9 Temmuz 2011 Cumartesi

Penaltı sistemi mutlaka kalkmalı


Futbol çok garip bir oyun ve anlatılması zor bir spor dalı. Hiçbir spor dalında bu denli alışagelmişin dışında, sürpriz ve açıklanamaz durumlar meydana gelmez. Kalecinin yapacağı bir hata takımının elenmesine neden olur. Dikkati dağılan ekip ise aynı akıbete uğrar. Düşünün bir kez penaltı vuruşunu yapmaya hazırlanan futbolcu, bu gibi baskı veya stresler sonucu golle sonuçlanacak vuruşu değerlendiremez. Bir maçı penaltılar sonucu kaybetmek çok acı bir durumdur. Bence bu haksızlıktır. Spor yazarı Armanda Nogueira bu konuda şöyle diyor: "Birkaç saniye içinde favori olan ekibin mağdur olması işten bile değildir."
Dünya Kupası'nda penaltı vuruşunu yapmak, antrenmanda penaltı çalışmak kadar kolay değildir. Dünyanın hiçbir yerinde yerel şampiyonalarda bu tur penaltılarla maçların kaderi tayin edilemez. Örneğin, İngiltere'de de bu böyle değildir. Liglerde sonuçların hiç penaltılarla sonuçlandırıldığına şahit oldunuz mu? Dünya Kupası'nda bu duruma acil bir çare bulunmalı. Bu gibi yarı final veya final maçlarında takımlar uzatmada da eşitliği bozamıyorlarsa, 48 saat içinde bir ikinci maçta kozlarını paylaşmalıdırlar. Ancak böyle durumlar uçak ve otel rezervasyonlarında zorluklar çıkaracağından başka bir çareyi size önermek istiyorum. Bu da turnuva boyunca en çok korner kazanan veya en fazla gol alan veya puan tutturan takım bu hakka sahip olsun, fakat sonucu penaltılar saptamasın. İtalya'nın durumuna gelelim. Penaltılarla final oynamak hakkını kaybeden İtalya, 11 puan loplarken, rakipleri Arjantin'in topladığı puan sayısı 7 idi. İtalya yediği 1 gole karşı rakip fileleri 8 kez havalandırdı. Arjantin ise 6 gol atıp 4 gol yedi. Bu durum doğal olarak İtalya'nın rakibine olan üstünlüğünü kanıtlamıyor muydu? Eğer takımlar eşit puan ve gol averajlarına sahip olsalardı belki penaltılar doğru bir çare olarak düşünülürdü. Bu Dünya Kupası'nın tümüyle bizi hayal kırıklığına uğrattığını iddia edemeyiz. İtalyanlar umduklarını bulamamalarına rağmen öte yandan Kamerun'a gönül verenler takımlarıyla övündüler. Bu arada Brezilya ile Hollanda üzülürken. Güney Amerika futbolu temsilcilerinden Kolombiya ile Kostarika beklenenin üzerindeki performanslarıyla dikkati çektiler. Avrupa'dan ilk 8 arasına girmeyi başaran takımlar arasından Belçika'nın sergilediği futbolu da yabana atmamak gerek. Eğer o Platt'ın son saniyede attığı gol olmasaydı, rahatlıkla finallere ulaşırlardı. Hayal kırıklığı yaratan bir öteki takım da İspanya oldu. İspanya beklenen futbolunu oynayamadı. Her şeye rağmen bir Yugoslavya, bir Çekoslovakya ve bir Romanya göze çarptılar. İrlanda Cumhuriyeti’nin en güçlü yanı oturmuş olan takım oyunuydu. İrlandalılar kolektif futboldan güzel örnekler vererek futbolseverlerin beğenisini kazandılar. Oysa F.Almanya dışında tüm takımların ofansif futbol yerine defansif bir tutum içinde olduklarını gördük. Örneğin, Brezilya alışılagelmiş atak futbolunu savunmaya tercih etmiş. Brezilya böyle oynadığı için beklenen gollerini alamadı. Kazanmak için iyi oynamak şart değil, prensiplerinden yola çıktıkları için Brezilya, bu Dünya Kupası'nı erken terk etmek zorunda kaldı. Ne var ki Romario. Avrupa'nın en golcüleri arasında olmasına rağmen yedek olarak unutuldu. Romario'nun akıbetine Brezilya'nın gol kralı Bebeto ve ayrıca Mazinho uğradı ve yedekte beklediler.
F.Almanya, final oynamayı hak etti çünkü atak futbolu tercih ettiler ve sonuçta da gollerini sıraladılar. 1990 Dünya Futbol Şampiyonası’nda oynanan futbol genellikle savunma prensipleri üzerine kurutmuştu. TV'de izleyenleri adeta bıktırır derecesinde defansif nitelikteydi. Teknik veriler de bunu kanıtlıyor. İskoçya topu 29 dakika ayağında tutarken. Brezilya topu 21 dakika ayağında gezdirdi File bekçileri ise topu 8 dakika beklettiler. Bu konuyu biraz açmak istiyorum turnuvada bu konuyu iki eski ünlü futbol yıldızı olan Di Stefano ve Fontaine ile konuştuk; Di Stefano "Maçlarda orta alanda aramızda şaka yapmak için topu sürekli gezdirirdik ve zaman zaman da forvetle ileri-geri paslaşırdık. Amacımız zaman öldürmekti. Ancak biz bu tür paslaşmaları sonuç aldıktan, gollerimizi sıraldıktan sonra yapardık. İtalya 90'da durum bambaşka, takımlar golleri atmadan dalga geçmeye başladı. Böylece amaçtan uzaklaşılmış oldu" dedi.
Arkadaşlara hak verememek elde değil. İşte örneğin İtalya'nın oynadığı pas ağırlıklı futbolu. Schillaci takımındaki savunma elemanlarına oranla topla kaç kez buluştu? Çok az. İtalya gereğinden fazla çok adamla savunma yapınca golü ikinci plana itti. İşte bu nedenle de kupaya penaltılarla veda etmek zorunda kaldılar. İtalya 90 gol açısından kısır bir şampiyona idi. Savunmanın yanı sıra takımlarda kalecilere de büyük işler düştü. 1986 Dünya Şampiyonası'na oranla kaleciler daha başarılıydılar diyebiliriz. Kaleciler iyi çalışıp, hazırlanıp İtalya'ya gelmişler. Aralarında en iyisini bulmak zor. Walter Zenga, Arjantin maçında yaptığı hataya değin kalesini başarıyla korudu. Sergio Goycochea her maçta daha iyi bir performans göstererek takımını finale taşıdı. Öteki çok iyi file bekçileri arasında Klaus Lindenberger, Michel Preud'Homme, Claudio Taffarel, Thomas N'Kono ve benim Rene Higuita yer alıyorlar. Ancak kalecilerin kötü yanları topla fazla oyalanmaları idi. Uluslararası yönetmeliğin kalecilerin bu zaman çalma alışkanlıklarına bir son vermesi gerektiğine inanıyorum. FIFA yapacağı değişikliklerle kaleci-oyuncu arası sıkça yapılan gereksiz paslaşmalara dur demeli çünkü bu tip vakit kaybetmeye yönelik davranışlar futbolda sürekliliği önlemekte ve futbolseverleri de çileden çıkarmakla. Ceza vuruşlarında ise durum gene aynıdır. Oyuncular savunma blokları oluştururken kaybedilen zaman, oyunda gereksiz duraklamalara neden olmaktadır. FIFA'nın buna da bir çare bulması gerekir.
En başarılı savunma futbolunu oynayan ekip şüphesiz İtalyanlardı. Savunma bloğunu aşılmaz yapan Fernando De Napoli, Giuseppe Bergomi, Franco Baresi, Riccardo Ferri, Luigi De Agostini ve Paolo Maldini gibi oyuncularla kimse boy ölçüşemez. Hele bir bloğun ardındaki Zenga ile İtalya'ya gol atmak o denli kolay değildir. Ne var ki, atak futbola da yatkın bu futbolcuların Arjantin karşısında ofansif oyunu bir yana bırakıp, golü unutmaları beni çok şaşırttı. Öte yandan, İngilizlerin sergiledikleri savunmayı da takdir ettim. Mark Wright ile Des Walker'ın ağırlıklarını koyduğu İngiliz defansı yerinde sağlam, fakat kontratak futbola yönelmek için çok hareketliydi. Kamerun'a gelince, elinde yaratıcı futbola yönelik oyuncular olduğunu gördük. Örneğin Benjamin Massing, Emmanuel Kunde, Stephen Tataw ve Bertin Ebwelle gibi. İyi bir savunma yapan Belçika'yı da unutmak mümkün değil. Eric Gerets, Georges Grün, Michel de Wolf ve Leo Clijsters çok başarılıydılar. Brezilya ekibi de iyi savunma elemanlarına sahip olmasına rağmen İtalyanlar gibi ahengi sağlayamadığından başarısız gözüktü. Kolombiya'da Andres Escobar, Çekoslovakya’da Jan Kocian ile Ivan Hasek, Mısır'da Hany Ramzy, Kostarika'da Ronald Gonzalez, Romanya'da Michael Klein, Yugoslavya'da Faruk Hadzıbegiç, Davor Joziç ve Robert Jarni dikkati çektiler. Hollanda ile Sovyetler Birliği savunma anlayışlarıyla beni hayal kırıklığına uğratan ekipler oldular.
Dünya Kupası'nın en iyi oyuncuları orta alandan çıktı. Başı F.Almanya'dan Lothar Matthaeus, Arjantin'den Maradona'nın çektiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Aralarında Stojkoviç çok başarılı gözüktü. Giuseppe Giannini, Roberto Donadoni, Jean Claude Pagal, Cyrille Makanaky, Gheorge Hagi, Sabau ve Rijkaard bu yerin starları olduklarını kanıtladılar. Bunlara rahatlıkla Enzo Scifo, Carlos Valderrama, Paul Gascoigne ve Chris Waddle gibi oyuncuları da katabiliriz. Her şeye rağmen Roberto Baggio da iyiler arasındaydı ve attığı golle de bunu kanıtladı. Öte yandan, İrlanda’dan Ray Houghton, Kevin Sheedy ve David O'Leary etkili bir üçlü görünümündeydiler.
Atak futbolda attığı gollerle Salvatore Schillaci ilk dikkati çeken oyuncu oldu. Öteki süper forvet elemanlarını ise şöyle sıralayabiliriz: Roger Milla, Omam Bıyık, Louis M'fede, Rudi Voeller, Jürgen Klinsmann, Tomas Skuhravy... Hayal kırıklığı yaratanlar ise Marco van Basten, Careca, Muller, Toni Polster, Gerhard Rodax, Gianluca Vialli, Enzo Francescoli, Emilio Butragueno oldu.
by Pele

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails