem kurala...Hepsini ezip geçtik…İşin bu boyutunu anlatan yok…Reyting malzemesi yapılan şey maalesef bireyin sağlığa dayalı gizlilik hakkının gaspıdır…
Haydar, Sigmund üzerinden gitmek ve Arda-E.T. çatışması gerçeğin etrafına sis pompalamaya devam etmektedir. Gayrı ne MR kelimesine kulak asarım ne de Latince bir söze. İsporcu hastalığını, sakatlığını kendi nefesinden kelimelere soğutmadıkça hiç kimsenin hiçbir kelimeye hakkı yoktur…


Not:Boşvermişlik coğrafyaya hakim (demiyorum) ve Dan Brown kadar komplo teorisi üretebiliyorum. Nefretimi besleyen 3 kişiyi sırala deseler…
Melih, Kenan ve Erman derim… Üçünün de aynı yerde buluşması garip mi?

Not 2 : Kardashian’ı “fikir-zikir” hilesi olarak kullandım. Kusura bakmayın.

Not 3: “Fikir-zikir hilesi" diye bir şey yok. Belki var...

28 Eylül 2010 Salı

Se....

Uyku borcumu
ödedim
çoban yıldızına
dün gece
mesaiye kalıp
koyunlarıma bakınca

2006-Lele

25 Eylül 2010 Cumartesi

Mustafa Denizli Show "3"

Özdilek Sarmasın Bugün!


Haber İsmail Er imzalı. Beşiktaşlılar duş sonrası havlusuz kalmışlar ki o anın komikliğini düşünemiyorum bile. Olayın nedeni ise malzemeciler ve masörlerin havluları kimin taşıyacağı konusunda münakaşa etmesiymiş. İnat sonucunda da bu garip durum gerçekleşmiş. Miş miş... Eğer doğruysa böyle s..... bo.... haber Mehmet Özdilek'ten korkarım ben...

Fi Tarihinden "Welcome to Fiyapı İnönü Stadyumu'na"

Bahis firmasıyla anlaşırken Yıldırım Demirören sarf ettiği "Camialar ve taraftarlar sponsorlara sahip çıkmalı. Biz kulüpler başarıya endeksli hareket ettiğimize göre imkanlarımızı yaratan sponsorlara destek olmayı her taraftarın birinci vazifesi olarak görüyorum" sözlerinden sonra bekliyordum böyle bir şey. Gerçekleşir mi gerçekleşmez mi zaman gösterir.
Dolmabahçe
İnönü
Mithatpaşa
Fiyapı İnönü Stadyumu

Daha gelir merak etmeyin!

Aman Schuster Görmesin


Kutudaki Eti'yi görünce şaşırdım. Yeşil-beyazlıların daha sezon başında göğüs reklamı için Ülker ile konuştukları söylendi. Görüntüler Bursaspor soyunma odasından olsa sittin sene alamazlardı reklam ama kare Bucaspor soyunma odasından. Muz spocuların geleneksel yiyeceğidir de menüde Schuster'in yasakladığı söylenen şeyler de var. Geçen sene, Daum da şeker yasaklamıştı. Bucaspor'un dişçisi olmak istemezdim.

Not:İnsan araya tuzlu bir şeyler koyar. Futbolculuk gerçekten zor!
Not2:İki takım nezdinde tüm reklamsız takımlar bir firmayla anlaşana kadar neden yardım kuruluşlarını tanıtmazlar.

23 Eylül 2010 Perşembe

BlogSpor 23.09.2010

Heberler


Video=Tutar mı bilemem. Kendiniz karar verin. 2.gün

Yanlış Söylem 6:"Tanju - Gerson gol sevinci aslında ..."


Bu sefer çuvaldız kendimedir de. İnsan geçmişe dair bir inandırılmışlık duygusuna kapılıyor. Ne yaparsa yapsın değiştiremiyorsunuz. İşte Tanju ile Gerson arasındaki gol sevincinin aslında daha evvelden yapıldığını görünce pek iyi şeyler hissetmedim. Milliyet arşivinde gezinirken gördüğüm bir fotoğraf başımdan kaynar sular döktü. Artık hatıraları silme zamanı gelmiştir. Gerson ile özdeşleştirmişimdir bu sevinci. Kendisinin bulduğuna inamışımdır. Hatta evlatlarının şöyle bir fotoğrafı da var. Kendilerini babalarına benzetmişler.

İşte aşağıda gördüğünüz resimdir anılarıma format çeken. Mustafa Yücedağ ile Tanju'nun gol sevincinin bulunduğu resmin tarihi 1990; Gerson'un Türkiye'ye gelişi ise 1991. Buyrun cenaze namazına. Tanju bu sevinci kendi bulmuş mudur? Orası hiç mühim değil. Mühim olan zihnimizin yanılgısıdır. Yanılgı içinde olan tek ben değilim. Milyonlar var, adım gibi biliyorum.  :)

Bu pozisyona da üzülebilirdin...

LGDS'daki bu görüntüye nasıl bir sakatlık yol açtı merak ediyorum. Julio Sergio'nun pozisyonunu özetlerde bulamadım. Ama şu penaltı kararına da ağlayabillir insan...

20 Eylül 2010 Pazartesi

Kramer vs Kramer


Konu Beşiktaş olunca garip bir büyü bu. Daha iki gün olmadı şunu koyalı ve adam ilk kez sağ bek çıktı. Entropi bu olsa gerek...

19 Eylül 2010 Pazar

Altmıştan Sonra Azan Adem Sarı


İncelenmesi gereken bir adam, dün yine doksan artılarda golünü bıraktı Sivasspor'a. Ole Gunnar Solskjaer'in kral olduğu yerde kendisine muhakkak küçük bir prenslik bahşedilir. Altmış dördüncü dakikadan evvel atılmış golü yok. Toplamda 9 golü var. Fenerbahçe'yi yenerlerken iki gol atmış. Getirisi üç puan. Manisa'ya bir gol atmış getirisi iki puan. Antalyaspor'a bir gol atmış getirisi üç puan. Diyarbakırspor'a iki gol atmış getirisi iki puan. Dün Sivasspor'a attı getirisi bir puan...
Toplamda 11 puan kazandırmış takımına ve ligde sadece 5 maçta ilk 11 görmüş...

18 Eylül 2010 Cumartesi

17 Eylül 2010 Cuma

Kocaelispor'a Talibim

Video=Anlaşmayı evde yaparsak kazançlıyım.

Ladies League 1st - Simge Fıstıkoğlu -Beauty Omitted


Bir numara Simge Fıstıkoğlu'dur. Başlığın Türkçe'si "kadınlar ligi - güzelliği işin dışında tutmak". Güzelliğin hiçbir önemi yoktur sıralamamda. Dışarıdan bakan birinin medyanın emekçi kadınlarının bilgilerini ve işi kotarabilmelerini sıralamasıdır.

Kaptan Gemi Sağa mı Çekiyor Ne?


Dün geceki oyunu yine efsanevi. İbrahim Üzülmez ve eskittiği sağ bekler...

Dün Gece Avrupa Ligi #1


Maç özetleri bile Avrupa Ligi’nin Şampiyonlar Ligi’ne ne denli yaklaştığını gösteriyor. Barcelona’nın ve kopyacısı Arsenal’ın futbollarını dışarıda bırakırsak makasın uçları birbirine değer. Şampiyonlar Ligi’nde 16 maça karşın Avrupa Ligi’ndeki 24 maçın zevkli maç potansiyelini yüzde 50 arttırması da bunda etken olabilir.
Beşiktaş’ın “küçük” takım olarak görülmesinin nimetlerini maçlarımızın D-Smart’tan yayınlanmaması ile görüyoruz. (Belki de UEFA “açık kanalı” şart koşmuştur. Bilgim yok) Star TV ile gelen bu pası ilk yarının sonunda sızarak kullanamadım. Yataktan gol diyerek fırlamam ayrı bir komedi, golün kimin attığını bilmeden, tezahürat için tribüne yüzünü dönen taraftardan farksızdım. Onlar da maçta olanlardan bihaber, ben de…
Sabri Ugan’ın sürekli HD yayının vurgusunu yapması sahanın berbat haliyle hiçbir anlam  taşımıyor Maç Kavacık Stadı’nda oynansa pek de fark etmeyiz. Stadın ismi yanlış değilse oranın manzarası da fena değildi. Kasımpaşaspor niye Atatürk Olimpiyat Stadı’nında oynamaz. Maçları İBB ile ayrı haftalarda oynansa bile neden İnönü’de oynamaktadır. İnter ve AC Milan bile sahalarını bu kadar sık kullanmıyorlar. Bu iş fena boyutlara gidiyor. Dün de gördüğümüz üzere şut atmadan evvel topun sekmesi bile binlerce lira kaybettirebilir.
Artık sahaya bakışımız Sivok’un gelişiyle kim gidecek yönündedir. Futbolcu borsasında her maç farklı bir oyuncunun hissesi dibi görüyor. CSKA Sofya maçında da Holosko dip yapan futbolcuların başında geliyor. Kendisi sürekli Baros gibi ortada oynamak istediğini belirtse de orada da pek fark yaratamayacak. Potansiyel yeteneğini tam olarak göremediğimize inanıyorum ve Tello gibi hep cepten yemektedir. Sonları umarım benzeşmez. İnönü’deki (ikinci)Wien  maçının daha kolay olacağını düşünsem de sahanın Aralık ortasında berbatlık derecesinin artma ihtimali çok büyük bir sorundur. Beşiktaş’ın bu seneki en önemli maçı bu ay sonunda Viyana’da oynanacaktır. Bu maça beraberlik iyidir gözüyle bakmamız grup liderliğinin uzaklaşmasının yanı sıra Sofya’daki maçın üzerine stres yüklemek anlamına gelir.

.
Gecenin adamı ise A grubundan çıktı. 22 yaşındaki Letonyalı Rudnevs; Torino’da Juve’ye karşı üçleme yaptı. Aşağıda da gecenin en güzel 5 golünü ekledim. Son golünü  orada görebilirsiniz. City ise tam kadro çıkarak gelecek senelerde Şampiyonlar Ligi’nde üst torbalarda yer almak için ciddiyet göstermiştir. Jo da golüyle katkıda bulundu.
Bu sene, Young Boys maçlarını merak eden kitlenin içerisindeyim. İdeal kadrolarından uzak olsalar da Stuttgart maçından beraberlik çıkarmalarını bekliyordum. Olmadı. Cacau’nun penaltı golüyle maçtan koptular ve ikinci yarıda iki tane daha yediler. Sonuncusu Serdar Taşçı’dan geldi. Getafe de evinde yenik duruma düşse bile maçı 2-1 aldı. Odense’nin golünden sonra gol sevincine katılan oyuncular arasında Thomas Helveg’i görünce okkalı bir küfür patlattım. Adamın içine Roger Milla kaçmış…
Sporting’in Liedson’un yokluğunda Lille deplasmanından galibiyet çıkartması kendilerini 2010-11 sezonunda fırsat bulursam izleyeceğim takımlar arasına koydu. Bu hafta sonu Benfica ile maçlarını izlemek gerekiyor. Levski de Joazinho’nun muhteşem golüyle coşarak maçı 3-2 aldı.
Aris ise Selanik’te resmen bir Güney Amerika takımı kıvamında; stadı, seyircisi, oyuncularıyla. Eski Beşiktaşlı Ronaldo’yu defansta kullanıyorlar. Forvetlerinde pırpır Ruiz var Barcelona kökenli Javito ile geçen yılın şampiyonunu devirdiler. Leverkusen Helmes’in üçlemesiyle maçı 4-0 kazandı. Bu adamı Beşiktaş’ın hücum hattında görmek için her şeyimi verebilirim. Denk geldiğimde maçlarını kaçırmıyorum. Dünya Kupası’nda forma bulamadı ama öbür ay bizim karşımıza çıkar mı çıkar. Hiç belli olmaz…
D, E, F ve G gruplarında beni heyecanlandıracak sadece Villarreal vardı. Zagrep’ten çıkamadılar.
Kharkiv bu sene başında bence Avrupa’da fayda/fiyat açısından en iyi transferlerden birini gerçekleştirdi ve oyuncudan inanılmaz verim alıyor. Cleiton Xavier’den bahsediyorum. Brezilya’da özellikle asistlerde(gollerde) harika performans sergiliyordu. Umarım ülkeme gelir. PSV de herhalde rakibine bir kere şans verdi. Sonrasında fazlaca pozisyon bulsalar da Sampdoria’nın gömülmesi neticesinde sadece bir gol buldular. Aslında buldukları golde de rakibin aşırı gömülmesinin de faydasını gördüler.
Dortmund-Karpaty maçını bir yerlerden bulmak gerekiyor. Dramatik maç ancak böyle olabilir. 17 Nisan 2005 aklıma geldi maçın gidişatına baktığımızda. Nuri Şahin’in penaltısına Götze’nin iki vuruşu ve Lucas Barrios’un harika golü eklense de Dortmund’un alık defansı Karpaty’e 3 gol hediye etti. Sevilla ise ava giderken avlananlardan.Braga maçında da böylelerdi. Sıkıntı var :)
N’Gog aslında Fransa’nın Liverpool’a değil Liverpool’un Fransa Milli Takımı’na hediyesi olacaktır. Çok şey bekliyorum bu adamdan. Soğukkanlılığına fiziksel kuvvetini de eklemeye başladı. Gol vuruşları zaten yüzdeli. Napoli ise De Sanctis’e rağmen gol yemedi ve beraberlik aldı.
Porto bizim grubun lideri olacak gibi ama Q7 artık bizde…
Goller sırasıyla
Joazinho-Levski
Del Piero-Juventus
Rudnevs-Poznan
Barrios-Dortmund
Kerzhakov-Zenit

16 Eylül 2010 Perşembe

Son 10 Yılda Türk Takımlarıyla Avrupa'da Karşılaşmayanlar



Listeyi yaparken Avrupa'da son beş sezonda en fazla puan toplayan ilk 50 takımı esas aldım. 31 Aralık 1999 sonrası Avrupa'daki resmi karşılaşmalardır. Sıralama puanlarına göre yapılmıştır...




Logoların kaynağı: Football Logo by GaLaTaMaN
Related Posts with Thumbnails