*Güne Pascal Nouma’nın “kötü kadın” benzetmesiyle başladım. Kime dedi? Hepsi kayıtlarda mevcut.
Sohbetin diğer safhalarındaydı beni ilgilendiren konu: Rodrigo’lardan birini diğerine üstün tutması. Herkesin günah yüklediği adamlardan biri olmak ve bunu taşımak gerçekten zordur. Pascal kariyerinde taraftardan korktuğundan dolayı daha iyi oynamaya çabaladığını belirtince de herhalde Filip’in dün akşam çıkış tüneline gidemeyen ürkek bir yaratık halini almasıyla empati kurabilirdi. Holosko’nun oyunuyla Beşiktaş’ın titrinin örtüşmeyeceğine inananlardanım lakin futbolcuya bu denli feci tavır koymak anlaşılır bir şey değil. Kara listeye Tabata’nın girmesi de an meselesidir. Guti süper iletken, Tabata yarı iletken ve dün de aslının olmadığı yerde görevini yerine getirmiştir. Bu adam hala 8 milyon avro kurbanı olmaktadır.
*Schuster’in halini ise sorgu odasındaki şüpheliye eş tutuyorum. Orada da sorgunun başını şüphelimiz kendisine yöneltilen sorularıa verdiği cevaplarla alaya almaktadır sonra zaman geçer ve yeni kanıtlar önüne serilmeye başladığında hemen suratı gerilir. İlk cümlesi de ”Avukatımı istiyorum” dur. Kayzer gibi elini kolunu sallaya sallaya gideceğini bilse bile…
Sorunum oynatmak istediği futbolla değil. Oyuncusunu satan bir yapısı da yok gördüğümüz kadarıyla. Aslında yüreğime ilk lekeyi düşüren Tayfur Havutçu olayıdır ve bu olguyu herhangi bir sözlük yazsam şöyle açıklayabilirim: Herhangi bir Ralli’de sırf co-pilot’unu yanında istememesinden ötürü arabayı iki katlı hale getirip tüm aerodinamik yapısını değiştirmek
*Futbola bakış açımı bir kez daha kelimelere dökeyim. Bir teknik adam iki yıl boyunca görevinde kalmalıdır; skorlar ne olursa olsun. Kulübe bir alışkanlık kazandırılacaksa en önemlilerinden biri bu olmalıdır. Böylelikle oyuncu arşivleri taradığında! her teknik adamın en az 2 yıl kulüpte kalmış olduğunu görecek ve tavrını ona göre belirleyecektir.
Kaldı ki benim için Avrupa Kupası’nı baharmışsın gibi beklemek yeter de artar…
*Devamında ilk yarının son 25 dakikası boyunca Gaziantepspor’un iyi sayılabilecek futboluna baktım. Golcü ve çakma da olsa bir Ernst bulurlarsa belanın Paris’i olurlar. Olcan ve Serdar sene başından beri ekleye ekleye geliyorlar. Antalyaspor puanları ise hep Tita’nın topla buluşmasına endeksli.
*Zurnanın zırt dediği yere gelmek için çeyrek porsiyonla yetindiğim maçı yarıda kesiyorum. Eğer Revna Demirören, İtalyan kulüplerinde örneklerine rastladığımız üzere Beşiktaş başkanlığına gelecekse bugünkü yapmadıklarıyla istifasını baştan vermiş oldu. Yanındaki oğluyla ilk küfrü duyduğu anda salonu terk etmiyorsa o zaman bazı şeylerin önüne geçilemez. Çok utandım maçı izlerken. Hakemleri de maç boyunca sadece bir hata yapmalarından ötürü tebrik edelim. Cafe Crown ya da Cola Turka’dan vazgeçilmedikçe ligin rekabet ortamı dengesiz kalmaya mahkûmdur. Oradan aldıkları paraları futbola aktaranlar olsa bile geçerlidir önceki cümle…
*Son 42 dakikasında ise Trabzon tuşuna bastım. Es-Es hücum ruhunu zaten Sivas’a göndermişti, Sivas’tan da Buca aktarmalı bir transatlantik getirmişti. Trabzon’da koskocaman bir yüzer yapı gördük 2. yarıda. Hele bir kare var ki tüm sözlerimin yerine geçer. (üşeniyorum videoları taramaya, resmi şimdilik koyamıyorum)
*Bir pozisyonda Volkan Yaman ayağına darbe aldı ve kameralar göstermese de(taç çizgisinin dibinde olduğundan) oyunu durdurmadan saha kenarına çıkarak tedavisini oldu(galiba). “Vay be! İşte futbolcu dediğin böyle olmalı” dedim. Dakikalar geçti Trabzonspor’un sağ taç çizgisinin dışına Doğa Kaya düştü, hakem Abay oyunu devam ettirdi,Trabzonlu bir oyuncu(Jaja) 10 saniye sonra rakip oyuncuların işaret etmesiyle topu taca attı. Kameralar Doğa Kaya’ya yöneldi. O taç çizgisinin dışında kalan adamken sahanın 2 metre içinde kıvranandı artık benim için. Pes…
*Engin Baytar, Burak’a hiç görülmedik bir pas atan adam, çıkarken yaptığını anlayamıyorum…
*Galatasaray’ın 2 Kayseri’nin de 1 penaltısı güme gitmiş midir? Hiç şüphemiz yok.
Kayseri’yi şimdiye kadar bu kadar zorlayan takım olmamıştı. Haftaya kendi adıma korkuyorum.
Pino ne kadar iyi oynarsa oynasın, şu takım Ali Lukunku’yu bile arıyor!
Santana’nın bugün basireti kördüğümdü, aynı durum Blumer için de geçerliydi…
Kaldırım’ın manevra kabiliyeti, oyuna katkısı iyi ama tıpkı İsmail Köybaşı gibi direkt rakibine dalan bir yapısı var. Sinirleri tahrip edicidir.
*Kayseri uzun topları ekseriyetle Ali Turan’ın tarafına oynadı. Buna anlam veremedim. Ali Turan çıkmakta zorlanan bir adam olduğundan sürekli ofsaytı bozmaktadır. Defanstaki diğer üçlüsü de tek çizgi halinde öne çıkmaktadır. Bu pozisyonda siz defans olarak rakibin soluna mı uzun toplar atarsınız yoksa sağına mı? Kayserispor, Balta tarafına pek ağırlık vermedi…
*Top, kendi oyuncularının isabetsiz şutlarıyla, tribünlere gittiğinde bu kadar sevinen taraftar da görmemiştim…
*Cenk Ergün de her kulüpte olmaz kıymetini bilin…(Futbolcular da altına bez bağlasın tuvalete bile gidemezler!)
*32 – 33 arası Ufuk Ceylan yine bir yerler uçuyordu, fark eden oldu mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder