6 Haziran 2009 Cumartesi

Rijkaard Röportaj


Futbolsuzyapamam çeviri servisi sunar. Futbola dair Rijkaard'ın bakış açısını bilmeyen varsa satır aralarından çıkarımlarda bulunabilirsiniz.


Frank Rijkaard muazzam bir oyuncuydu. Rolce-Royce edasıyla kendi tarzı ve inceliğinde seyir halindeydi. Kayda değer başarılarını sıralarsak buna öncelikle 13 yıllık süre zarfında 73 kez ulusal formayı giymesiyle başlayabiliriz. Bu onur sırasında bir Avrupa Şampiyonası kazandıklarını hatırlatalım. Kulüp kariyeri ise daha şaşaalı durmaktadır. Ajax, Zaragoza ve Milan’da top koşturdu. Kazandığı kupalar ise birkaç oyuncunun toplamından bile fazla gözüküyor. 3 kez Kupa 1, 2 kez Avrupa Süper Kupası, 1 kez Kupa Galipleri Kupası, 2 kez Toyota kupası (90’da maçın adamı seçilmiştir), beş defa Hollanda şampiyonluğu, üç defa Hollanda kupası şampiyonluğu, bir defa Hollanda süper kupası şampiyonluğu, bir defa İtalya ligi şampiyonluğu ve iki defa İtalya süper kupası sevinci yaşamıştır. Bin dokuz yüz doksan sekiz iki bin yılları arasında Hollanda milli takımını, Guus Hiddink’in yardımcılığını üstlenmesinin devamında, çalıştırmaya başlamıştır. Devamında Sparta Rotedam’ı küme düşürmüştür ve Barcelona ile dipten zirveye yükselişini zaten herkes biliyor.

Takımın oyun tarzını nasıl tanımlarsın?

Bence oyunun sonucunu aklımızdan çıkarmadan göze hoş gelen bir futbol tarzı olarak yorumlanabilir. Bunlar kulübün felsefesiyle de doğru orantılıdır. Barcelona taraftarı böyle bir oyun istemektedir ve de buna dayanarak kulüpte yetenekli oyuncuları bünyesine katıyor. Biz de iyi futbol ile skor avantajını aynı potada eritmeye çalışıyoruz.

Hoca Frank, oyuncu Rijkaard ile oyuna dair aynı şeyleri mi düşünüyor şimdilerde?

Hayır. Oyuna dair bakışınız zamanla değişip, gelişiyor. Oyuncuyken topun sizdeki anlarıyla ilgileniyorsunuz. Takım arkadaşlarınızı izleyip olasılıkları hesap etmeye çalışıyorsunuz. Hocayken ise takım sahaya nasıl yayılıyor buna bakıyorsunuz, biraz kötümser bir düşünce tarzı olacak ama söylemeliyim ki topun kontrolü sizdeyken bile kaptırdığınızda neler olabileceğini sezinlemeye çalışıyorsunuz. İşin özünde bütüncül bir bakış açısına sahip oluyorsunuz. Oynadığınızda sahada akıl almaz işler yapabilecek oyuncularınız bulunmaktadır, neler yapabileceklerini hayal edemezsiniz. Eğer kendiniz oynuyorsanız, sahada yapacaklarınıza önceden hazırlıklısınızdır ve sonrasında neler yaptığınız hatırlamazsınız. Ama hoca olarak genel şeylerle ilgilenmeliyiz. Organize miydik? Oyunun üç mevkisini oynayan oyuncularımız arasındaki mesafe yeterince kısa mıydı? Sahada boşluk bıraktık mı? Vs. yani daha çok sistem kontrolörü olmak diye tanımlayabiliriz. Ama en önemli husus yoktan var eden oyuncuların oyunu değiştirmesidir ve futbolda bundan daha güzel bir olay bulunmuyor.

Birlikte çalıştığınız hocalardan hangilerinden etkilendiniz?

Büyük insanlarla çalışmak büyük bir ayrıcalıktır. Eğer onlarla kişisel münasebette bulunup çalışma şekillerini kavramaya başlarsanız, birçok şey öğrenebilirsiniz. Tabii ki geçmişten bu yana çok toz yutuyorsunuz ve etkilenmeler hala aklınızda kalabiliyor. Mevcut anda geçmişte yaşanan bir olaya benzer bir durumla karşılaştığınızda o anıları geri çağırıp daha etkin bir karar verebiliyorsunuz. Ama hala inandığım bir şey var ki hiçbir hocanın çalışma şeklini, düşünme şeklini kendinize bire bir alamazsınız. Büyük hocalar tarafından verilmiş evveli kararlar günümüze uymayabiliyor. Sonuçta Cruyff, Capello , Sacchi ve Michels sürekli oyuna dair kafa patlatan adamlardı, takımlarını yönetme becerileri üst seviyedeydi ve onlardan yeterince sebeplendim.

Ulusal takım antrenörlüğüyle kulüp takımı hocalığı arasında ne gibi ilintiler var?

Ulusal takım antrenörüyken elinize geçen her fırsatta oyuncularınızla toplanma gerekliliğini çok iyi anladım. Kulüp antrenörüyken ise ulusal takım müsabakaları hiç uygun olmayan zamanlara denk düşebiliyor ama kurallar gereği yapacak bir şeyimiz yok. Ben ise diğer antrenörlere nazaran ulusal oyuncu seçimlerine daha anlayışla bakabiliyorum. Birçok oyuncumuz milli takım kampındayken çalışmalarımız ister istemez aksıyor ama mağdur durumdaki tek hoca ben değilim. Takımlar bununla yaşamaya alışmak zorundalar. Misal Güney Amerikalı futbolcular zaman farkı ve uzun yolculuklardan sonra bitap düşmüş olabiliyor. Bazı oyuncuları tekrardan hazırlamak zaman alabiliyor. Sakatlıklardan çekinmiyorum, bu her an olabilir. Beni ilgilendiren şey uzun yolculuklar ve kendini yeniden bulma sürecidir.

Oyunculuğunuzdan bu yana futbol nasıl bir değişim gösterdi?

Bunu pergelin iki ucunun kapanması olarak özetleyebiliriz. Takımlar arasındaki farklar çok azaldı. Geçmişe nazaran daha hızlı düşünüp doğru tepkileri vermeniz gerekiyor çünkü size sunulan sınırlı alanda daha çok şey olup bitmeye başladı. Temel yetenekler pek değişim göstermedi. Medyanın ilgisi giderek büyüyor. Bugün Avrupa’nın herhangi bir yerinde herhangi bir ligi izleyebilirsiniz bu da zirvedeki oyuncular üzerindeki baskının artması anlamına geliyor. Hep mercek altındalar.

Günümüzde üst düzey kulüplerin karşılaştıkları sıkıntılar nelerdir?

Eğer Barcelona veya benzeri bir kulübü çalıştırırken şampiyonluklar geliyorsa hiçbir probleminiz yoktur. Kendinizi futbolda deneyimleyebileceğiniz güzelliklere yöneltmelisiniz. Geçtiğimiz yıl, İspanya lig şampiyonluğuna uzanarak bu güzel anları hep birlikte yaşadık. Başarıda pay sahibi olmak için çalışıyoruz. Doğal olarak sonuç ve iyi futbol yaratmak zorundasınız ki bu da problem olarak algılanmamalıdır. Kadronun şişkin olmasından şikayet etmem çünkü rakiplerim de aynı şartlarda mücadele etmektedir. Hoca olmak ayrıcalıktır ve başarıyla da perçinlenince insanları etkilemeniz daha kolaylaşıyor. Tüm bunların kafamı kurcalamasına izin vermeyerek sadece amaç doğrultusunda çalışmaya bakıyorum. Temel hedefimiz seyircileri mest etmektir. İyi bir takım ruhuyla her şey soyunma odasında başlar. Zor kararlar vermek, kadro kurmakla yükümlüsünüz ve bu işe soyunduysanız şikayet etmemelisiniz.

Hoca olarak sahadaki milyonerleri nasıl motive ediyorsunuz?

Ben kişisel motivasyona inanan biriyim. Bir oyuncunun yardıma ihtiyacı olduğunda işin içine girme taraftarıyım. Takımı sürekli gözlemlemek de işimizin parçalarından biridir. Bu işlerle ekibimle birlikte ilgilendiğimizi belirtmekte fayda var. Her gün oyuncuların davranışlarını tartışıyoruz ve eğer bir hatada bulunmuşsa o oyuncuyla bire bir ilgileniyoruz. Bazen bu kişiyi hayal kırıklığına uğratabiliyorsunuz. Belki de onu düzeltmeniz gerekiyor; bunu kabullenmesi veya kabullenmemesi kendine bağlıdır. Sorunlarla ilgili yazılmış bir kitap yoktur. Gözlerinizi dört açıp etrafı izlemekle yükümlüsünüz ve çevrenizde de iyi insanlar olduğunda problemleri tespit edip çözümlemeniz kolaylaşır. Motivasyon yüklü konuşmalar eğer takımınız kalite yönünden yetersizse size artı olarak dönebilir ama üst düzey oyuncularla bu tarzı denediğinizde krediniz azalmaya başlar. Bazen başka şekillerde motive etmeniz gerekebilir ki genelde küçük şeylerdir. Bizim gibi yetenekli oyunculara sahipseniz motivasyon sözcükleri hiçbir işe yaramaz. Daha çok oynamayan oyuncularla ilgilendiğimi belirtmeliyim dediğim gibi soyunma odası önemlidir. Herkesin kişiliğine göre davranmaya çalışmak başarıya giden önemli bir anahtardır. Tabii ki siz ve ekibiniz ne kadar iyi olursa olsun bu durumda takımın da size yardım etmesi gerekir.

Sizce üst düzey futbol savunmacı bir kimlik mi kazandı?

Profesyonel futbolda sonuç artık çok önemli ve puanları toplamak için her takım kendi iradesiyle sistemini seçebilir. Saygı duymama rağmen 2004 yılında Yunanistan’ın oynadığı şey futbol açısından hiç de iyi zamanlar değildi. Savunmacı bir kimlikle 2004 Avrupa Şampiyonu oldular. Hücuma yönelme birçok riski de beraberinde getiriyor. Bu yönde iyi oyunculara sahip olmanız gerekmektedir ve bunların da oyun zekası üst düzeyde olmalıdır. Günümüzde birçok hoca savunma kimliğine bürünmüş takımlar sunuyor bize ama kimin için oynadıklarının farkında değiller. Futbol insanların görmek için can attığı bir olgu olmalıdır. Belki de defansif oyundaki tek artı hücum ağırlıklı yetenekli oyuncuların savunma hallerini görmektir. Biraz daha hücum hepimiz için iyi olacaktır.

Hollanda hanedanlığının Barselona’daki bir temsilcisiniz, bu etkileşimi başarılı kılan nedir?

Her şeyin başlangıcı Rinus Michels’dir. Sonrasında Cruyff, Van Gaal ve başkaları Barselona’ya ayak basmıştır. Hepsinin de etkileri muazzamdır. Bu başarıların peşi sıra gelmesiyle Barselona’nın tercihini yeni Hollandalılar’dan yana kullanmasını anlamakta zorlanamayız. Michels ve Kruyff’un önderlik yaptığı bu kulüpte çalışmaktan çok memnunum. Hollanda gibi pozitif futbola pirim vermeleri de çalışmamızdaki en büyük etkenlerden biridir.

Kendi takımından başka takip ettiğin takımlar var mı?

Geçen yıl, Lyon’un oyunu beğeniyordum. Kendilerinden güçlü takımlara karşı etkileyici bir oyun sergilediler. Çok yetenekli oyunculara sahipler. Chelsea de lig şampiyonluğuna uzanırken etkindi. Stamford Bridge’deki karşılaşmamız büyük bir gösteriydi.

Barselona’daki öz kaynak düzeni ne kadar önemli?

Çok, çok, çok önemli çünkü buradaki Katalan kökenli oyunculara çok takdir gösteriyorlar. Kulübün kültürü olarak genç oyuncu yetiştirmek zorundasınız. Takıma defansif bölgeden veya orta sahadan adapte edilmeleri daha kolay oluyor. Barcelona büyük bir takım ve sürekli büyük oyuncular oluyor ve genelde de hücuma yönelik oyuncular oluyor bunlar; eğer genç bir forvetseniz oynamanız zor olabilir. Dediğim gibi gençlere sürekli önem vermek zorundayız.

Antrenman sırasında üzerinde durduğunuz şey nedir?

Daha çok rakip sahada oynadığımız için dar alanda kısa paslaşmalar ve top kontrolü üzerinde duruyoruz. Ve rakip sahada baskı ve baskı anındaki yerleşmeler üzerinde epeyce çalışıyoruz.

Yıldız bir oyuncu olmanın hocalığa aktarımlarındaki avantaj ve dezavantajlar nelerdir?

Zamanında özel bir oyuncuysanız büyük kulüpler size daha olumlu bakıyor. Bazı teknik adamlar sizden daha tecrübeli olsa bile büyük kulüplerin kapısından içeri giremiyorlar. Eğer belirgin bir futbol kariyerine sahipseniz, futbolu bırakınca bu size en büyük avantaj oluyor. Futbolun yasası gereği çalışmaya başladığınızda ise her şey duruyor ve diğer teknik adamlarla eşitleniyorsunuz. Büyük bir oyuncu olmanız bu işi kotarabileceğiniz anlamına da gelmiyor. Benim ekstra avantajım ise profesyonel futbolda kalecilik dışında her pozisyonda oynamamdır. Böylelikle oyuncularım hangi sorunlarla karşı karşıya kalıyor rahatlıkla anlayabiliyorum. Hoca olarak resmin tamamını görmek zorundasınız ve diğer bir parametre olarak da rakibinizin oyununu okumak da işin içine giriyor. Sonraki maça hazırlamak için çok nitelikli gözlemcilere sahibiz ve bu da işimizi kolaylaştırıyor. Bu hususta fazla hazırlanamadığımdan benim de işime geliyor. Oyunculara ne kadar bilgi yüklerseniz o kadar fazla şey kaybedebilirler. Bazı oyuncular her şeyinizi anlarken bazıları sizin çok konuşmanızı sevmezler. Bunu anlayabiliyorum çünkü ben de hocaların fazla konuşmasını sevmezdim. Bazı küçük ipuçları vermek yeterlidir. Detaya gerek yoktur.

Günümüz futbolunu değiştirmek isteseniz bu ne olurdu?

Ofsayt kuralını değiştirirdim. Ofansif bir oyun istiyorsanız son hattınızın gerisindeki bir oyuncunun avantajını anlayamıyorum. Bu çok saçma. Kazanmaya çalışan takımlar kompakt bir futbol oynuyor. Topu kazandıklarında tek bir grup halinde ileri çıkıyorlar. Şimdi ise bu taktik büyük bir muamma halini almış durumda çünkü rakip oyuncu top kendisine oynanılmaması koşuluyla sizin arkanızda ofsayt durumunda kalabilir. Eğer ki ofsaytta olmayan takım arkadaşı aktarılan topa yetişip de kendisine pas verirse büyük bir avantaj elde etmiş oluyor.



Tarih 2006 Ocak
Çevirim birebir değildir, düzenledim.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails