29 Mayıs 2011 Pazar

Beşiktaş Dergisi Banu Güven Röportajı

Kaynak= Beşiktaş Dergisi
Söyleşi= Senem Gülkar
Fotoğraf= A. Kürşad Kaplan




Yıllardır televizyonda yaptığı haber programları ve spikerliği ile takdirleri kazanıp en çok takip edilen habercilerden biri olan Banu Güven'i, pek de bilinmeyen bir özelliği ile sayfalarımıza konuk ettik. Konu; tabii ki Beşiktaş... Onunla yaptığımız söyleşiyi keyifle okuyacağınıza inanıyor ve devam ediyoruz..

Bildiğim kadarıyla dedene kadar uzanan bir "Beşiktaşlılık'' hikâyen var. Bunu senin ağzından dinleyebilir miyim?
Akaretler'i kesen sokaklardan biri olan Babaefendi'de, 1969 yılında doğdum. O sokakta adı geçen "Baba"; maalesef hiç görmemiş olduğum, annemin ve iki teyzemin babası olan Abdülkadir Ziya Karamürsel... Bazen babası Ziya Karamürsel'le karıştırılıyor çünkü ikisi de Beşiktaş'ın tarihinde önemli roller oynamışlar. Sonuç olarak annem ve teyzelerim; küçüklüklerinden beri fena halde Beşiktaşlı olarak şampiyonluklarda o heyecanı, evin içinde coşkulu bir şekilde yaşamışlar. Dedemin kulüple ve oyuncularla çok sıcak ilişkileri olmuş hep. Hal böyleyken ben, fanatik Beşiktaşlı bir anne, Galatasaraylı bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldim. Annem dezavantajlıydı çünkü 70’lerde bir kadın olarak beni maça götüremiyordu. Oysa ki babam, ağabeyimi Galatasaray maçlarına götürüyordu. Her kapıdan girdiklerinde, sesleri kısılmış bir şekilde bana nispet yapmalarına bozuluyordum Ve itiraf edeyim ki; kıskançlıktan, "Ben de sizin gibiyim'' duygusuyla Galatasaraylıydım. Ama bir taraftan da çocukluğum bir Beşiktaş gerçeğiyle geçti. Beşiktaş-Galatasaray maçlarında taraf tutamazdım. Çünkü kendimi Beşiktaş'a ait hissediyordum. Anneannem vefat ettiğinde cenazede Süleyman Seba da vardı. Bu bir aile geleneği ve ciddi bir sorumluluk. Dedem Beşiktaş'a üç dönem başkanlık yapmış. Hepsi de şampiyonluk yılları. Şampiyon olduğumuzda, dedemin başkan olmadığı dönemde bile bizim evin önüne gelinirmiş. Annemler hala spor gazeteleri de dahil olmak üzere ne olup bittiğini takip ediyorlar. Yedekleriyle beraber son birkaç yılın kadrosunu rahatça sayabilirler.

Senin için karar anı nasıl gerçekleşti peki?
Beşiktaş'a karşı hislerim hiçbir zaman eksik olmadı ki... Hep içimde taşıdığım bir şey. Yavaş yavaş... Kendimi felaket halde heyecanlanıyor buldum. Gerçekten bunu aileme, miraslarına saygı olarak görüyorum. Ve bu çok koyu bir durum... Bazen kuzenlerim laf ediyorlar ama biz hepimiz Beşiktaşlı doğduk. Kuzenlerimin çocukları var. Ailelerinden gizli onlara Beşiktaş tarihini öğretmeye çalışıyorum. “Bizim dedemiz başkandı” gibi…

Annen ve teyzelerin eski dönemlerde maçlara gidiyorlar mıymış?
Çok küçük yaşta oldukları için biraz kenardan seyretmek durumunda kalmışlar. Zaten tribüne gerek yok, evin halini görmeniz lazım.

"Futbol'' sana ne hissettiriyor?
Futbol herkes için ve o kadar akıl isteyen, yaratıcılık isteyen bir spor ki. Spor dalları içinde en zevklisi... Bir sürü zevkli oyun Var. Ama buradaki yaratıcılık, buradaki maharet başka türlü. İyi oynandığında çok büyüleyici. Yıllar içinde insanın bedenindeki o sınırları nasıl aşabildiğini görebiliyoruz. Futbolcuların hep belli bir performansı tutturması gerekiyor. Ben özellikle hangi takımın oyuncusu olursa olsun, kalecilere empati duyuyorum. Bir anda yalnız kalabiliyorlar. Tribünden ve evden konuşmak çok kolay. Bazen yorum yapan insanlara müdahale edebilecek duruma geliyorum. Futbolculardan en iyisini yapmasını istiyoruz. Ama her zaman olmuyor. Yapıcı olmak gerekiyor. Özellikle bu işte...

Futbolu hayata benzetiyor musun?
Kesinlikle... Yalnız bu biraz tempolu bir hayat. Çok hızlı düşünmek gerekiyor. Hayatta da hatalar yaptığında ciddi nankörlüklerle karşılaşabilirsin. Çok zor meslek. Bazen sahadan kemik sesi geldiğinde o kadar üzülüyorum ki... Özellikle Fenerbahçe gibi takımlarla karşılaştığınızda o kadar tekme yiyor futbolcular... Başarılı, kariyerinin çok iyi noktasında olan, emek harcayan' ter döken insanların saçma sapan bir hareketle hayatlarının kayacak olma ihtimali gerçekten çok düşündürücü...Sahadaki ruh hali her zaman kendini haklı gören bir durum galiba. Ancak bizim çok sayıda karakterli oyuncularımız var ve ben bundan dolayı Çok mutluyum.

Senin takımdaki yıldızın kim peki?
Fabian Ernst, benim yıldızım. Bu kadar çok çalışan, bu kadar tutarlı olan' alçakgönüllü... Bence takım her zaman ondan ilham alabilir, bir şeyler öğrenebilir. Bir gün onu programımda ağırlamayı çok istiyorum.

Ne sorardın Fabian’a?
Her koşulda tutturduğu bir çıtası var ya; bunu nasıl sağladığını sorardım. Futbol anlayışını konuşmak isterdim. Bizim lige ilişkin bir takım şeyler konuşurdum. Hayat hikayesini sorardım. Yani onu daha iyi tanımak isterdim. Çok merak ettiğim ve takdir ettiğim bir isim. Bizim takımda olmasına çok seviniyorum. Çok iyi oyuncularımız var ama benim yıldızım o…

Tribünde yaşadığın ilginç bir anın var mı?
Antalya maçıydı galiba, ucu ucuna yetiştim. Turnikenin yanındaydım, içinde de bir adam vardı. Birden herkes durdu. Ne olduğunu anlamadım. Meğerse İstiklal Marşı okunuyormuş(gülüyor).

Unutamadığın bir maç var mı?
Özellikle söyleyebileceğim bir maç yok çünkü her seferinde aynı şekilde heyecanlanıyorum. Zaman zaman durumlar pek iyi gitmese de her zaman iyimserim. Türkiye’de başarı şampiyonlukla ölçülüyor. Halbuki o sezon ne olduğunu başka türlü okumak, daha analitik düşünmek gerekiyor.

Bernhard Schuster’i bu anlamda takdir ediyor musun?
Ben Beşiktaş’ın Schuster’le beraber, bu sezon analitik düşünmeye zorlandığını düşünüyorum. İyi bir futbol için bir çaba gösteriliyor ve bunun oturması için de çalışılıyor. Her şeyden bir ders çıkartıyoruz. Türkiye’de bir çok teknik direktör acı deneyim yaşadı. Bu o kadar basit olmamalı.

Bu konuda epey sıkıntılısın...
Basın toplantılarında Schuster'e sorulan soruların bazılarında çok sinir oluyorum. Ama karşılarında lüzumsuz soruları kibarlık olsun diye tolere etmeyecek, yeterince deneyimli bir adam var .Ve istenilen şekilde bitmeyen maçların ardından yapılan basın toplantılarında konuşulan şeyler bence yeterli değil. Kendisine sesleniyorum ve programıma bekliyorum. İspanyolcayı da öğrenmeye başladım. Schuster bana gelene kadar sökerim (gülüyor).

Oynanan futboldan zevk alıyor musun?
Şu anda takımda bir şeyler oturtulmaya çalışılıyor. Ben bunun heyecanını yaşıyorum. Schuster bence yapmaya çalıştıkları açısından heyecan veren bir teknik direktör. Evet, herkes eleştirilebilir. Ancak biz cesur oynuyoruz. Biraz şans, direkten dönen toplar.. .Biraz daha beceri ve kondisyon belki... Bunlarla desteklenirse müthiş olur. Biraz bozulduğum noktalar oluyor elbette ama iyi tarafları kaçırmamak lazım.

Beşiktaşlı olmanın bir felsefesi vardır ya, sen onu kendi algında nasıl yaşıyorsun?
Camia bir kere evrensel bir takım değerleri benimsemiş. Bunu da en iyi tribünler tribünlerde görüyoruz. Beşiktaş tribününde ne var diye Jimmy Jump bile merak ediyor. Bizim stada gelme emelleri de var. Arada bir heyecan duyuyorum acaba görür müyüm diye, o beresiyle beraber... Tribünümüz takip ediliyor yani. Özellikle futbolda, dünyanın her yerinde mesele haline geldi ırkçılıkla mücadele. Bence Türkiye'de de üzerinde durulması gereken konulardan biri. Bu konuda da evrensel bir duruşumuz var. Bunun gibi birçok konuda gurur duyduğum bir camia. Arada bir problem çıkıyor ama bir parça anarşist ruh taşımak iyi bir şeydir. O ruhu neyin ayaklandırdığı önemli.

Futbolda kadın olgusu hakkında ne düşünüyorsun?
Bir erkekten farklı değil... Ben çocukluğumda çok top oynadım. Hatta bazı erkek arkadaşlarım bile benim kadar oynamadılar. Kalecileri çok iyi anlamamın nedeni, o küçük bedenimle kalecilik yapmamdı. Abim beni bir ara mahalle takımının kalecisi yapmak vaadiyle idmanlara götürüyordu. İkimiz minyatür kale yapıyorduk. Sürekli top oynuyorduk. En büyük hayalim röveşatayla gol atmaktır hatta (gülüyor). O müthiş bir tatmin. İş yerinde de kâğıtları buruşturup şut çekerim. O yüzden kadınların erkeklere göre 1-0 geride olduğunu düşünmüyorum. Bana doğru gelen her topa girerim. Bir keresinde arkadaşımın oğlunu, arkadaşları oyuna sokmamış. Beni görünce biraz korktular gibi... Sonra konuştuk v tamam dediler. Bir anda kendimi futbol oynarken buldum. Çocuk bir süre sonra "Tamam ben oynuyorum, sen gidebilirsin dedi (gülüyor). Futbol benim için sadece seyredilecek bir şey değil. Hayatta kadın erkek arasında ne kadar fark varsa futbolda da o kadar var. Yani fiziksel güç açısından farklılıklar... Tabii her zaman fiziksel güç üstünlüğü getirmiyor. Son zamanlarda kadın spor muhabirlerinin sayısının artması da dikkat çekici ve iyi bir şey.

Çocukken hayran olduğun bir futbolcu var mıydı?
Cantona… Sadece futbolcu olarak değil, duruş olarak da... Fransa'daki isyanda, gençlere sistemi nasıl yıkabilecekleri konusunda yaptığı yönlendirmeler, tiyatro ile uğraşıyor olması, birçok konuda fikirleri olması... Maradona da insanı büyüleyen bir futbolcu...

Ruh hali olarak nasıl bir seyircisin?
Geçenlerde bir maçta, önceden aradığım biri geri aradı beni. O anda gol yedik ve ona bağırdım (gülüyor). Heyecanlı seyrediyorum. Bir de ellerimi kanca yapmak gibi bir uğurum var. Rakip ataklarda gerekli gördüğüm yerde yapıyorum. İşe yarıyor bu arada... Ama ne zaman yapacağını bileceksin genellikle penaltılarda o riske atmam kendimi (gülüyor).

Eklemek istediğin bir şey var mı?
İyimserlikten söz ediyordum ya; bazen bir takım şeylerin zora girmesi iyidir. Burnun sürtünür öğrenmek zorunda kalırsın. Ben bu yıl şampiyon olacağımıza inanıyorum ama olamasak da tamam, derim. Bunun üzerine ne olacak onu beklerim. Teşekkür ederim.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Banu güven'in sunuculugunu yorumunu ve kendisini begeniyoruz.

Related Posts with Thumbnails