22 Ocak 2010 Cuma

HEMEN ONUN ADI GELİR


Okuyacaklarınız yüksek dozda varsayım içermektedir…

Herhangisinin işini kaybetmesi için bir laf etmek, baskı kurmak veya şantaj yapmak kesinlikle iç yurdumun hudutları dâhiline sızamaz. Bunu izleyen birkaç satırda kişinin kendini haklı çıkartmak için uydurduğu ve ruhunu sıyırmış kirin, arınmaya engel olmadığını zannedeceksiniz.

Mesel 1

Özbeöz Romalı olmasak da popüler kültürün parçası olarak forumlardaki dimağ fırtınasında cevizini(dolayısıyla içindeki kıvrımlı et parçasını) kıyıya sağ salim kıyıya ulaştırmaya çabaladığımız zamanlarda çeşitli klavyelerden Gökhan schwarZANegger’e(e’yi unutmadım) “git ulan artık; senin gibi futbolcuları Taksim Stadı’nda … ; yönetim uyuma şu adamı gönder” vb. gelen sayısala çevrilmemiş sözel tepkiler fışkırıyordu. Peki, hastalıkta ve sağlıkta; iyi günde ve kötü günde; burada, şurada ve orada herhangisinin işini kaybetmemesi gerektiğine inanan iç sesim ne diyordu. “Bir işçinin sözleşmesi veya ona kâğıt üzerinde biçilen sözün ömrü neyse işveren bu belgeye uymak zorundadır. Fevri davranarak CAS liginde zirveye oynayabiliriz ama bunun neticesinde yeni nesilden de hiçbir zaman dalkılıç İngilizlerin tabiriyle one-club men bulamazsınız. Sonuçta Gökhan Zan duşa kabin, cam sehpa veya matkapla alakadar bir sakatlık geçirmemiştir.” Sakatlıklarından öte oyun bilgisizliği neticesinde kendisiyle sözleşme bitince anlaşmanın uzatılmaması taraftarıydım. Neyse ki gökteki yıldız gönüllerdeki ay taleplerimize istemeden de kulak misafiri olarak ülkemize blogdaşların( ki ben artık gündelikçi olduğumuzu düşünüyorum) da belirttiği gibi “Ferrari, Neill”’i kazandırmıştır. Bunlara iki Çek’i de ilave edenleriniz şüphesiz olmuştur.

Bu iç rahatlatmanın ardından 2, 3, 4 ve 5. meseller çatal dilim-kurgu kavramına girecektir. İsterseniz gıybetime ortak olup cehennemde yanabilir istemezseniz kendi cennetinizdeki Firdevs yani cennet Bahçesinde tasasızca salınabilirsiniz. Uyarımı yaptım.

Kronolojik bir sıra izleyeceğiz…

Mesel 2

“Okay Karacan Habertürk’ten ayrılıyor”

Bilinmezi en çok olan şeylerden biridir bu mesel. Ağdaki çeşitli haber kaynaklarında farklı senaryolar bulunmaktadır. Kimisi Erdoğan Aktaş’a bağlıyor kimisi de yayın politikası değişip daha çok rating toplanması için Okay Karacan’la Habertürk’ün yollarının ayrıldığını yazıyor. Bense bunların dışındaki bir şekilde (elimdeki tek veriye dayanarak)yazımın esas kişisine bağlıyorum. Yazının esas kişisini en dipte anlayabilirsiniz. Ben Okay Karacan’ın son yayınını 2008’in son günlerinde Hakan Bilal Kutlualp’in katıldığı program olarak bilmekteyim. Bu sayede başkanlık sistemi hakkında da epeyce bilgilendik. Yıldızların kulübe kazandırılmasındaki rolüyle kendisini şu an Galatasaray’da başarılı işler çıkaran Haldun Üstünel’in öncülü olarak niteleyebiliriz. Okay Karacan’ın ayrılmasının nedenini elbette yakın çevresi bilir ama olayı yeni varsayımla günah keçimiz Abdurrahman Y. Çelebi’ye bağlayabilir miyiz?

Mesel 3

“90 Dakika klasiği biter”

Yukarıdaki ankette seçeneklerden biridir “ 90 Dakika” ama alt başlıkta “biter” geniş zamanlıdır. Nafiledir de belki yıldızlar formaya kaymaz ise mucizelerden ümit kesmeyiz. Kenan Onuk’suz onulmaz olsa da vücuduna Mehmet Demirkol ile adrenalin pompalayan bir yapıdayken entrikalar vb ile garipleşen ve tık diye giden bir klasikten bahsediyoruz. Vilmodite uğramışlardan en boyun eğmeyen Babaoğlu aslında bazı şeyleri önceden belirtiyordu. Peki, kimdi bu yoksa yine mi A.Y. Çelebi. Sanmam diyordu H.U. ama biz şimdiye kadar dümenini kıvırmayan Babaoğlu’na bakalım.

Mesel 4

“E.T. Kadıköy Toro’suna karşı”

Burasının niye A.Y. Çelebi’ye bağlandığını gerçekten bilemiyorum. Bu olay kesinlikle ben ve benim gibi Beşiktaşlılara yıllar sonra yine canlı maç izleme kapısının açıldığının müjdesidir. Baştaki iç rahatlatmada da belirttiğim üzere hiçbir zaman “E.T.” gitsin demedim. 3 yıldır TRT 3’ün yayınlarını 72 saat sonra beklemek zorunda kalmanın ne demek olduğunu siz bir düşünün. Kendisi kanalda kalsa ben bir beş yıl daha beklerdim. Biz kendi çilemizi çekecektik. Nihayetinde bir şahıs milyon kazansa bile benim gibi 3. kişilerin onun ekmeğine laf etme hakkı yoktur. Bu son olayda kâhinler kürelerinde yine A.Y. Çelebi’yi görüyorlar.

Mesel 5’ten önce döküm alalım zira 5. şık benim kendi teorim ve kanun olacağına eminim!

Hepimiz birilerini hedef gösterebiliyoruz ve adını çıkardığımızda günah keçisi örneğinde olduğu gibi her şeyi ona yüklüyoruz. Yaptığı veya yapmadığı ne varsa. Bu siyasi hayatta da böyle, hayatın siyasetinde de. Bir kişinin üzerine kara bulut getirdiğinizde yıldırımına muhakkak katlanmak zorunda kalabilirsiniz. Misal dün gece Total Futbol’u beklerken (Perşembe tekrarı var deniyor ben rastlamadım) Son Nokta programında Taraf gazetesinde darbe ve NTV haberlerini yapan M. Baransu’nun hakkında suçlamalarda bulunduğu kişilerle(general, binbaşı vd.) “Maya” dergisinde birlikte çalıştığını öğreniyoruz. Günümüz o kadar beter ki tüm bunlar kurgu da olabilir rastlantı da …

Bir kelimeye sorgusuz inanmak veya tümden reddetmek ne kadar kolay…

Ülkenin spor dalını kemiren bir sanal keçiden vazgeçiyorum ama bir mesel daha var…

Mesel 5

“Kim kaldırdı”

Bu tasvirini ortaya koyduğumuzu hala tanımlamayanlar içindir. En tepede bir resim gördünüz sizce pozisyon tekrarlarındaki beliren o R’yi kim kaldırdı. Belki de en büyük suçlu olan R değil mi bize ofsaydı, yanlı(ş) kararları, hayalet golleri göstererek.

Yine mi günah keçisi

Tanıdın, değil mi?

Hah, işte sadece bu meselde kesinlikle o…


Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails