25 Kasım 2009 Çarşamba

BBC Çarşı Röportajı

"BBC Çarşı röportajı" için tam metnin çevirisidir.

Ozan İlhan “Futbol sadece spor değildir. Şimdilerde bir endüstri olmuştur” şeklinde konuşuyor.

Üç büyüklerin en küçüğü olan Beşiktaş halkın takımı olarak görülüyor.

Ezeli rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe’ye nazaran takımın taraftar tabanını işçi sınıfı ve sol cenahtan insanlar oluşturuyor. Takımın taraftar topluluğu Çarşı da bu tarihi can damarı olarak kabulleniyor.

1980’de 6 gençle başlayan Çarşı’nın serüveni şimdi binlercesi ile bezenmiş güçlü bir organizasyon ve pek alışılmadık bir biçimde takıma yönelik fanatiklikleri politik ülkülerle birleşiyor.

Ozan, Almanya Koblenz’de araba fabrikasında işçi olarak çalışan bir öğrenci ve Manchester’a gelen 1000 kişilik Çarşı kafilesinin bir üyesi.

Sohbette “Karım beni anlamıyor” diye dert yanıyor ve eşinin ”Neden bir maç için Manchester’a gidiyorsun, pekâlâ evinde de izleyebilirsin” sözlerini aktarıyor.

Avrupa’nın her köşesinden -150 kişi Almanya, 50 kişi Hollanda ve 50 Londra- muhtemelen kazanamayacakları bir maçı izlemeye gelmişler ve kazansalar bile Kupa’da bir üst tura çıkmakla ilgileri yok.

Almanya’dan gelen bir diğer taraftar Devrim Borçek de Çarşı’nın “bir ruh” olduğunu vurguluyor.

Beşiktaş’tan 3000 kilometre ötede ikamet etse bile oradakiler gibi bu heyecanı yaşamak istediğini belirtiyor.

Ancak bu sıradan bir taraftar grubunun gezisinden çok öte bir şey.

Çarşı'yı arı kovanına benzetebiliriz. Maç esnasında ve maç dışında da yeterince aktifler.

Grup üyeleri değişse de, işin özünde, Çarşı hayatlarının tam merkezinde yer alıyor.

1 Mayıs'ta İşçi Marşları söylüyor, hayır işlerinde bulunuyor, maç afişlerini hazırlıyorlar-hatta nükleer enerjiyi protesto etmeleri bile söz konusu- ya da sadece içki içip futboldan bahsediyorlar.

Taraftarlar çoğu stadyumda izin verildiği ama medyada pek yer bulmayan anarşizm ve sosyalizmi ileri sürüyorlar.

Mukayese edersek Çarşamba günü oynayacakları rakipleri kendi evlerinde Roy Keane tarafından karides sandviçleri yiyen misafirperverler olarak nitelendirilmişti. Peki Beşiktaş taraftarı rakip taraftar konusunda ne düşünüyor?

“Endüstriyel futbolun güzel bir örneği; maça gidilir, izlenir ve dönülür”
“Bu Beşiktaş’ın kültüründe yoktur. Kazansak da kaybetsek de bağırmalıyız, bizim için tek mesele atmosferdir yani beklentimiz orada da bulunmaktan öte orayı yaşamaktır.

“Beşiktaşlıları Manchester taraftarları gibi hayal edemiyorum. Bu mümkün değil ve istemem de.”
Ama başarılı olmak istiyorlar. Geçen yıl, Türkiye şampiyonu olmalarına rağmen bu sene, Şampiyonlar Ligi B grubunda dibe çöktüler ve henüz bir maç bile kazanamadılar.

Yönetimdekiler kulübün bu saf yapısını bulandırmadan Avrupa’da başarı için karar vermeliler çünkü zaman geçtikçe bu başarılar paraya daha fazla bağımlı oluyor.

Kulübün maç günü gelirlerini arttırma çabası ÇARŞI’yı bitirebilir.

Her yıl artan bilet fiyatları taraftarın da işini daha da zorlaştırıyor.

Çarşı’nın bulunduğu Kapalı tribününde, geçtiğimiz cumartesi günü oynanan Fenerbahçe maçı için bilet fiyatları 100 pound idi ki bu Old Trafford’daki en pahalı biletten bile fazladır.

Bir Türk gazeteci “Türkiye’deki üç büyüğün başkanları bu tip fanatikleri artık istemiyor. İngiltere’deki gibi zenginler tercih ediliyor” diyordu.

Çarşı için ufukta neler gözüküyor?

Oyunun küresel bir kimlik kazanması büyük imkanlarla eş ölçüdeki tehdit edici unsurları beraberinde getiriyor.

Hareketin umuma yayılmış şöhreti de “tipik futbol fanatiğine” rağbet göstermeyenler için de mıknatıs görevi görüyor.

Çarşı’nın bazı üyeleri, multi-milyonluk transferler ve anlık başarıların arandığı bir çağda, 80’lerdeki kolektif ideolojinin artık gençler arasında yankı bulmamasına üzülüyorlar.

Televizyonda yayınlanan maçların, internetin ve Avrupa’ya uçuşların ucuzlamasının bu güruha daha çok insanı getirmesi de yadsınamaz.

Taraftar olmanın ne anlama geldiğini ve bütününde İngiliz futboluna tamamen yabancı bir kavram olan takımını ölesiye sevmenin vizyonu için mücadele ediyorlar.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails