
29 Nisan 2009 Çarşamba
28 Nisan 2009 Salı
Luis Aragones'in Muhteşem Golü
Geçen hafta, sorumuzu cevaplayan olmadı. Biz de o cevabı golüyle birlikte veriyoruz. O taraftarı sevindiren Luis Aragones'di. İzleyin. ""George Best'i o maçya yıkmıştır""
Etiketler:
arşivim
Platini Bile Kabul Etti
Son dönemlerde tüm futbolcular şu iyidir bu iyidir demekte. Platini ise zamanında bazı şeyleri kabul etmekte...
Etiketler:
arşivim
27 Nisan 2009 Pazartesi
SİVASSPOR ŞAMPİYON OLMALI

Bu istek, hiç düşünmeden parmaklarımızla aktarabileceğimiz nedenlerden ötürüdür. Çoğunluğun aklında “ağabey, adamlar şampiyon olsun ne Yıldırım kalır ne Demirören ne de Polat” kelimeleri varsa da başkanların olağan dışı düzende de alışılageldik pişkinliği sergilemeyeceklerini kim iddia edebilir. Ne olursa olsun bu kişiler hesap verme sayfaları Sivasspor’un adına hazırlanmış yazı dizileriyle dolacağından kimsenin aklına bile gelmeyecektir. Bu bakımdan bu hayali kuran taraftarların tez vakit bu vb. şeylerinden vazgeçmeleri gerekmektedir. Nedenlerimiz daha çok mızmız bahaneler külliyatını kendilerine şiar edinmiş Anadolu derebeylerine dayanmaktadır. Kimi siyasete kurban etti futbolu kimi ihale fırsatları kovaladı kimiyse ticaretle futbolu çoğu kez karıştırdı. Bazı bölgeler akıllansa da birkaç kez gidip tekrar geri gelenlerle kurtuluş hevesi kursakta kaldı. Şimdi kafalarının tam ortası için Demokles’in kılıcı Sivas’ta dövülmeye başlandı. Bu başkanların sığınacakları tek nokta olan “bizi şampiyon yapmayacaklar, tezgah kuruldu vb. sözleri” artık şu an Mars semalarında duyacaksınız. İstisna kültürü de devreye girecekse de Sivasspor’un 4 Mart 2007’de gözlerimle izlediğim 90 dakikasından sonralarını Hıncal Uluç misali kendileriyle oturup izleyebilirim. Maç esnasında sıkılırlarsa Cavcav bana CM’den oyuncu önerir bana ben de yıllarca evvel aldığım wedersonjaba@.....com mailimi Gökçek’e kat karşılığı satmaya çabalarım…
İkinci bir neden de yeni bir Fatih Terim ihtiyacının toplum tarafından belirmesidir. Heyecan tazelenmelidir. Ben ne Mustafa Denizli’nin ne de Fatih Terim’in Uygun’un başarısının yanına yaklaşacaklarını düşünmüyorum. Bülent Uygun’un sevilmemesini anlamaktayız ama Interli İtalyan olmasam Mourinho’ya bakış açım şimdiki hayranlık seviyesinde olabilir mi? Uygun’un zekasını kim reddedebilir. (son açıklamalar zekadan öte kurnazlıktır ve yukarıdaki başkanların bahane profiline girer) ”Kelimelerle bir savaş olacaksa varız” ama camı çerçeveyi indirmek Beşiktaş’a dokundurmasından daha çok sinirlendirmektedir. Yarın tepetaklak da olabilir ama kim Terim’in yerine birinin gelmesini istemiyor…
Üçüncü neden başkanların, gitmemesine rağmen, büyülü! dikdörtgeni futbol aklına teslim etme emarelerinin belirmesidir. Son olarak ilgisiz gibi gözükse de Fink transferiyle bunu gördük. Şampiyonluk yolunda giderken bunu açıklamak da çok kolay bir iş olmasa gerek ve en azından bir değişiklik yarattı Beşiktaş(gelecek sene şampiyon olacaklarına inanıyorum). Diğer takımlar da artık forma satışına yönelik transferlerden vazgeçmeliler. Bu sene Galatasaray ve Fenerbahçe’nin toplam transfer bütçesi 100 milyonu çok rahat geçmiştir. Lakin milenyum başladığından beri en az puanı bu sezon toplamışlardır. (lig çekişmeli olsa puanın azlığının önemi bile yok, bu sene oynanan futboldan bahsetmem bile)
Dördüncü neden artık tv pazarlığı masasına bir takımın daha ekleneceğidir ki bu beni çok sevindiriyor. Artık dört kulübün, minimal değerde de olsa, paralarının kırpılması iyiye işarettir. (Paranın değerini anlamaları açısından). Ayrıca son hafta Galatasaray bunu düşünüp Sivas’a sürpriz yapabilir.
Beşinci nedense bu sezonki formatta şampiyonumuzu Ş.Ligi’ne direkt katılacağımızdan kaynaklanıyordur. Sivasspor’un 4 maç sonucunda gruplara kalma ihtimali gelecek senenin Beşiktaş’ına nazaran daha azdır. Ülkeye ekstra para girdisi ve İstanbul’un ötesine de bu heyecanın gitmesi güzel olur. (Uefa izin verir mi stada!)
Sözün özü bir devrim olacaksa da Sivasspor’un şampiyonlukla ve sonrasındaki Avrupa ile imtihanını İkaros’un güneşle ilişkisine benzememesini umuyorum, kırmızı beyazın bir kez daha Futbol Cumhuriyeti’ni kurmasını bekliyorum. Yoksa derebeylikleri bilinçli felekzedeliklerine devam edecektir.
Etiketler:
yazılar
26 Nisan 2009 Pazar
Michael Fink Hakkında Her Şey





























Yüzde 70.14'lük isabetli pas oranı yakalamış. Sağ bek Patrich Ohs ile özel bir bağ sağlamış durumda. Beşiktaş'ta böyle oynayacaksa ayaklarına hakim bir sağ bek gerecek gibi duruyor. Topu öyle veya böyle ayağına dolaştırmasıyla kötü anlar yaşanabilir. Kalecisine fazla oynayan bir oyuncu olmadığını görüyoruz. Zaten orta saha elemanından bir şey bekleyemeyiz(bu lafı söylememin nedeni Van Brockhorst'un Feyenoord-CSKA maçındaki geri pasının hala aklımda kalışıdır). Deplasmanlarda haliyle yuvarlağın altında görüyoruz kendisini. 6 maçta bir sarı kart görmüş ve bir veya iki tane galibiyet getiren golü var. Gerisine de bakın...
Etiketler:
Araştırmalar
25 Nisan 2009 Cumartesi
25.04.2009 Bayern-Schalke Goller









Ewald Lienen'de Yırtık Tespit Edildi
Bild, Petric'in sakatlığına atfen bu resmi vermiş. Google'dan da videosunu ekledik. Görüntüler +18...


Etiketler:
external videos
Anelka'nın Arsenal'deki İlk Golü
Anelka'nın Arsenal'de attığı ilk gol. İzleyin.
Etiketler:
arşivim
Belözoğlu-Adriano Sarmaş Dolaş
Adriano'nun haklarını(artık ne hakkıysa o, emzirmiş mübarek) elinde bulunduran Gilmar Rinaldi, Brezilya'daki tv programına telefonla bağlanıyor. Portekizce bilmek mühim değil zaten mesele Adriano da değil. Arkada görüntüler dönerken 3-4 saniyelik bir gol sevinci dikkat çekiyor...
Etiketler:
arşivim
Bu Taraftarı Kim Sevindiriyor? 2
Etiketler:
kim
Saldır Galatasaray!
90 dakika'dan harika bir sekans kaydetmişim. Hıncal Uluç meşhur "Saldır Galatasaray" ın yanında diğer besteleri de dillendiriyor. İzley(t)in...
Etiketler:
arşivim
24.04.2009 Lyon-P.S.G.

Maçtan bir şey beklemiyordum. Yalnız Fransız medyasını ters köşeye yatıran bir 11 gördük Lyon'da. Bu kadar adamın değişeceğini öngörememek muhabirlere pahalıya patlayabilir. Mounier için takip ediyorum zaten Lyon'u, heyecanlandıracak başka da oyuncu yoktu sahada. Hücuma tin tin çıktılar ilk yarı ve bir ara Juninho pas atmak varken 30 m top sürmeye çalıştı. Sonrasında yorgunluktan ellerini dizlerine götürdüğüne de şahit olduk. Resim de maçı özetler gibi.
Etiketler:
resim anlatır
24 Nisan 2009 Cuma
Oğlum suz!
Merhaba değerli dostlarımız,
İyisiyle kötüsüyle bir sezonumuzu daha tamamladık. Bu sezon bizim için
inanılmaz bir tecrübe oldu. Kaybettiğimiz puanlar bize belki de uzun süre
kazanamayacağımız bir olgunluk, iş disiplini, ciddiyet kazandırdı.
Ayrıca bize dostlarımızın ne kadar dost, düşmanlarımızın ne kadar düşman
olduğunu açıklıkla ortaya koydu. Kendi içimizdeki sporcu arkadaşlarımızın kötü
zamanda ortaya koydukları samimiyetin boyutlarını öğrendik. Elimizdeki
değerlerin kıymetini anladık. Türk futbolunun hangi durumda nasıl hareket
ettiğini fark ettik.
Şunu hepimizin bilmesi gerekir ki; bizler birer kuluz. Hiçbir kul dört dörtlük
olamaz; ancak hataları en aza indirmeye çalışan bir varlık olabilir. Bunu
gerçekleştirdiği taktirde de işlerin düzgün gitmeme olasılığı çok düşüktür. Öyle
ise bu sezon yapmamız gereken en önemli şey düşünerek, adaletli, akıllı şeyler
ortayakoymak. Bunları yaparkendekonsantrasyonuenüstdüzeydetutmak...
Daha önce de birkaç ifademde kullandığım birkaç şeyi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Ankarasporlu olmak farklı meziyetlere sahip olmayı gerektiriyor. Eğer bu
camiada kalıcı olmak istiyorsanız her şeyden önce dürüst olmanız gerekir.
Dürüstlüğün ve doğruluğun olmadığı bir camia, asla ve asla ayaklarının
üzerinde uzun süre duramaz.Ya kendiliğinden yıkılır ya da bir çelme takan olur.
O yüzden camianızın ana prensibi mutlaka ve mutlaka dürüstlükten geçiyor. O
zamanduyulan sevgi gerçek sevgi duyulan saygı gerçek saygıyı oluşturuyor.
Her şeyiyle şeffaf, maddi manevi bütün meseleleri bu kadar açık ve resmi olan
bir kulüp daha olduğuna ben inanmıyorum. Kulübümüzde her şeyin yanlış
yapıldığına dair dedikodular, söylentiler, haberler çıkıyor fakat bunlar asla bizleri
yıldırmıyor; tam aksine bizleri daha da çok kamçılıyor. Bizi çekemeyenler ve
bizlere köstek olmaya çalışanlar Allah'ın izniyle bu kulübün nereye geleceğini
en yakın zamanda görecekler. Benim tek üzüldüğüm nokta bunları bilerek
kendi içimizde oluşturduğumuz sorumluluklarımızı yapmadan, başkalarını
başarısızlığın sebebi olarak göstermek. Oysa ki bu konuda yapmamız gereken
tek şey 'Ben ne yaptım? Kulübüme bu sezon ne kazandırdım?' sorusu karşısında
rahatlıkla kafasını yastığa koyabilmektir!
Yeni sezonumuzda bu duygu ve düşünceyi paylaşmayan, daha da önemlisi
uygulamayan arkadaşlarımızla birlikte olmamaya özen göstereceğiz. Siz bizleri
seven değerli dostlarımızdan da isteğimiz, bizlere maddi ve manevi
desteklerinizinensamimi bir şekilde olması.
Sevgi ve Saygılarımla
Ahmet GÖKÇEK
Genel Yayın Yönetmeni
Başkan mısın, futbol şube sorumlusu musun
Sen neymişsin be abi!
Şimdi de genel yayın yönetmenliğine soyunmuşsun.
İddia ediyorum futbol fizik güce dayalı olmasaydı sahada da görürdük kendisini.
Yukarıda kendi "ön yazısındaki" sözlerin muhtevası bile yeter bazı şeylere anlatmaya.
İyisiyle kötüsüyle bir sezonumuzu daha tamamladık. Bu sezon bizim için
inanılmaz bir tecrübe oldu. Kaybettiğimiz puanlar bize belki de uzun süre
kazanamayacağımız bir olgunluk, iş disiplini, ciddiyet kazandırdı.
Ayrıca bize dostlarımızın ne kadar dost, düşmanlarımızın ne kadar düşman
olduğunu açıklıkla ortaya koydu. Kendi içimizdeki sporcu arkadaşlarımızın kötü
zamanda ortaya koydukları samimiyetin boyutlarını öğrendik. Elimizdeki
değerlerin kıymetini anladık. Türk futbolunun hangi durumda nasıl hareket
ettiğini fark ettik.
Şunu hepimizin bilmesi gerekir ki; bizler birer kuluz. Hiçbir kul dört dörtlük
olamaz; ancak hataları en aza indirmeye çalışan bir varlık olabilir. Bunu
gerçekleştirdiği taktirde de işlerin düzgün gitmeme olasılığı çok düşüktür. Öyle
ise bu sezon yapmamız gereken en önemli şey düşünerek, adaletli, akıllı şeyler
ortayakoymak. Bunları yaparkendekonsantrasyonuenüstdüzeydetutmak...
Daha önce de birkaç ifademde kullandığım birkaç şeyi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Ankarasporlu olmak farklı meziyetlere sahip olmayı gerektiriyor. Eğer bu
camiada kalıcı olmak istiyorsanız her şeyden önce dürüst olmanız gerekir.
Dürüstlüğün ve doğruluğun olmadığı bir camia, asla ve asla ayaklarının
üzerinde uzun süre duramaz.Ya kendiliğinden yıkılır ya da bir çelme takan olur.
O yüzden camianızın ana prensibi mutlaka ve mutlaka dürüstlükten geçiyor. O
zamanduyulan sevgi gerçek sevgi duyulan saygı gerçek saygıyı oluşturuyor.
Her şeyiyle şeffaf, maddi manevi bütün meseleleri bu kadar açık ve resmi olan
bir kulüp daha olduğuna ben inanmıyorum. Kulübümüzde her şeyin yanlış
yapıldığına dair dedikodular, söylentiler, haberler çıkıyor fakat bunlar asla bizleri
yıldırmıyor; tam aksine bizleri daha da çok kamçılıyor. Bizi çekemeyenler ve
bizlere köstek olmaya çalışanlar Allah'ın izniyle bu kulübün nereye geleceğini
en yakın zamanda görecekler. Benim tek üzüldüğüm nokta bunları bilerek
kendi içimizde oluşturduğumuz sorumluluklarımızı yapmadan, başkalarını
başarısızlığın sebebi olarak göstermek. Oysa ki bu konuda yapmamız gereken
tek şey 'Ben ne yaptım? Kulübüme bu sezon ne kazandırdım?' sorusu karşısında
rahatlıkla kafasını yastığa koyabilmektir!
Yeni sezonumuzda bu duygu ve düşünceyi paylaşmayan, daha da önemlisi
uygulamayan arkadaşlarımızla birlikte olmamaya özen göstereceğiz. Siz bizleri
seven değerli dostlarımızdan da isteğimiz, bizlere maddi ve manevi
desteklerinizinensamimi bir şekilde olması.
Sevgi ve Saygılarımla
Ahmet GÖKÇEK
Genel Yayın Yönetmeni
Başkan mısın, futbol şube sorumlusu musun
Sen neymişsin be abi!
Şimdi de genel yayın yönetmenliğine soyunmuşsun.
İddia ediyorum futbol fizik güce dayalı olmasaydı sahada da görürdük kendisini.
Yukarıda kendi "ön yazısındaki" sözlerin muhtevası bile yeter bazı şeylere anlatmaya.
Etiketler:
detay
Olasılığın Böylesi
NtvSpor'da 3 saat evvel Murat Demiryas söyledi. GS-Ankaraspor maçı üst üste 3. kez seyircisiz oynanacak.
http://www.macanilari.com/getir.php?fid=200820092906
yukardaki adreste de bir arkadaş belirtmiş
http://www.macanilari.com/getir.php?fid=200820092906
yukardaki adreste de bir arkadaş belirtmiş
Etiketler:
detay
18 Nisan 2009 Cumartesi
Faşizm Üzerine Dersler:Dopolavoro
YAPTIĞIMIZ incelemede, faşizmin çeşitli yığın örgütleri arasında mevcut farkların altını çizdik; ve bu farklara dayanarak, bu örgütler içindeki çalışmamızda taktiklerimizi, tavrımızı ve uygulanacak biçimleri nasıl saptadığımızı gördük. Bu arada, dışardan olduğu kadar, içerden de çalışmamız gerektiğini belirttik. Önce, bir yığın örgütü olmaya doğru giden siyasal örgütü, yani partiyi ele aldık. Sonra, en tipik örneği Genç Faşistler olan askerlik ve propaganda örgütlerinden söz ettik, ve yığın karakterleri zorlayıcı olduğu için, öncekiler kadar geniş olmayan sendikalar üzerinde durduk.
Bugün faşist örgütlerin en geniş olanına geliyoruz. Sözcüğün dar anlamında örgütler diyorum, ve bu çekinceyi ileri sürüyorum, çünkü başka örgütler de vardır: Kış Yardımı bir örgüttür ve bütün öteki faşist örgütlerden çok daha büyük bir yığını kucaklar, ama üyelik kartları, merkezleri ya da üyelik ödentisi yoktur.
Dopolavoro her zaman sayısal olarak faşizmin en büyük örgütü olmamıştır, ama amaçları, kökenleri, örgütsel biçimleri bakımından en genişidir. Faşizm daha ilk fasci di combattimento zamanında Dopolavoro'yu icat etmiş olmakla övünür. Bu doğru değildir. Bunların spor ve kültür faaliyetlerine vb. önayak olduğu doğrudur, ama bu henüz Dopolavoro değildi. Faşizm ancak çok sonraları, 1926' da olağanüstü yasaların öngününde, gerçek bir yığın örgütü yaratma sorunuyla karşılaştı.
Bu örgütün 1926 yılının başında kurulduğunu belirtelim—faşizmin gelişmesi üzerine bir fikir edinebilmemiz için tarihler üzerinde durmak yerinde olur. Faşizmin gelişmesine ilişkin olarak söylediklerimizi anımsarsanız, bu örgütün korporatif devleti kurmaya yönelik önlemlerden biri olduğunu kolayca anlarsınız. Dopolavoro kurumu korporatif devletin örgütlerinden biridir.
Dopolavoro doğduğu zaman rekabet sorunu ile karşı karşıya gelmedi. Öteki [faşist] örgütlere benzer biçimde kuruldu. 1926 sıralarında, sendikalar da artık rekabet zemini üzerinde hareket etmiyorlardı; tekelleri vardı ve bu bakımdan hiçbir rekabet sorunlar yoktu. Bunun başka nedenleri de vardı: yığınların eğitim, kültür ve spor gereksinimlerini karşılamaya yönelik merkezi bir sınıf örgütü yoktu İtalya'da ve hiçbir zaman olmamıştı. Italyan işçi hareketinin özellikle savaş sonrasındaki en ciddi başarısızlıklarından biri buydu. Bazı girişimlerde bulunulmuştu, ama bunlar hep yerel nitelikteydi (örneğin, Torino' da). Bu arada, eskiden beri var olan örgüt biçimlerine bağlı birlikler de vardı. Örneğin, Venezia Giulia' da geniş bir kültürel birlik, kulüpler vb. ağı vardı; ama bu, Italya Venezia Giulia'yı ilhak ettiği zaman Avusturya sosyal demokrasisinin kendisine bırakmış olduğu bir mirastı.
Bu alanda ne gibi örgüt biçimleri vardı? Her yerdeki başlıca özellikleri, örgütlerin çok küçük ölçüde ve iddiasız oluşlarıydı: bir akşam eğlencesi, bir bardak şarap içmek için bir yer ve benzeri şeyler sağlamaktan öteye gitmiyorlardı Zamanın örgütlerinin çoğuna bu açıdan bakılmandır. Emilia'da, bu gibi amaçları olan birçok şarap kulüpleri vardı. Bu kulüplere Piemonte'de ve genellikle bütün şarap imal eden bölgelerde rastlamak mümkündü. Yığınlar şarap bunalımı ile savaşmanın bir aracı olarak bu tür örgütler kurdular. Bu bakımdan tipik alan bir şey, _Novara'da bu kulüplerin üyelerinin her hafta belli bir miktarda şarap içmek zorunda oluşlarıydı..
Bu tür kuruluşlar Güney'de yoktu, ya da çok azdı; bunun nedeni Güney'de emekçi halkın örgüt biçimlerinin çok sınırlı oluşuydu.
Spor dernekleri savaştan önce ve savaştan hemen sonra büyümeye başlamışlardı. Sosyalist Parti bu tür örgütler kurmak için çaba harcadı, ama partideki spora karşı şartlanmalar yüzünden fazla başarılı olamadı.
Ancak son yıllarda 1922, '23, '24 ve `25'te, gerçek sınıf örgütleri yıkıldığı ya da yıkılmaya yüz tuttuğu, sendika kurulları, sınıf sendikaları, kooperatifler vb. dağıtıldığı ya da ortadan kaldırıldığı zaman, mahalle, zaman zaman kent, hatta bazen fabrika düzeyinde spor dernekleri kurma eğilimine tanık olunmaya başlandı.
Bu söylediklerimiz, daha önceleri işçilerin spor dernekleri olmadığı anlamına gelmez. Örneğin Torino'da büyük bir dağcılık derneğimiz vardı. Milano'da ve özellikle Lombardia'da birçok küçük dernekler vardı. Ancak bunlar sınırlı ve yerel nitelikte kuruluşlardı. İtalya'da hiçbir ulusal örgüt yoktu; mevcut örgütlerin ise kongre toplantıları yapılmıyordu.
Yığınlar kulüplerden, kooperatiflerden vb. çekilerek bu örgütlere katılıyorlardı. Sanayiciler bu eğilimi desteklediler ve fabrika spor gruplarının kurulmasını kolaylaştırdılar. Özellikle futbol oynamak amacıyla birçok fabrikada spor dernekleri kuruldu. bunlar oldukça başarılı oldular. örneğin, FIAT işçileri spor derneği oldukça gelişti, ama bu patronların katkısıyla oldu. işçileri sınıf savaşımından uzaklaştırmak için patronların insiyatifi ile fabrika düzeyinde birçok eğlence dernekleri kuruldu.
Bu konuyu taktiklerimizi saptamada önemli olduğu için açtım. Faşist diktatörlük Dopolavoro'yu örgütledi ve, yığınlara bir ölçüde yararlı olarak, Italyan işçi yığınlarının doğal bir gereksinimini bir dereceye dek karşılayarak yığınları bu örgüte katılmaya zorladı.
Şunu söylersem telaşa kapılmayın: Dopolavoro İtalyan işçilerinin gereksinimlerinin bazılarını karşılamaktadır. Ne demek istediğimi açıklayacağım.
Şunu akılda tutun ki, Güney kentlerinde, kasabalarında ve köylerinde rastlanılabilen tek kulüp, efendilerin kulübüydü. Bugün hemen hemen her kasabada yerel bir Dopolavoro vardır. Bunlar, zorunlu örgütler olarak tanımlanabilir, ama işçi bu sayede akşamı geçireceği bir yer, soğuk havada ısınabileceği, kağıt oynayabileceği, eğer parası varsa bir bardak şarap içebileceği vb. bir yer bulabilmektedir. Bu örgütler yığın örgütleri olarak çok önemlidirler, çünkü faşizmin yığınları kendine bağlamak için döktüğü birer zincir halkası gibidirler.
Faşizm, iki milyon üyesi olan, Faşist Parti'den ve hatta faşist sendikalarda daha geniş bir faaliyet alanını kapsayan, binlerce yerel şubesi bulunan böylesine kapsamlı bir örgütü kurmayı nasıl başarmıştır? Bu örgütü nasıl yaratmıştır?
Faşizm kısmen yeni örgütler kurmuş, kısmen de yığınların Dopolavoro'nun kurulmasından önce kendileri için meydana getirmiş oldukları eğlence ve kültür kuruluşlarının çeşitli biçimlerini ve o dönemde kurulmakta olan bütün yeni örgütleri yutmak için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bunun için, Dopolavoro faşist diktatörlüğün en karmaşık örgütlerinden biridir. Dopolavoro Faşist Parti gibi yekpare bir örgüt değildir; ne Genç Faşistler gibi yapısal olarak homojen bir örgüt ne de faşist sendikalar gibi tek kalıptan çıkma bir örgüttür.
Evet, karmaşık bir örgüttür. Yalnız birçok şubeleri olmakla kalmayıp, örgütün izlediği amaçlara ya da temasta olduğu yığınlara bağlı olarak, yanı zamanda, belli bir yerde, belli bir alanda öteden beri varolan örgüt biçimlerine dayalı olarak farklı dalları vardır.
İlk farklılaşmaya, çeşitli dallar ve çeşitli faaliyet alanları arasındaki ilk farklılaşmaya bakalım. Bu alanda, yığın karakterleri çok sınırlı olan örgütler bulacaksınız. Örneğin, Dopolavoro'ya bağlı bazı spor derneklerinin profesyonel bir niteliği vardır. Genellikle, kulüp olan bütün spor dernekleri —örneğin, Juventus— (ki bunlara katılmak için ya profesyonel ya da zengin olmanız gerekir) bu kategoriye girer. Bunlar yığın örgütleri değildirler. Bunların faaliyeti kendi bölgelerindeki en iyi atletlerden bazılarını seçmek ve onları profesyonel yapmaktır. Sözcüğün en dar anlamıyla, sanatlarla ilgili dernekler de bu türdendir —örneğin, il Carro di Tespi.2 Faşizm bir yığın tiyatrosu yaratmaya da çalışmış, ama başarılı olamamıştır. Geçen yıl, Floransa'da Roma Üstüne Yürüyüş'ten alınmış bir olayı sahnelemeye vb. girişilmiştir. Faşistlerin kendi gazetelerinin satır aralarını okuyarak bu girişimin tam bir fiyaskoyla sonuçlandığını görebiliriz. Yığınlar bunlardan yavaş yavaş usandılar ve çekip gittiler. Yığın tiyatrosu ile faşizmin ideolojik temeli arasında bir çelişme vardır. Bu çabalar, yurtsever, ulusalcı yönü hedef aldığı zaman, olumlu görünür. Ulusalcı duyguların etkisinde kalarak bu denemeleri benimseyecek insanlar bulmak daha kolaydır. Ama bu alanda fazla bir şey yapılmamaktadır. Italyan Risorgimento' sunun en ünlü ve sevilen kişileri —örneğin, Garibaldi— dışarıda bırakılmaktadır. Onlar faşizmi tedirgin eder; faşizmin işine gelmez. Bu nedenle, bu örgütler kültür bakımından daha yüksek düzeyde olan tabakalara seslenirler.
Dopolavoro örgütlerinin esası farklı bir karakteri, gerçek bir yığın karakteri taşır. işçi yığınlarıyla doğrudan temastadırlar, işçilerin bazı gereksinimlerini karşılarlar, işçilerin kendileri tarafından yaratılmış ve faşizm tarafından Dopolavoro içine alınmış çok sayıda dernekleri kapsar.
Faaliyet dalına göre ayrımlı' yanı sıra, bir de birlik türü bakımından bir ayrım olduğunu söylemiştik. Birkaç tür birlik ya da dernek vardır. Buradaki amacımız bakımından iki ana tipe ayırabiliriz bunları: Dopolavoro tarafından soğrulmuş olan eski işçi kulüpleri ve Dopolavoro'nun kendi kurduğu kulüpler. Tip bakımından bir ayrım daha yapabiliriz: fabrika düzeyinde kurulan Dopolavorolar ile bölge düzeyinde kurulanlar. Bu çeşitli türler arasındaki oranlar nelerdir? Eski ve yeni birlikler arasındaki ayrımla ilgili rakamları elde etmek olanaksızdır; faşizm böyle bir ayrım yapmamaya özellikle dikkat eder. Ama yine de bölge liderlerimiz ve yerel örgütlerimiz tarafından bize verilen bilgilerden bu oranın ne olduğu üzerine bir fikir edinebiliriz. Köylük bölgelerde eski kulüplerin, kentlerde ise yenilerinin çoğunlukta olduğu anlaşılmaktadır. Eski kulüplere genellikle bir işçi sınıfı kültür kuruluşları ağının eskiden beri bulunduğu yerlerde rastlanmaktadır. Bunlar bir noktada direnişi bırakıp Dopolavoro sistemine katılmışlardır. Örneğin, böyle geniş bir kuruluşlar ağının bulunduğu Novara eyaletinde, bu kulüplerin yöneticileri örgütlerini yıkılmaktan korumak ve biriktirmiş oldukları fonları alıkoyabilmek için zamanı gelince bu örgütlerin faşistleştirilmesine izin vermeyi yeğ tuttular. Üyeler başlangıçta buna direndiler, ama sonra boyun eğdiler. Torino'da ise faşizmin ilerlemesine sonuna dek direndiler. Faşistler sendikaları ve kooperatifleri yıktılar, semt kulüplerini birer birer yok ettiler. Semt kulüpleri, eski sosyalist üyeler onlara sosyalist örgüt niteliği vermek için savaşmış olduklarından, çok belirgin biçimde siyasal bir karaktere sahiptirler. Novara'dakinin tersine, Torino'daki örgütlerin çoğu yeni kurulmuş kulüplerdir. Ancak Torino'da bile tek-tük eski örgütlere rastlanır ve bunlar Kızıl Yıllar sırasında büyük ölçüde ihmal ettiğimiz örgütlerdir. Uzun bir süre bağımsız olarak kalmış aile kulüpleri, semt kulüpleri, spor kulüpleri vb. vardır. Bu tür örgütlerden bir tanesi, yoldaşların çok geç katıldığı ve şimdi Dopolavoro sisteminin bir parçası olarak eski yapısını koruyan Torino Ailesi'dir. Torino'daki Dopolavorolarda eski semt kulüplerini bulamazsınız; Novara'da, Emilia'da, Venedik'te, Lombardia'da, hatta Milano'nun kenar semtlerinde bile bunlara rastlarsınız. Şimdi başka bir noktayı inceleyelim: firma düzeyindeki örgütlerle bölge düzeyindeki örgütler arasındaki farkı. 1933'te 18.000 yerel Dopolavoro'dan yalnız 3.000'i firmalar ya da işyerleri düzeyinde kuruldu. Bunlar küçük bir azınlıktı. Bu, Dopolavoro'nun karakterini iyi gösterir. Dopolavoro üyeliği ile ilgili istatistiklere bakacak olursanız, toplumsal bileşiminin karakteristik olduğunu görürsünüz. 1930'da, Dopolavoro'nun bugünkü gibi 2.000.000 değil, henüz 1.300.000 ile 1.400.000 arasında üyesi varken, bunların 600.000’i sanayi işçisi, 260.000’i köylüydü vb…
Sosyal bileşimini ele alacak olursanız, sanayi işçilerinin nasıl ağır bastığını. toplam örgütlü güçlerin kabaca yarısını oluşturduğunu, hatta istatistiklerin başka kalemler altında verdiği demiryolu işçilerini ve öteki ulaşım işçilerini de katarsak, yarıyı da geçtiğini göreceksiniz.
Fabrika düzeyindeki gruplara ilişkin 1933 rakamlarını ele alacak olursanız, 2.000.000 toplam üyenin yalnız bir kısmının 3.000 firma içinde yer aldıklarını görürsünüz. Bu demektir ki, işçilerin hepsi firma düzeyindeki örgütlerde değil, bir kısmı da bölge örgütlerinde toplanmış- tır. Dopolavoro sistemi son derece dallı budaklıdır. Aslında yerel bir Dopolavoro nedir? Firmalarında bir Dopolavoro bulunan işçiler, çoğunlukla bunun yerine bir semt örgütüne gitmeyi yeğ tutarlar; orada hoşlandıkları ve katılmak istedikleri faaliyet alanını daha kolay bulabilirler.
Çeşitli tür örgütler arasında ayrıca yapısal bir fark da vardır. Bu fark eski ve yeni kulüpler arasında açıkça bellidir. Eski bir kulüp Dopolavoro sistemine katıldığı zaman ne oluyor? Görevliler tartışırlar, ne yapılması gerektiği üzerinde konuşurlar vb.. Bu tartışmalar denetçilerin denetimini kabul anlamına gelir. Kural olarak, denetçi bir kez örgüte girince, demokratik biçimler kalkar. Ama bu ancak kısa bir süre devam eder. Genellikle bir süre sonra yine eski duruma dönülür. Yıllar geçtikçe, yeni bağlar gevşer, eski alışkanlıklar geri gelir.
Oysa, yeni kulüplerde örgüt, tipik olarak faşisttir. Bunlara üye olan ve etkileri altında kalan yığınlar zorla, dolaylı baskılarla örgüte katılmaya itilmişlerdir. Demokratik örgüt biçimlerinden kesinlikle iz kalmamıştır. Burada, sırf görevlilerin seçilmesi sorununu ortaya atmak bu yığını parçalayabilir. Ama yığından gelen baskı altında, bu kulüpler bile daha demokratik bir niteliğe bürünmekte, görevlileri seçimle iş başına getirmeye doğru bir eğilim görülmektedir; ve yığının güvenini kazanmış elemanlar ön plana geçmekte ve resmi görevleri üstlenmeye çalışmaktadırlar. Böyle bir eğilim vardır. Bu eğilimden yararlanarak ve bu örgütlerin üyelerin bazı gereksinimlerini karşıladığını da hesaba katarak, taktiklerimizi saptarız. Firma düzeyindeki kulüpler daha az demokratik ve daha sıkı bir denetim altındadırlar; onların içinde çalışmak bizim için daha zordur. Bunun tek bir örneğine bile rastlanabileceğini sanmıyorum. Bu başka bir durumla da ilgilidir: firma Dopolavoro'sunda üyelik çoğu kez zorunludur, çünkü üyelik ödentisi ücretlerden stopaj yoluyla kesilir. Böylece, teorik olarak, firmada çalışan herkes, varsa, Dopolavoro üyesidir. Ancak bunun da istisnaları vardır. Ama bu Dopolavoro'ya kimler gitmektedir? İşçilerin hepsi değil. Eski işçiler devam etmezler; yalnız genç işçiler giderler. Torino'da, hem semt kulüpleri hem de firma Dopolavoroları vardır. Bu ikinciler çok daha çekicidir, çok daha iyi donatılmıştır, ama eski işçiler bunlara gitmezler. Firma Dopolavoro'sunda belki de yalnızca yeni işçileri, ski ve paten kayma vb. gibi eski ve yaşlı işçilerin alışık olmadığı ve çekici bulmadığı eğlence ve avantajlardan yararlanmak isteyen gençleri— bulacaksınız. Eski işçi burada kendini sanki yabancı bir ülkedeymiş gibi hisseder. Semt Dopolavoro kulüplerinde ise eğilimlerine ve zevklerine daha uygun bir ortam bulur. Orada bir bardak şarap içebilir. Orada bulunmaktan pek sıkılmaz. İki tür arasındaki başka bir fark da, firma Dopolavoro'sunun etkin, önde gelen elemanlarının zaten küçük burjuva özelliklerine sahip üyeler oluşudur. Bir yoldaş, Kooperatifler Birliği Dopolavorosu'nun sadık müdavimlerinin büro işçileri olduğunu anlattı. Buraya giden üretim işçileri azmış. FİAT Dopolavorosu'nda da etkin üyelerin çoğu büro işçileridir. Bunda bir tehlike vardır. Proleter özelliğini yitirme eğiliminde olan öğeler ön plana çıkıyor; bu örgütlere üye işçilere bir küçük-burjuva karakteri aşılamak için çaba harcanıyor. Bazıları şöyle düşünmeye başlıyor: eğer patron ya da ustabaşı ile aram iyi olursa, bu belki benim için daha hayırlı olur. Ve böylece sınıf savaşımının dışına düşüyorlar. Bu bir tehlikedir, savaşmamız gereken bir tehlikedir. Bununla yeterince savaşmıyoruz, ve bu, büyük bir eksikliktir.Yerel Dopolavorolar ne yapar? Bir sürü faaliyetlerde bulunurlar. İşçilere sağlanan yararlar çok yönlüdür. Özel çalışma koşulları, tiyatro ve sinema biletlerinde indirim, bazı büyük mağazalardan satın alınan yiyecek ve giyecek maddelerinde, gezi ödemelerinde indirim gibi avantajlar elde ederler. Sonra yaşam koşulları da bir ölçüde iyileşir, bir tür rahata kavuşurlar. Bazı durumlarda Dopolavoro karşılıklı yardım işlevlerini yüklenir; örneğin, iş kazası geçirmiş, sakatlanmış işçilerin muhtaç ailelerine yardım eder vb., vb..işçiler sporla uğraşmamalıdır diye düşünmeyi bırakma= zamanı gelmiştir. En küçük avantajlar bile işçilerce kötü karşılanmaz. Işçi daima kazancını düzeltmek için en ufak şeyi arar. Yalnızca akşamları bir odada oturup radyo dinleyebilmek bile zevk veren bir şeydir. Sırf kapının üstünde Faşist simgesi var diye, bu odaya girmeyi kabul eden işçiye sövüp sayamayız. Dopolavoro'nun faşizmin en geniş örgütü olduğunu, burada taktiklerimizin başka yerlerdekinden daha geniş olması gerektiğini, çünkü, Dopolavoro'nun kuruluş biçimi ortada olduğuna göre, burada öteki örgütlerde olduğundan daha geniş tabakalarla ilişki kurabileceğimizi unutmamalıyız. Gençlik Federasyonu'nun ve Parti'nin Dopolavoro karşısında aldığı tavır her zaman bugünkü gibi olmamış- tır. Gençlik Federasyonu'nun aldığı ilk tavır şuydu: Dopolavoro'dan çıkalım! 1926 ve 1927' deki tavır buydu. Bir takım tartışmalar oldu, bazı yoldaşlar bunun doğru olmadığını söylediler, ama alınan karar bu oldu. Bu tavır Parti ve Komünist Gençlik Enternasyonal'i tarafından eleştirildi ve sonuçta daha ileri bir adım olmakla birlikte gene yanlış olan yeni bir tavır alındı: Dopolavoro’yu parçalamak için ona katılalım. Bu tavırlar neden yanlıştı? Çünkü yığınlar, sunduğu avantajlar için Dopolavoro'ya katıldığı sürece, onları örgütün dışında tutma umudumuz yoktur. 1926 sonunda, artık böyle bir umudumuz yoktu. Evet, yığınlar nereye gidiyorsa, bizim de oraya gitmemiz gerekir. Ama bu tavırların yanlış olmalarının başka nedenleri de vardır. Dopolavoro'nun parçalanmasını istiyorduk. Ama bunun karşılığında bugün fabrika işçilerine, köylülere, büro işçilerine biz kendimiz ne verebiliriz? Hiçbir şey. Bu tavrı almak demek işçilere şunu söylemek demektir: sporla uğraşmamalısınız, kendinizi yeraltı faaliyetinden başka hiçbir kültürel faaliyete vermemelisiniz, eğlence için hiçbir yeriniz olmamalı. Bu yönergeler, yığınların bu temel gereksinimlerini tümüyle görmezden gelen Sosyalist Parti'nin eski tutumunu anımsatır. Şunu iyice bilmeliyiz ki, yığınlar Dopolavorolara gitmekle iyi ediyorlar; çünkü, faşizme karşı savaşım sorununu, belli gereksinimlerini karşılama sorunu ile bağdaştırabiliyorlar; çünkü, bu örgütleri direniş merkezlerine, faşizme karşı savaşım merkezlerine çevirebilirler. Öyleyse, ayrı ayrı yerel şubeler arasındaki farklara yeniden ağırlık verilmelidir. Birçok bölgelerde, üyelerin ilgi duydukları işçi kulüpleri, zorlayıcı sayılamayacak olan örgütler vardır. Ama bu düşünce bir yana, eğer Dopolavorolara gitmeme yoluna, yalnızca onları dağıtmak için çalışma yoluna girersek, genç işçi yığınları arasında, hatta yalnız genç işçiler değil, genel olarak işçi yığınları arasında örgütleme çalışmaları yapma şansını yitirmiş oluruz: bu örgütlere üye işçiler için kitaplık bir şey demektir, bir gezi, bir piknik vb. bir şey demektir. Eğer bunları göz önünde tutmazsak, kendimizi yığınlardan koparmış oluruz. Çizgimiz, pişmanlık ve sakınma duymaksızın Dopolavoro'ların içine girmek olmalıdır. Dopolavorolar'da, faşist sendikalar içinde olabildiğince daha ileri biçimler ve amaçlarla çalışarak sınıf savaşımına öncülük etmeliyiz.
Dopolavoro'ya girme sorununun nasıl ortaya çıktığına bakalım. Bu alanda katı direnişlerle karşılaştık, hâlâ da karşılaşıyoruz. Bu direnişi yapan yoldaşlar, yalnız yığın örgütlemesi yapma olanağını yitirdiklerini değil, aynı zamanda kişisel açıdan, polis baskısına uğramak açısından da kendilerini hoş olmayan bir duruma soktuklarını anlamıyorlar. Dopolavoro'nun üyesi olan bir yoldaş, polisin tanıdığı bir kimse olsa bile, şu ya da bu biçimde polis denetiminden kaçınmak için önünde bir sürü olanaklara sahiptir. Tipik bir örnek verelim: hapisten çıkan yoldaşlar hiçbir zaman kendiliklerinden Dopolavoro'ya uğramıyorlar. Soruyoruz: hapisten çıktığınız zaman, vaktiyle üye olduğunuz kulüplere yaklaşmaya çalıştınız mı? Hemen hiçbirinin bu örgütlere uğramadığını öğreniyoruz. Bunun bir ahlâksızlık olduğuna, aralarında derin bir uçurum bulunduğuna inanıyorlar. Faşist örgütler oldukları için bunlara gitmenin doğru olmadığını sanıyorlar. Çizgimizi açık seçik ortaya koymalıyız: en eski, en tanınmış yoldaşlar bile Dopolavoro'ya katılabilirler ve katılmalıdırlar, atılıncaya kadar da orada kalmalıdırlar. Ve, bazı durumlarda onların Dopolavoro'dan atılmalarına çalışılması bizim için bir savaşım öğesi olabilir. Eğer kalmak istediklerini, buna hakları olduğunu, çünkü ödentilerini düzenli olarak ödediklerini vb. söyler ve bunda diretirlerse, belki de çoğunluğu kendi yanlarına çekebilirler ve çoğunluğun sevgisini kazanabilirler. Onların hatalı tavırları aynı zamanda eski partililerin, Faşist ambleme dehşetle bakan yaşlı işçilerin davranışını yansıtır. Onların bu duyguları, bir ilkenin ne demek olduğunu bildiklerini gösterme bakımından saygıyla karşılanacak bir şeydir. Ama tavırları yanlıştır, çünkü kişi, ilkelerine böyle sarılmaz; yoksa bizler inzivaya çekilebilir, bir ormana gidip orada komünizme tapınabilirdik Görevimiz bu örgütlere katılmak ve onların içinde ilkelerimiz için savaşımı örgütlemektir. Bu savaşımda, en temel dürtülerden işe başlamalıyız. İşte bu örgütler, faşizme direnmek için, bu bakımdan biçilmiş kaftandır. Bu nedenle bu örgütlere mutlaka katılmalıyız. Hatta parti merkezinde bile, bazı yoldaşlar bu doğru olmayan tavrı takınmışlardı, ama yenildiler. Onlara dedik ki: fabrika işçilerinin yığınlarla ilişki kurmalarına yardımcı olacak yerde, faşizmin yarattığı ve işçi sınıfı ile partinin eski militanları üzerindeki faşist baskıların sonucu olan siyasal sınırlamalara ve bölünmelere kapılıyorsunuz.
Evet, bu örgütler içinde çalışmaya koyulmalıyız. Ama nasıl? İşte bu noktada taktiklerimizi genişletmeliyiz. Bir örgüte onu bölmek ya da yığınlardan kopuk olarak çalışmak için girmeyeceğiz. örneğin, bazı yoldaşlar şu formülü önerdiler: Dopolavoro'ya katil ve ayrı faaliyetler örgütle; Dopolavoro gösterilerde bulunduğu zaman, yoldaşlarımız başka yere gitsinler. Bunda yalnız bir tek doğru öğe var; yani, yoldaşların birbirleriyle bağ kurması, bir hizip, bir muhalefet grubu olarak çalışması. Ama bütün bunlar yığının arasında, yığınla teması hiç yitirmeksizin yapılmalıdır. Milliyetçi amaçlarla örgütlenmiş olsalar bile, büyük gösterilere gitmemek bir hatadır. Eğer milliyetçi bir gösteri varsa —örneğin, Savaş Ölüleri Anıtını ziyaret— yoldaşlar buna katılmalı mı katılmamalı mı? Elbette katılmalıdırlar. Yalnız birkaç durumda gitmemelerine izin verilebilir: Yoldaşlarımız, gitmeme kararını örgüt içinde işçilerin çoğunluğuna açıkça onaylatabilecek kadar güçlü oldukları zaman. Ama bu noktaya ulaşmak için çoğunluğu zaten kazanmış olmak zorunludur. Eğer bin ya da iki bin işçi bir gösteriye giderse, yığınla teması korumak, ona seslenmek, kuşkular uyandırmak, gösterinin örgütleyicileri ile yığınlar arasında çelişkiler yaratmak için, bizden de elli kişi gitmelidir. Bu bizim görevimizdir. Bugün izlediğimiz temel çizgi, Dopolavoro örgütlerinin işçiler tarafından ele geçirilmesidir. Bu da çok tartış ılmı ştır; bundan daha önce söz etmiştik. "Dopolavoro işçilere!" sloganı haklı olarak eleştirildi, çünkü bu durumuyla Dopolavoro'nun ele geçirilip bir sınıf örgütüne dönüştürülebileceği hayalini yaratabilirdi. Faşist diktatörlükte bir çözülme olmaksızın, bu olanaksızdır. Ama tek bir Dopolavoro örgütü teslim alınabilir mi? Evet. İşçilerin eğilimi bu yönde mi? Evet. Örgütlerde bunun ilkel bir biçimine şimdiden rastlamak mümkündür. Önce Dopolavoro'nun merkezi ele geçirilir. Son zamanlarda, bazı Dopolavoro merkezlerinde yıkıcı(!) şarkıların söylendiği bile anlatılıyor. Bu başlı başına bazı özgürlüklerin kazanılması demektir. Sonra, yönetimi ele geçirmeye çalışılır. Bu önce gizli biçimlerde denenir: örneğin, eski memur, denetçiyi kabul eder, ama bildiği gibi davranmaktan vazgeçmez. Bu ilginç, ama tehlikeli bir eğilimdir. Eğer biz bu eğilimin başına geçip onu yönlendirmezsek, bu yalnız faşizmi rahatsız etmekle kalmayacak, ayrıca örgüt bu duruma uyum sağlayacaktır. Faşizmin bu örgütlere karşı her zaman açıkça tepki göstermemesinin nedeni budur. Faşizm duruma uyum sağlamasını bilir; böylece, eski memur, faşizme uyum sağlamadığını sanır, ama eninde-sonunda ona gerçekten uyum sağlar. Tehlikenin yattığı yer budur: işçi ve eski memurların faşizme uyum sağlamaları.
Bu tehlikeyle savaşmanın yolu, faşizme karşı çıkma eğiliminin başına geçerek ona bir sınıf içeriği vermektir. Yığınların bilinçsizce yaptıklarını bilinçli olarak yapmalarını, daha sonra da ileri atılmalarını sağlamalıyız. Bu örgüt, çeşitli biçimler alabilen faşizme karşı bir faaliyet merkezi haline getirilmelidir.
Elbette, "Mussolini'nin kurşuna dizilmesini iste!" diyemeyiz. Yoksa, kendimizi açığa vuracağımız için bir hata işlemiş oluruz. Dopolavoro' dan atılırız, işçilerin çoğunluğu arkamızdan gelmez ve iş böylece biter. Eylemimizi odaklaştıracağımız sorunlar Dopolavoro'nun kendi içinde bulunmalıdır. Dopolavoro'ya özgü istekler --spor, kültür vb. ile ilgili istekler— ve demokratik istemler ileri sürmeliyiz.
Birinci alanda çok az şey yaptık. Gençlik Federasyonu bu gibi isteklerde bulunmakla bir şeyler yapmıştır. Spor alanında, şovenizme karşı savaşım alanında bazı faaliyetler göze çarpmakta, ama birçok başka alanlarda hemen hemen hiçbir şey yapılmamaktadır. Örneğin, kültür alanında, sınıfsal içerikli kitaplarla bir kitaplık kurmaya çalışan bazı yoldaşlarımız oldu. Ama bu bile ancak yarım-yamalak yapıldı. Oysa, kültürel çalışmalar yapılmalıydı; bugün İtalya'da yıkıcı sayılan Gorki, Tolstoy ve daha başka yazarların yapıtları dağıtılmalı ve açıldanma11, bu kitaplardaki düşünler faşizmin düşünleriyle karşılaştırılmalı, bu yolda çabalar harcanmalıydı. Bu alanda bile çelişkiler yaratılabilir. Ama bu zor bir iştir.
Hele bu yöntemin en yüksek düzeye ulaşması, ulusal bir gösteri niteliğine bürünmesi çok zordur. Zor, ama olanaksız değildir.
Kitaplığa Sovyetler Birliği'nden söz eden kitaplar getirtilmesini istemek —İtalya'da hala yasal olan bu gibi kitaplar vardır— ve Sovyet sorunlarını tartışmaya başlamak gerekir. Bu biçimde yasal ya da yarı-yasal bir Sovyetler Birliği Dostları derneği kurulmuş olur. Örneğin, Trieste' de bir Dopolavoro Sovyetler Birliğine bir gezi düzenlemiş, Odesa'ya dek gitmiş ve yerel örgütlerle ilişki kurmuştur. Dönüşlerinde geziye katılanların hepsi tutuklanmıştır. Ama yine de bir şeyler başarılmıştır. Işin en ilginç yanı da, bunun Trieste gibi, yoldaşlarımızın henüz düşman örgütleri içinde çalışma üzerine hiçbir şey bilmedikleri ve bu konuda isteksiz oldukları bir yerde gerçekleştirilmiş olmasıdır.
Bir başka eylem türü de, isteklerde bulunmaktır. Faşist denetçi defolsun! yönetimin üyelerce denetimi. Görevlere seçimle gelmek, gibi. En küçük bir olay bile bir sıçrama tahtası olarak kullanılmadığı sürece, bu alanda iyi bir iş yapılamaz. Örneğin, örgütün kasasından bir şeylerin çalındığına ilişkin söylenti mi var, hemen kasanın açılmasını ve denetlenmesini isteriz. Firma Dopolavoroları alanında savaş çok daha zordur. Burada, seçimle iş başına gelme isteği çok ileri bir istektir. Bu, tüm örgüt yapısının dağılması demektir. Bu ancak uzun çalışmalardan sonra başarılabilir. O halde ne yapmalıyız? Dopolavoro'ya iki yüz işçi sokmalı ve yoğun bir güç olarak bir dizi yığın çalışmaları yapmalı ve çelişmeler yaratmalıyız.
Yerel Dopolavoroları ele geçirme ve elimizde tutma durumuna gelebiliriz ve gelmeliyiz. Bu, onların Faşist etiketini hemen atacağız demek değildir. Ama bu örgütler, aslında faşizme muhalefet ruhu içinde çalışmakta ya da hiç değilse kendi içlerinde hâlâ demokratik örgüt biçimlerini korumaktadırlar. Dopolavoro'ya katılmalı ve onun içinde Komünist hücreler meydana getirmeliyiz.
Dopolavoro'nun aynı zamanda parti hücreleri, sendika grupları vb. için bir örtü olarak kullanılabileceğini unutmamalıyız. Bu olanak birçok yerlerde özerk örgütler yaratma olanağıyla baş başa gider. Özerk bir örgüte sahip olma olanağı varsa, onu yaratmalıyız. Bu alanda yapılmış olan şeyler henüz çok azdır.
Bir noktada, bu özerk örgütler Dopolavoro'ya katılmaya zorlanmaktadır. Bu durumda ne yapmalıdırlar? Durumu tartışmak ve sonuna dek direnmek gerekir. Ama Dopolavoro'ya katılmaktan ya da dağılmaktan başka hiçbir çıkış yolu yoksa, o zaman Dopolavoro'ya katılmalı ve sürekli olarak yığınlara bağlı kalmalılar. Nitekim bu örgütler, birçok durumlarda, öteki yerel Dopolavorolorla bağlantı kurmak için bize sağlam birer dayanak noktası olarak hizmet edebilirler.
Değinmem gereken öteki konular üstünde durmaya vaktim yok; onun için bunları ister istemez tartışma saatine erteliyorum. Ancak Dopolavorolardan ne biçimde yararlanabileceğimizi ve bu konuda mevcut bütün olanakları en geniş biçimde kullanmanın gereğini yeterince belirttiğimi sanıyorum.
*Palmiro Togliatti 1935
Not: kopyala yapıştır yapılmazsa sevinirim epeyce uğraştım
Bugün faşist örgütlerin en geniş olanına geliyoruz. Sözcüğün dar anlamında örgütler diyorum, ve bu çekinceyi ileri sürüyorum, çünkü başka örgütler de vardır: Kış Yardımı bir örgüttür ve bütün öteki faşist örgütlerden çok daha büyük bir yığını kucaklar, ama üyelik kartları, merkezleri ya da üyelik ödentisi yoktur.
Dopolavoro her zaman sayısal olarak faşizmin en büyük örgütü olmamıştır, ama amaçları, kökenleri, örgütsel biçimleri bakımından en genişidir. Faşizm daha ilk fasci di combattimento zamanında Dopolavoro'yu icat etmiş olmakla övünür. Bu doğru değildir. Bunların spor ve kültür faaliyetlerine vb. önayak olduğu doğrudur, ama bu henüz Dopolavoro değildi. Faşizm ancak çok sonraları, 1926' da olağanüstü yasaların öngününde, gerçek bir yığın örgütü yaratma sorunuyla karşılaştı.
Bu örgütün 1926 yılının başında kurulduğunu belirtelim—faşizmin gelişmesi üzerine bir fikir edinebilmemiz için tarihler üzerinde durmak yerinde olur. Faşizmin gelişmesine ilişkin olarak söylediklerimizi anımsarsanız, bu örgütün korporatif devleti kurmaya yönelik önlemlerden biri olduğunu kolayca anlarsınız. Dopolavoro kurumu korporatif devletin örgütlerinden biridir.
Dopolavoro doğduğu zaman rekabet sorunu ile karşı karşıya gelmedi. Öteki [faşist] örgütlere benzer biçimde kuruldu. 1926 sıralarında, sendikalar da artık rekabet zemini üzerinde hareket etmiyorlardı; tekelleri vardı ve bu bakımdan hiçbir rekabet sorunlar yoktu. Bunun başka nedenleri de vardı: yığınların eğitim, kültür ve spor gereksinimlerini karşılamaya yönelik merkezi bir sınıf örgütü yoktu İtalya'da ve hiçbir zaman olmamıştı. Italyan işçi hareketinin özellikle savaş sonrasındaki en ciddi başarısızlıklarından biri buydu. Bazı girişimlerde bulunulmuştu, ama bunlar hep yerel nitelikteydi (örneğin, Torino' da). Bu arada, eskiden beri var olan örgüt biçimlerine bağlı birlikler de vardı. Örneğin, Venezia Giulia' da geniş bir kültürel birlik, kulüpler vb. ağı vardı; ama bu, Italya Venezia Giulia'yı ilhak ettiği zaman Avusturya sosyal demokrasisinin kendisine bırakmış olduğu bir mirastı.
Bu alanda ne gibi örgüt biçimleri vardı? Her yerdeki başlıca özellikleri, örgütlerin çok küçük ölçüde ve iddiasız oluşlarıydı: bir akşam eğlencesi, bir bardak şarap içmek için bir yer ve benzeri şeyler sağlamaktan öteye gitmiyorlardı Zamanın örgütlerinin çoğuna bu açıdan bakılmandır. Emilia'da, bu gibi amaçları olan birçok şarap kulüpleri vardı. Bu kulüplere Piemonte'de ve genellikle bütün şarap imal eden bölgelerde rastlamak mümkündü. Yığınlar şarap bunalımı ile savaşmanın bir aracı olarak bu tür örgütler kurdular. Bu bakımdan tipik alan bir şey, _Novara'da bu kulüplerin üyelerinin her hafta belli bir miktarda şarap içmek zorunda oluşlarıydı..
Bu tür kuruluşlar Güney'de yoktu, ya da çok azdı; bunun nedeni Güney'de emekçi halkın örgüt biçimlerinin çok sınırlı oluşuydu.
Spor dernekleri savaştan önce ve savaştan hemen sonra büyümeye başlamışlardı. Sosyalist Parti bu tür örgütler kurmak için çaba harcadı, ama partideki spora karşı şartlanmalar yüzünden fazla başarılı olamadı.
Ancak son yıllarda 1922, '23, '24 ve `25'te, gerçek sınıf örgütleri yıkıldığı ya da yıkılmaya yüz tuttuğu, sendika kurulları, sınıf sendikaları, kooperatifler vb. dağıtıldığı ya da ortadan kaldırıldığı zaman, mahalle, zaman zaman kent, hatta bazen fabrika düzeyinde spor dernekleri kurma eğilimine tanık olunmaya başlandı.
Bu söylediklerimiz, daha önceleri işçilerin spor dernekleri olmadığı anlamına gelmez. Örneğin Torino'da büyük bir dağcılık derneğimiz vardı. Milano'da ve özellikle Lombardia'da birçok küçük dernekler vardı. Ancak bunlar sınırlı ve yerel nitelikte kuruluşlardı. İtalya'da hiçbir ulusal örgüt yoktu; mevcut örgütlerin ise kongre toplantıları yapılmıyordu.
Yığınlar kulüplerden, kooperatiflerden vb. çekilerek bu örgütlere katılıyorlardı. Sanayiciler bu eğilimi desteklediler ve fabrika spor gruplarının kurulmasını kolaylaştırdılar. Özellikle futbol oynamak amacıyla birçok fabrikada spor dernekleri kuruldu. bunlar oldukça başarılı oldular. örneğin, FIAT işçileri spor derneği oldukça gelişti, ama bu patronların katkısıyla oldu. işçileri sınıf savaşımından uzaklaştırmak için patronların insiyatifi ile fabrika düzeyinde birçok eğlence dernekleri kuruldu.
Bu konuyu taktiklerimizi saptamada önemli olduğu için açtım. Faşist diktatörlük Dopolavoro'yu örgütledi ve, yığınlara bir ölçüde yararlı olarak, Italyan işçi yığınlarının doğal bir gereksinimini bir dereceye dek karşılayarak yığınları bu örgüte katılmaya zorladı.
Şunu söylersem telaşa kapılmayın: Dopolavoro İtalyan işçilerinin gereksinimlerinin bazılarını karşılamaktadır. Ne demek istediğimi açıklayacağım.
Şunu akılda tutun ki, Güney kentlerinde, kasabalarında ve köylerinde rastlanılabilen tek kulüp, efendilerin kulübüydü. Bugün hemen hemen her kasabada yerel bir Dopolavoro vardır. Bunlar, zorunlu örgütler olarak tanımlanabilir, ama işçi bu sayede akşamı geçireceği bir yer, soğuk havada ısınabileceği, kağıt oynayabileceği, eğer parası varsa bir bardak şarap içebileceği vb. bir yer bulabilmektedir. Bu örgütler yığın örgütleri olarak çok önemlidirler, çünkü faşizmin yığınları kendine bağlamak için döktüğü birer zincir halkası gibidirler.
Faşizm, iki milyon üyesi olan, Faşist Parti'den ve hatta faşist sendikalarda daha geniş bir faaliyet alanını kapsayan, binlerce yerel şubesi bulunan böylesine kapsamlı bir örgütü kurmayı nasıl başarmıştır? Bu örgütü nasıl yaratmıştır?
Faşizm kısmen yeni örgütler kurmuş, kısmen de yığınların Dopolavoro'nun kurulmasından önce kendileri için meydana getirmiş oldukları eğlence ve kültür kuruluşlarının çeşitli biçimlerini ve o dönemde kurulmakta olan bütün yeni örgütleri yutmak için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bunun için, Dopolavoro faşist diktatörlüğün en karmaşık örgütlerinden biridir. Dopolavoro Faşist Parti gibi yekpare bir örgüt değildir; ne Genç Faşistler gibi yapısal olarak homojen bir örgüt ne de faşist sendikalar gibi tek kalıptan çıkma bir örgüttür.
Evet, karmaşık bir örgüttür. Yalnız birçok şubeleri olmakla kalmayıp, örgütün izlediği amaçlara ya da temasta olduğu yığınlara bağlı olarak, yanı zamanda, belli bir yerde, belli bir alanda öteden beri varolan örgüt biçimlerine dayalı olarak farklı dalları vardır.
İlk farklılaşmaya, çeşitli dallar ve çeşitli faaliyet alanları arasındaki ilk farklılaşmaya bakalım. Bu alanda, yığın karakterleri çok sınırlı olan örgütler bulacaksınız. Örneğin, Dopolavoro'ya bağlı bazı spor derneklerinin profesyonel bir niteliği vardır. Genellikle, kulüp olan bütün spor dernekleri —örneğin, Juventus— (ki bunlara katılmak için ya profesyonel ya da zengin olmanız gerekir) bu kategoriye girer. Bunlar yığın örgütleri değildirler. Bunların faaliyeti kendi bölgelerindeki en iyi atletlerden bazılarını seçmek ve onları profesyonel yapmaktır. Sözcüğün en dar anlamıyla, sanatlarla ilgili dernekler de bu türdendir —örneğin, il Carro di Tespi.2 Faşizm bir yığın tiyatrosu yaratmaya da çalışmış, ama başarılı olamamıştır. Geçen yıl, Floransa'da Roma Üstüne Yürüyüş'ten alınmış bir olayı sahnelemeye vb. girişilmiştir. Faşistlerin kendi gazetelerinin satır aralarını okuyarak bu girişimin tam bir fiyaskoyla sonuçlandığını görebiliriz. Yığınlar bunlardan yavaş yavaş usandılar ve çekip gittiler. Yığın tiyatrosu ile faşizmin ideolojik temeli arasında bir çelişme vardır. Bu çabalar, yurtsever, ulusalcı yönü hedef aldığı zaman, olumlu görünür. Ulusalcı duyguların etkisinde kalarak bu denemeleri benimseyecek insanlar bulmak daha kolaydır. Ama bu alanda fazla bir şey yapılmamaktadır. Italyan Risorgimento' sunun en ünlü ve sevilen kişileri —örneğin, Garibaldi— dışarıda bırakılmaktadır. Onlar faşizmi tedirgin eder; faşizmin işine gelmez. Bu nedenle, bu örgütler kültür bakımından daha yüksek düzeyde olan tabakalara seslenirler.
Dopolavoro örgütlerinin esası farklı bir karakteri, gerçek bir yığın karakteri taşır. işçi yığınlarıyla doğrudan temastadırlar, işçilerin bazı gereksinimlerini karşılarlar, işçilerin kendileri tarafından yaratılmış ve faşizm tarafından Dopolavoro içine alınmış çok sayıda dernekleri kapsar.
Faaliyet dalına göre ayrımlı' yanı sıra, bir de birlik türü bakımından bir ayrım olduğunu söylemiştik. Birkaç tür birlik ya da dernek vardır. Buradaki amacımız bakımından iki ana tipe ayırabiliriz bunları: Dopolavoro tarafından soğrulmuş olan eski işçi kulüpleri ve Dopolavoro'nun kendi kurduğu kulüpler. Tip bakımından bir ayrım daha yapabiliriz: fabrika düzeyinde kurulan Dopolavorolar ile bölge düzeyinde kurulanlar. Bu çeşitli türler arasındaki oranlar nelerdir? Eski ve yeni birlikler arasındaki ayrımla ilgili rakamları elde etmek olanaksızdır; faşizm böyle bir ayrım yapmamaya özellikle dikkat eder. Ama yine de bölge liderlerimiz ve yerel örgütlerimiz tarafından bize verilen bilgilerden bu oranın ne olduğu üzerine bir fikir edinebiliriz. Köylük bölgelerde eski kulüplerin, kentlerde ise yenilerinin çoğunlukta olduğu anlaşılmaktadır. Eski kulüplere genellikle bir işçi sınıfı kültür kuruluşları ağının eskiden beri bulunduğu yerlerde rastlanmaktadır. Bunlar bir noktada direnişi bırakıp Dopolavoro sistemine katılmışlardır. Örneğin, böyle geniş bir kuruluşlar ağının bulunduğu Novara eyaletinde, bu kulüplerin yöneticileri örgütlerini yıkılmaktan korumak ve biriktirmiş oldukları fonları alıkoyabilmek için zamanı gelince bu örgütlerin faşistleştirilmesine izin vermeyi yeğ tuttular. Üyeler başlangıçta buna direndiler, ama sonra boyun eğdiler. Torino'da ise faşizmin ilerlemesine sonuna dek direndiler. Faşistler sendikaları ve kooperatifleri yıktılar, semt kulüplerini birer birer yok ettiler. Semt kulüpleri, eski sosyalist üyeler onlara sosyalist örgüt niteliği vermek için savaşmış olduklarından, çok belirgin biçimde siyasal bir karaktere sahiptirler. Novara'dakinin tersine, Torino'daki örgütlerin çoğu yeni kurulmuş kulüplerdir. Ancak Torino'da bile tek-tük eski örgütlere rastlanır ve bunlar Kızıl Yıllar sırasında büyük ölçüde ihmal ettiğimiz örgütlerdir. Uzun bir süre bağımsız olarak kalmış aile kulüpleri, semt kulüpleri, spor kulüpleri vb. vardır. Bu tür örgütlerden bir tanesi, yoldaşların çok geç katıldığı ve şimdi Dopolavoro sisteminin bir parçası olarak eski yapısını koruyan Torino Ailesi'dir. Torino'daki Dopolavorolarda eski semt kulüplerini bulamazsınız; Novara'da, Emilia'da, Venedik'te, Lombardia'da, hatta Milano'nun kenar semtlerinde bile bunlara rastlarsınız. Şimdi başka bir noktayı inceleyelim: firma düzeyindeki örgütlerle bölge düzeyindeki örgütler arasındaki farkı. 1933'te 18.000 yerel Dopolavoro'dan yalnız 3.000'i firmalar ya da işyerleri düzeyinde kuruldu. Bunlar küçük bir azınlıktı. Bu, Dopolavoro'nun karakterini iyi gösterir. Dopolavoro üyeliği ile ilgili istatistiklere bakacak olursanız, toplumsal bileşiminin karakteristik olduğunu görürsünüz. 1930'da, Dopolavoro'nun bugünkü gibi 2.000.000 değil, henüz 1.300.000 ile 1.400.000 arasında üyesi varken, bunların 600.000’i sanayi işçisi, 260.000’i köylüydü vb…
Sosyal bileşimini ele alacak olursanız, sanayi işçilerinin nasıl ağır bastığını. toplam örgütlü güçlerin kabaca yarısını oluşturduğunu, hatta istatistiklerin başka kalemler altında verdiği demiryolu işçilerini ve öteki ulaşım işçilerini de katarsak, yarıyı da geçtiğini göreceksiniz.
Fabrika düzeyindeki gruplara ilişkin 1933 rakamlarını ele alacak olursanız, 2.000.000 toplam üyenin yalnız bir kısmının 3.000 firma içinde yer aldıklarını görürsünüz. Bu demektir ki, işçilerin hepsi firma düzeyindeki örgütlerde değil, bir kısmı da bölge örgütlerinde toplanmış- tır. Dopolavoro sistemi son derece dallı budaklıdır. Aslında yerel bir Dopolavoro nedir? Firmalarında bir Dopolavoro bulunan işçiler, çoğunlukla bunun yerine bir semt örgütüne gitmeyi yeğ tutarlar; orada hoşlandıkları ve katılmak istedikleri faaliyet alanını daha kolay bulabilirler.
Çeşitli tür örgütler arasında ayrıca yapısal bir fark da vardır. Bu fark eski ve yeni kulüpler arasında açıkça bellidir. Eski bir kulüp Dopolavoro sistemine katıldığı zaman ne oluyor? Görevliler tartışırlar, ne yapılması gerektiği üzerinde konuşurlar vb.. Bu tartışmalar denetçilerin denetimini kabul anlamına gelir. Kural olarak, denetçi bir kez örgüte girince, demokratik biçimler kalkar. Ama bu ancak kısa bir süre devam eder. Genellikle bir süre sonra yine eski duruma dönülür. Yıllar geçtikçe, yeni bağlar gevşer, eski alışkanlıklar geri gelir.
Oysa, yeni kulüplerde örgüt, tipik olarak faşisttir. Bunlara üye olan ve etkileri altında kalan yığınlar zorla, dolaylı baskılarla örgüte katılmaya itilmişlerdir. Demokratik örgüt biçimlerinden kesinlikle iz kalmamıştır. Burada, sırf görevlilerin seçilmesi sorununu ortaya atmak bu yığını parçalayabilir. Ama yığından gelen baskı altında, bu kulüpler bile daha demokratik bir niteliğe bürünmekte, görevlileri seçimle iş başına getirmeye doğru bir eğilim görülmektedir; ve yığının güvenini kazanmış elemanlar ön plana geçmekte ve resmi görevleri üstlenmeye çalışmaktadırlar. Böyle bir eğilim vardır. Bu eğilimden yararlanarak ve bu örgütlerin üyelerin bazı gereksinimlerini karşıladığını da hesaba katarak, taktiklerimizi saptarız. Firma düzeyindeki kulüpler daha az demokratik ve daha sıkı bir denetim altındadırlar; onların içinde çalışmak bizim için daha zordur. Bunun tek bir örneğine bile rastlanabileceğini sanmıyorum. Bu başka bir durumla da ilgilidir: firma Dopolavoro'sunda üyelik çoğu kez zorunludur, çünkü üyelik ödentisi ücretlerden stopaj yoluyla kesilir. Böylece, teorik olarak, firmada çalışan herkes, varsa, Dopolavoro üyesidir. Ancak bunun da istisnaları vardır. Ama bu Dopolavoro'ya kimler gitmektedir? İşçilerin hepsi değil. Eski işçiler devam etmezler; yalnız genç işçiler giderler. Torino'da, hem semt kulüpleri hem de firma Dopolavoroları vardır. Bu ikinciler çok daha çekicidir, çok daha iyi donatılmıştır, ama eski işçiler bunlara gitmezler. Firma Dopolavoro'sunda belki de yalnızca yeni işçileri, ski ve paten kayma vb. gibi eski ve yaşlı işçilerin alışık olmadığı ve çekici bulmadığı eğlence ve avantajlardan yararlanmak isteyen gençleri— bulacaksınız. Eski işçi burada kendini sanki yabancı bir ülkedeymiş gibi hisseder. Semt Dopolavoro kulüplerinde ise eğilimlerine ve zevklerine daha uygun bir ortam bulur. Orada bir bardak şarap içebilir. Orada bulunmaktan pek sıkılmaz. İki tür arasındaki başka bir fark da, firma Dopolavoro'sunun etkin, önde gelen elemanlarının zaten küçük burjuva özelliklerine sahip üyeler oluşudur. Bir yoldaş, Kooperatifler Birliği Dopolavorosu'nun sadık müdavimlerinin büro işçileri olduğunu anlattı. Buraya giden üretim işçileri azmış. FİAT Dopolavorosu'nda da etkin üyelerin çoğu büro işçileridir. Bunda bir tehlike vardır. Proleter özelliğini yitirme eğiliminde olan öğeler ön plana çıkıyor; bu örgütlere üye işçilere bir küçük-burjuva karakteri aşılamak için çaba harcanıyor. Bazıları şöyle düşünmeye başlıyor: eğer patron ya da ustabaşı ile aram iyi olursa, bu belki benim için daha hayırlı olur. Ve böylece sınıf savaşımının dışına düşüyorlar. Bu bir tehlikedir, savaşmamız gereken bir tehlikedir. Bununla yeterince savaşmıyoruz, ve bu, büyük bir eksikliktir.Yerel Dopolavorolar ne yapar? Bir sürü faaliyetlerde bulunurlar. İşçilere sağlanan yararlar çok yönlüdür. Özel çalışma koşulları, tiyatro ve sinema biletlerinde indirim, bazı büyük mağazalardan satın alınan yiyecek ve giyecek maddelerinde, gezi ödemelerinde indirim gibi avantajlar elde ederler. Sonra yaşam koşulları da bir ölçüde iyileşir, bir tür rahata kavuşurlar. Bazı durumlarda Dopolavoro karşılıklı yardım işlevlerini yüklenir; örneğin, iş kazası geçirmiş, sakatlanmış işçilerin muhtaç ailelerine yardım eder vb., vb..işçiler sporla uğraşmamalıdır diye düşünmeyi bırakma= zamanı gelmiştir. En küçük avantajlar bile işçilerce kötü karşılanmaz. Işçi daima kazancını düzeltmek için en ufak şeyi arar. Yalnızca akşamları bir odada oturup radyo dinleyebilmek bile zevk veren bir şeydir. Sırf kapının üstünde Faşist simgesi var diye, bu odaya girmeyi kabul eden işçiye sövüp sayamayız. Dopolavoro'nun faşizmin en geniş örgütü olduğunu, burada taktiklerimizin başka yerlerdekinden daha geniş olması gerektiğini, çünkü, Dopolavoro'nun kuruluş biçimi ortada olduğuna göre, burada öteki örgütlerde olduğundan daha geniş tabakalarla ilişki kurabileceğimizi unutmamalıyız. Gençlik Federasyonu'nun ve Parti'nin Dopolavoro karşısında aldığı tavır her zaman bugünkü gibi olmamış- tır. Gençlik Federasyonu'nun aldığı ilk tavır şuydu: Dopolavoro'dan çıkalım! 1926 ve 1927' deki tavır buydu. Bir takım tartışmalar oldu, bazı yoldaşlar bunun doğru olmadığını söylediler, ama alınan karar bu oldu. Bu tavır Parti ve Komünist Gençlik Enternasyonal'i tarafından eleştirildi ve sonuçta daha ileri bir adım olmakla birlikte gene yanlış olan yeni bir tavır alındı: Dopolavoro’yu parçalamak için ona katılalım. Bu tavırlar neden yanlıştı? Çünkü yığınlar, sunduğu avantajlar için Dopolavoro'ya katıldığı sürece, onları örgütün dışında tutma umudumuz yoktur. 1926 sonunda, artık böyle bir umudumuz yoktu. Evet, yığınlar nereye gidiyorsa, bizim de oraya gitmemiz gerekir. Ama bu tavırların yanlış olmalarının başka nedenleri de vardır. Dopolavoro'nun parçalanmasını istiyorduk. Ama bunun karşılığında bugün fabrika işçilerine, köylülere, büro işçilerine biz kendimiz ne verebiliriz? Hiçbir şey. Bu tavrı almak demek işçilere şunu söylemek demektir: sporla uğraşmamalısınız, kendinizi yeraltı faaliyetinden başka hiçbir kültürel faaliyete vermemelisiniz, eğlence için hiçbir yeriniz olmamalı. Bu yönergeler, yığınların bu temel gereksinimlerini tümüyle görmezden gelen Sosyalist Parti'nin eski tutumunu anımsatır. Şunu iyice bilmeliyiz ki, yığınlar Dopolavorolara gitmekle iyi ediyorlar; çünkü, faşizme karşı savaşım sorununu, belli gereksinimlerini karşılama sorunu ile bağdaştırabiliyorlar; çünkü, bu örgütleri direniş merkezlerine, faşizme karşı savaşım merkezlerine çevirebilirler. Öyleyse, ayrı ayrı yerel şubeler arasındaki farklara yeniden ağırlık verilmelidir. Birçok bölgelerde, üyelerin ilgi duydukları işçi kulüpleri, zorlayıcı sayılamayacak olan örgütler vardır. Ama bu düşünce bir yana, eğer Dopolavorolara gitmeme yoluna, yalnızca onları dağıtmak için çalışma yoluna girersek, genç işçi yığınları arasında, hatta yalnız genç işçiler değil, genel olarak işçi yığınları arasında örgütleme çalışmaları yapma şansını yitirmiş oluruz: bu örgütlere üye işçiler için kitaplık bir şey demektir, bir gezi, bir piknik vb. bir şey demektir. Eğer bunları göz önünde tutmazsak, kendimizi yığınlardan koparmış oluruz. Çizgimiz, pişmanlık ve sakınma duymaksızın Dopolavoro'ların içine girmek olmalıdır. Dopolavorolar'da, faşist sendikalar içinde olabildiğince daha ileri biçimler ve amaçlarla çalışarak sınıf savaşımına öncülük etmeliyiz.
Dopolavoro'ya girme sorununun nasıl ortaya çıktığına bakalım. Bu alanda katı direnişlerle karşılaştık, hâlâ da karşılaşıyoruz. Bu direnişi yapan yoldaşlar, yalnız yığın örgütlemesi yapma olanağını yitirdiklerini değil, aynı zamanda kişisel açıdan, polis baskısına uğramak açısından da kendilerini hoş olmayan bir duruma soktuklarını anlamıyorlar. Dopolavoro'nun üyesi olan bir yoldaş, polisin tanıdığı bir kimse olsa bile, şu ya da bu biçimde polis denetiminden kaçınmak için önünde bir sürü olanaklara sahiptir. Tipik bir örnek verelim: hapisten çıkan yoldaşlar hiçbir zaman kendiliklerinden Dopolavoro'ya uğramıyorlar. Soruyoruz: hapisten çıktığınız zaman, vaktiyle üye olduğunuz kulüplere yaklaşmaya çalıştınız mı? Hemen hiçbirinin bu örgütlere uğramadığını öğreniyoruz. Bunun bir ahlâksızlık olduğuna, aralarında derin bir uçurum bulunduğuna inanıyorlar. Faşist örgütler oldukları için bunlara gitmenin doğru olmadığını sanıyorlar. Çizgimizi açık seçik ortaya koymalıyız: en eski, en tanınmış yoldaşlar bile Dopolavoro'ya katılabilirler ve katılmalıdırlar, atılıncaya kadar da orada kalmalıdırlar. Ve, bazı durumlarda onların Dopolavoro'dan atılmalarına çalışılması bizim için bir savaşım öğesi olabilir. Eğer kalmak istediklerini, buna hakları olduğunu, çünkü ödentilerini düzenli olarak ödediklerini vb. söyler ve bunda diretirlerse, belki de çoğunluğu kendi yanlarına çekebilirler ve çoğunluğun sevgisini kazanabilirler. Onların hatalı tavırları aynı zamanda eski partililerin, Faşist ambleme dehşetle bakan yaşlı işçilerin davranışını yansıtır. Onların bu duyguları, bir ilkenin ne demek olduğunu bildiklerini gösterme bakımından saygıyla karşılanacak bir şeydir. Ama tavırları yanlıştır, çünkü kişi, ilkelerine böyle sarılmaz; yoksa bizler inzivaya çekilebilir, bir ormana gidip orada komünizme tapınabilirdik Görevimiz bu örgütlere katılmak ve onların içinde ilkelerimiz için savaşımı örgütlemektir. Bu savaşımda, en temel dürtülerden işe başlamalıyız. İşte bu örgütler, faşizme direnmek için, bu bakımdan biçilmiş kaftandır. Bu nedenle bu örgütlere mutlaka katılmalıyız. Hatta parti merkezinde bile, bazı yoldaşlar bu doğru olmayan tavrı takınmışlardı, ama yenildiler. Onlara dedik ki: fabrika işçilerinin yığınlarla ilişki kurmalarına yardımcı olacak yerde, faşizmin yarattığı ve işçi sınıfı ile partinin eski militanları üzerindeki faşist baskıların sonucu olan siyasal sınırlamalara ve bölünmelere kapılıyorsunuz.
Evet, bu örgütler içinde çalışmaya koyulmalıyız. Ama nasıl? İşte bu noktada taktiklerimizi genişletmeliyiz. Bir örgüte onu bölmek ya da yığınlardan kopuk olarak çalışmak için girmeyeceğiz. örneğin, bazı yoldaşlar şu formülü önerdiler: Dopolavoro'ya katil ve ayrı faaliyetler örgütle; Dopolavoro gösterilerde bulunduğu zaman, yoldaşlarımız başka yere gitsinler. Bunda yalnız bir tek doğru öğe var; yani, yoldaşların birbirleriyle bağ kurması, bir hizip, bir muhalefet grubu olarak çalışması. Ama bütün bunlar yığının arasında, yığınla teması hiç yitirmeksizin yapılmalıdır. Milliyetçi amaçlarla örgütlenmiş olsalar bile, büyük gösterilere gitmemek bir hatadır. Eğer milliyetçi bir gösteri varsa —örneğin, Savaş Ölüleri Anıtını ziyaret— yoldaşlar buna katılmalı mı katılmamalı mı? Elbette katılmalıdırlar. Yalnız birkaç durumda gitmemelerine izin verilebilir: Yoldaşlarımız, gitmeme kararını örgüt içinde işçilerin çoğunluğuna açıkça onaylatabilecek kadar güçlü oldukları zaman. Ama bu noktaya ulaşmak için çoğunluğu zaten kazanmış olmak zorunludur. Eğer bin ya da iki bin işçi bir gösteriye giderse, yığınla teması korumak, ona seslenmek, kuşkular uyandırmak, gösterinin örgütleyicileri ile yığınlar arasında çelişkiler yaratmak için, bizden de elli kişi gitmelidir. Bu bizim görevimizdir. Bugün izlediğimiz temel çizgi, Dopolavoro örgütlerinin işçiler tarafından ele geçirilmesidir. Bu da çok tartış ılmı ştır; bundan daha önce söz etmiştik. "Dopolavoro işçilere!" sloganı haklı olarak eleştirildi, çünkü bu durumuyla Dopolavoro'nun ele geçirilip bir sınıf örgütüne dönüştürülebileceği hayalini yaratabilirdi. Faşist diktatörlükte bir çözülme olmaksızın, bu olanaksızdır. Ama tek bir Dopolavoro örgütü teslim alınabilir mi? Evet. İşçilerin eğilimi bu yönde mi? Evet. Örgütlerde bunun ilkel bir biçimine şimdiden rastlamak mümkündür. Önce Dopolavoro'nun merkezi ele geçirilir. Son zamanlarda, bazı Dopolavoro merkezlerinde yıkıcı(!) şarkıların söylendiği bile anlatılıyor. Bu başlı başına bazı özgürlüklerin kazanılması demektir. Sonra, yönetimi ele geçirmeye çalışılır. Bu önce gizli biçimlerde denenir: örneğin, eski memur, denetçiyi kabul eder, ama bildiği gibi davranmaktan vazgeçmez. Bu ilginç, ama tehlikeli bir eğilimdir. Eğer biz bu eğilimin başına geçip onu yönlendirmezsek, bu yalnız faşizmi rahatsız etmekle kalmayacak, ayrıca örgüt bu duruma uyum sağlayacaktır. Faşizmin bu örgütlere karşı her zaman açıkça tepki göstermemesinin nedeni budur. Faşizm duruma uyum sağlamasını bilir; böylece, eski memur, faşizme uyum sağlamadığını sanır, ama eninde-sonunda ona gerçekten uyum sağlar. Tehlikenin yattığı yer budur: işçi ve eski memurların faşizme uyum sağlamaları.
Bu tehlikeyle savaşmanın yolu, faşizme karşı çıkma eğiliminin başına geçerek ona bir sınıf içeriği vermektir. Yığınların bilinçsizce yaptıklarını bilinçli olarak yapmalarını, daha sonra da ileri atılmalarını sağlamalıyız. Bu örgüt, çeşitli biçimler alabilen faşizme karşı bir faaliyet merkezi haline getirilmelidir.
Elbette, "Mussolini'nin kurşuna dizilmesini iste!" diyemeyiz. Yoksa, kendimizi açığa vuracağımız için bir hata işlemiş oluruz. Dopolavoro' dan atılırız, işçilerin çoğunluğu arkamızdan gelmez ve iş böylece biter. Eylemimizi odaklaştıracağımız sorunlar Dopolavoro'nun kendi içinde bulunmalıdır. Dopolavoro'ya özgü istekler --spor, kültür vb. ile ilgili istekler— ve demokratik istemler ileri sürmeliyiz.
Birinci alanda çok az şey yaptık. Gençlik Federasyonu bu gibi isteklerde bulunmakla bir şeyler yapmıştır. Spor alanında, şovenizme karşı savaşım alanında bazı faaliyetler göze çarpmakta, ama birçok başka alanlarda hemen hemen hiçbir şey yapılmamaktadır. Örneğin, kültür alanında, sınıfsal içerikli kitaplarla bir kitaplık kurmaya çalışan bazı yoldaşlarımız oldu. Ama bu bile ancak yarım-yamalak yapıldı. Oysa, kültürel çalışmalar yapılmalıydı; bugün İtalya'da yıkıcı sayılan Gorki, Tolstoy ve daha başka yazarların yapıtları dağıtılmalı ve açıldanma11, bu kitaplardaki düşünler faşizmin düşünleriyle karşılaştırılmalı, bu yolda çabalar harcanmalıydı. Bu alanda bile çelişkiler yaratılabilir. Ama bu zor bir iştir.
Hele bu yöntemin en yüksek düzeye ulaşması, ulusal bir gösteri niteliğine bürünmesi çok zordur. Zor, ama olanaksız değildir.
Kitaplığa Sovyetler Birliği'nden söz eden kitaplar getirtilmesini istemek —İtalya'da hala yasal olan bu gibi kitaplar vardır— ve Sovyet sorunlarını tartışmaya başlamak gerekir. Bu biçimde yasal ya da yarı-yasal bir Sovyetler Birliği Dostları derneği kurulmuş olur. Örneğin, Trieste' de bir Dopolavoro Sovyetler Birliğine bir gezi düzenlemiş, Odesa'ya dek gitmiş ve yerel örgütlerle ilişki kurmuştur. Dönüşlerinde geziye katılanların hepsi tutuklanmıştır. Ama yine de bir şeyler başarılmıştır. Işin en ilginç yanı da, bunun Trieste gibi, yoldaşlarımızın henüz düşman örgütleri içinde çalışma üzerine hiçbir şey bilmedikleri ve bu konuda isteksiz oldukları bir yerde gerçekleştirilmiş olmasıdır.
Bir başka eylem türü de, isteklerde bulunmaktır. Faşist denetçi defolsun! yönetimin üyelerce denetimi. Görevlere seçimle gelmek, gibi. En küçük bir olay bile bir sıçrama tahtası olarak kullanılmadığı sürece, bu alanda iyi bir iş yapılamaz. Örneğin, örgütün kasasından bir şeylerin çalındığına ilişkin söylenti mi var, hemen kasanın açılmasını ve denetlenmesini isteriz. Firma Dopolavoroları alanında savaş çok daha zordur. Burada, seçimle iş başına gelme isteği çok ileri bir istektir. Bu, tüm örgüt yapısının dağılması demektir. Bu ancak uzun çalışmalardan sonra başarılabilir. O halde ne yapmalıyız? Dopolavoro'ya iki yüz işçi sokmalı ve yoğun bir güç olarak bir dizi yığın çalışmaları yapmalı ve çelişmeler yaratmalıyız.
Yerel Dopolavoroları ele geçirme ve elimizde tutma durumuna gelebiliriz ve gelmeliyiz. Bu, onların Faşist etiketini hemen atacağız demek değildir. Ama bu örgütler, aslında faşizme muhalefet ruhu içinde çalışmakta ya da hiç değilse kendi içlerinde hâlâ demokratik örgüt biçimlerini korumaktadırlar. Dopolavoro'ya katılmalı ve onun içinde Komünist hücreler meydana getirmeliyiz.
Dopolavoro'nun aynı zamanda parti hücreleri, sendika grupları vb. için bir örtü olarak kullanılabileceğini unutmamalıyız. Bu olanak birçok yerlerde özerk örgütler yaratma olanağıyla baş başa gider. Özerk bir örgüte sahip olma olanağı varsa, onu yaratmalıyız. Bu alanda yapılmış olan şeyler henüz çok azdır.
Bir noktada, bu özerk örgütler Dopolavoro'ya katılmaya zorlanmaktadır. Bu durumda ne yapmalıdırlar? Durumu tartışmak ve sonuna dek direnmek gerekir. Ama Dopolavoro'ya katılmaktan ya da dağılmaktan başka hiçbir çıkış yolu yoksa, o zaman Dopolavoro'ya katılmalı ve sürekli olarak yığınlara bağlı kalmalılar. Nitekim bu örgütler, birçok durumlarda, öteki yerel Dopolavorolorla bağlantı kurmak için bize sağlam birer dayanak noktası olarak hizmet edebilirler.
Değinmem gereken öteki konular üstünde durmaya vaktim yok; onun için bunları ister istemez tartışma saatine erteliyorum. Ancak Dopolavorolardan ne biçimde yararlanabileceğimizi ve bu konuda mevcut bütün olanakları en geniş biçimde kullanmanın gereğini yeterince belirttiğimi sanıyorum.
*Palmiro Togliatti 1935
Not: kopyala yapıştır yapılmazsa sevinirim epeyce uğraştım
Etiketler:
DIŞ YAZILAR
17 Nisan 2009 Cuma
16.04.2009 Manchester City-Hamburg
Etiketler:
Avrupa 2008-09
16.04.2009 Udinese-W.Bremen
Etiketler:
Avrupa 2008-09
16.04.2009 Marseille-Shakhtar
Etiketler:
Avrupa 2008-09
16.04.2009 Dynamo Kyiv-PSG
Etiketler:
Avrupa 2008-09
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)