Öncelikle TRT’ye gözümden iki damla yaş getirdiği için teşekkür ediyorum. 8-0’lık Liverpool maçından bu yana ilk defa bu kadar üzüldüm. İtalya 90’dan beri aynı televizyondan turnuvaları izleyen biri olarak bu defa, bilgisayardan maç izleme keyfine doyacakken karşımda 30 dakika boyunca simsiyah bir ekran vardı. Emektar televizyonun başına da koşmadım ve yarım saat boyunca simsiyah bir ekrandan kendi yansımama dalmışken aniden minik logosuyla bir kanal belirdi. Sonrasında yine gitti hüzünbaz, ben de digiturkwebtv’nin yolunu tuttum. Neyse ki ikinci yarıda TRT bey yayını düzeltince biz de vuvuzela zırıltısına dahil olduk. Geçen sene, Konfedarasyon Kupası’ndan kulağımıza damlattığımız vuvuzela aşısı bu yıl etkisini gösterdi. 45 dakika boyunca hiçbir şey hissetmedim. Belki Stockholm sendromuna uğramanız yakındır belki de vuvuzelaya kondom kampanyasını başlatacaksınız. O size kalmış...
İlk yarının son on beş dakikasına baktığımızda bol pas yapan Meksika ve dolayısıyla topu kapmak için çabalayan Güney Afrika. İkinci yarıda ise Meksika’nın (güya) üçlü defansının ortasını otoyola çeviren bir Güney Afrika. İlk yarı ile ikinci yarı arasında karşılaştırma yapamamamın nedenini zaten ilk paragraftan biliyorsunuz.
Galatasaray’dan turnuvaya katılan Dos Santos’un en iyi Meksikalı oyuncu olduğu konusunda kimsenin aksi bir düşüncesi olduğunu sanmıyorum. İkinci yarıdaki grafikteki doğrusu düşeye dönse de takımının en etkin elemanıydı. Kaldı ki yaratıcılık boyutunu yanındaki Vela da geriden, bu maçlık eski turnuvalar aksine geriye mühürlenmiş, Marquez de büyütebilirdi. Bununla birlikte karşıdaki tek yaratıcı adam Pienaar etkisi sıfıra yakın olunca da sadece Dikgacoi ve önüne atılan toplara koşturan kanat elemanlarıyla, bir santrforla karşı karşıya kaldı Meksika. Bu koşularsa beklerin olmadığı güya üçlü gerçekte ikili savunmayı aşırı zorladı. Bunlara bir de Jorge Campos çıkarmış bir ülkeye hiç yakışmayacak, topa çıkma yetilerini yitirmiş, çıksa bile topu taca bile atmaktan aciz, Perez de eklenince doksanlar özlemindeki “jabulani”yi tanımış olduk. Mükemmel bir sweet spot vuruşu ve Tshabalala…
Daha sonrasında ise iki oyuncu değişikliği ve ileri çıkan bir Marquez golü…
Maçın dibinde de Güney Afrika’nın mükemmel ayaklara sahip kalecisi (Konfedarasyon Kupası’nda da bu kaleciye değinmiştim) Khune’nin seriye bağladığı gollük pasları ve çerçevenin içine aktarılamayan toplar…
Akşama berabere bitecek maçla eğlenceli bir grubumuz olacak gibi gözüküyor...
İlk yarının son on beş dakikasına baktığımızda bol pas yapan Meksika ve dolayısıyla topu kapmak için çabalayan Güney Afrika. İkinci yarıda ise Meksika’nın (güya) üçlü defansının ortasını otoyola çeviren bir Güney Afrika. İlk yarı ile ikinci yarı arasında karşılaştırma yapamamamın nedenini zaten ilk paragraftan biliyorsunuz.
Galatasaray’dan turnuvaya katılan Dos Santos’un en iyi Meksikalı oyuncu olduğu konusunda kimsenin aksi bir düşüncesi olduğunu sanmıyorum. İkinci yarıdaki grafikteki doğrusu düşeye dönse de takımının en etkin elemanıydı. Kaldı ki yaratıcılık boyutunu yanındaki Vela da geriden, bu maçlık eski turnuvalar aksine geriye mühürlenmiş, Marquez de büyütebilirdi. Bununla birlikte karşıdaki tek yaratıcı adam Pienaar etkisi sıfıra yakın olunca da sadece Dikgacoi ve önüne atılan toplara koşturan kanat elemanlarıyla, bir santrforla karşı karşıya kaldı Meksika. Bu koşularsa beklerin olmadığı güya üçlü gerçekte ikili savunmayı aşırı zorladı. Bunlara bir de Jorge Campos çıkarmış bir ülkeye hiç yakışmayacak, topa çıkma yetilerini yitirmiş, çıksa bile topu taca bile atmaktan aciz, Perez de eklenince doksanlar özlemindeki “jabulani”yi tanımış olduk. Mükemmel bir sweet spot vuruşu ve Tshabalala…
Daha sonrasında ise iki oyuncu değişikliği ve ileri çıkan bir Marquez golü…
Maçın dibinde de Güney Afrika’nın mükemmel ayaklara sahip kalecisi (Konfedarasyon Kupası’nda da bu kaleciye değinmiştim) Khune’nin seriye bağladığı gollük pasları ve çerçevenin içine aktarılamayan toplar…
Akşama berabere bitecek maçla eğlenceli bir grubumuz olacak gibi gözüküyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder