Gol sayılmadı ama o gole giden ilaveyi maç esnasında bir halt olabilir diye kayıt etmiştim. Gökhan, Ekrem'in ısrarlı bir şekilde gösterdiği üzere karşıdan çıksa bu tartışmalar hiç yaşanmayacaktı. Ekrem'in gösterdiği yerden çıksa zaman başka şekilde kırılacak İBB golünü bulamayacaktı ama bizim derdimiz poüler deyimle "karma"dır...
28 Şubat 2010 Pazar
Hayat Detaydır
Gol sayılmadı ama o gole giden ilaveyi maç esnasında bir halt olabilir diye kayıt etmiştim. Gökhan, Ekrem'in ısrarlı bir şekilde gösterdiği üzere karşıdan çıksa bu tartışmalar hiç yaşanmayacaktı. Ekrem'in gösterdiği yerden çıksa zaman başka şekilde kırılacak İBB golünü bulamayacaktı ama bizim derdimiz poüler deyimle "karma"dır...
24 Şubat 2010 Çarşamba
Fuat Akdağ 21 Yıl Evvel

Dün gece "bir rakamı" yüzünden 2 haftalık emeğim boşa gitti. Elde olmayan şartlardan ötürü sözümüz tutulmadı. Okuyanlara karşı mahcubuz. Belki bu nostalji affettirişe yardımcı olur...
23 Şubat 2010 Salı
Wenger'de Arif Korkusu
Bugünü ortak paydada buluşmuş iki kişiye ayıracağız. İlki Milliyet arşivinden olsa da günün sonuna doğru kurguladığım kısa bir detayı okuyabilirsiniz.

22 Şubat 2010 Pazartesi
22.02.2010 Fenerbahçe-Bursaspor

Avrupa Ligi Seyirci Ortalamalarına Dair
Uefa Avrupa Ligi taraftarlar tarafından kıtanın tamamında gösterilen ilgiyle, geçen sene UEFA Kupası adıyla düzenlenen turnuvanın aynı eleme turuna göre, cirosunu büyük ölçüde arttırmıştır.
Tribündeki izleyici sayılarının ortalaması geçen seneye nazaran maç başına 5000 kişilik bir artış göstermiştir. 16 maçın oynandığı turnuvanın bu aşamasında ilk ayak maçlarında 26,953’lük bir ortalama yakalanmıştır ve geçen sene bunun 21,512’de kaldığını görmekteyiz.
2008/09 sezonunda ilk ayak maçlarında en çok seyirciyi Aston Villa 38,038 ile CSKA Moskova karşısında tribünlere çekebilmişti. Bu sezon ise üç mekânda daha şimdiden 40,000 kişinin üstüne çıkıldı.
Turnikelerin en çok çalıştığı yer Atina’daki Olimpiyat Stadyumu oldu. Pana-Roma arasındaki maçı tam 54,274 kişi seyretti. Bu karşılaşmayı 51,736 ile Ajax-Juventus ve 40,450 kişiyle Liverpool-Unirea maçları takip etmiştir. Bilbao ve Hamburg’da da 30,000’den fazla insan koltuklarındaki yerlerini aldı.
Seyirci patlamasının sonucunda ortaya çıkan tablo 16 stadyumun kapasitelerinin yüzde 68.6’sının dolduğunu göstermektedir. Geçen sezon doluluk oranı yüzde 66.8 idi. Seyirci sayısındaki büyük sıçrayış hem Avrupa’daki futbol takipçilerinin tasdikini belirtirken hem de turnuva organizatörlerinin yüreklenmesine kaynak oluşturmaktadır.
Buraya kadar UEFA’nın yaptığı haberi birebir aktardım. UEFA’nın bu verileri kendine yontup yontmadığına bakacağız. Çünkü 16 maçın toplamına baktığımızda 80,000 kişinin daha stadyumlara akın ettiği görülüyor ama bunun ne kadarı doğru. Öncelikle geçen dönem 16 maçın oynandığı eleme turunun ilk ayağındaki takımların toplam stadyum kapasitelerini çıkardım. 2008-09 sezonunda 16 stadyumun toplam koltuk kapasitesi 525,414 idi.
Takım | Stadyum | Kapasite | Uefa Ortalaması |
Marsilya | Vélodrome | 60,031 | 40,000 |
PSG | Parc des Princes | 48,713 | 25,875 |
Fiorentina | Artemio Franchi | 47,282 | 19,018 |
Aston Villa | Villa Park | 42,788 | 32,681 |
Werder Bremen | Weserstadion | 42,358 | 33,134 |
FC Kopenhag | Parken | 38,050 | 20,967 |
Sampdoria | Luigi Ferraris | 36,536 | 15,886 |
Bordeaux | Chaban-Delmas | 34,462 | 22,243 |
Olympiakos | Georgios Karaiskakis | 33,334 | 32,371 |
Braga | Estádio Municipal de Braga | 30,154 | 10,142 |
Shakhtar | RSC Olimpiyskiy | 26,100 | 25,000 |
Lech Poznan | Miejski | 24,166 | 19,689 |
Zenit | Petrovsky | 21,570 | 18,543 |
Dinamo Kiev | Valeriy Lobanovskiy | 16,900 | 16,873 |
NEC | De Goffert | 12,470 | 12,312 |
Aalborg | Aalborg | 10,500 | 9,362 |
|
| 525,414 | 354,096 |
2008-09 Sezonu | |
Ülke | Takım Sayısı |
Fransa | 3 |
Danimarka | 2 |
Ukrayna | 2 |
İtalya | 2 |
İngiltere | 1 |
Hollanda | 1 |
Almanya | 1 |
Rusya | 1 |
Yunanistan | 1 |
Portekiz | 1 |
Polonya | 1 |
Bu sezon ise 655286 boş koltuktan bahsedebiliriz.
Takım | Stadyum | Kapasite | Uefa Ortalaması* |
Hertha Berlin | Olympiastadion | 74,500 | 13,668 |
Panathinaikos | OACA Spiros Louis | 71,030 | 32,512 |
Hamburg | Hamburg Arena | 57,274 | 40,247 |
Atletico Madrid | Vicente Calderon | 54,851 | 33,629 |
Ajax | Amsterdam Arena | 52,328 | 30,929 |
Liverpool | Anfield | 45,276 | 41,339 |
Everton | Goodison Park | 40,157 | 26,344 |
Athletic Bilbao | San Mames | 39,750 | 31,667 |
FC Kopenhag | Parken | 38,050 | 16,072 |
Standard Liege | Maurice Dufrasne | 30,143 | 24,715 |
Rubin Kazan | Centralniy | 30,000 | 23,818 |
Club Brugge | Jan Breydel | 29,042 | 22,524 |
Fulham | Craven Cottage | 25,700 | 21,088 |
Villarreal | El Madrigal | 25,000 | 9,500 |
Twente | FC Twente | 24,000 | 21,133 |
Lille | Lille Métropole | 18,185 | 15,511 |
|
| 655,286 | 404,696 |
2009-10 Sezonu | |
Ülke | Takım Sayısı |
İspanya | 3 |
İngiltere | 3 |
Hollanda | 2 |
Belçika | 2 |
Almanya | 2 |
Rusya | 1 |
Danimarka | 1 |
Yunanistan | 1 |
Fransa | 1 |
Uefa’nın gösterdiği maç başına ortalama 5,000 kişilik(toplamda 431,248 kişi maça gitmiştir) yükselişin koltuk kapasitesinden kaynaklandığı apaçık görülüyor ama asıl veri olan yüzdedeki artışın nedenlerinin başında İspanya, İngiltere, Belçika, Hollanda ve Almanya(Hertha 13,684 seyirciyle bozsa da) takımlarının 10 tanesinin bu yılki tabloda kendine yer bulması geliyor. Bu ülke takımlarının stadyumlarını 2008-09 sezonunda yer alan ülkelerden daha fazla doldurduklarını (seyirci/koltuk kapasitesi) düşündüğümüzde(özellikle İtalyan ve Fransız kulüpleri geçen seneki görece düşük ortalamanın faktörüdür) UEFA’nın yaklaşık yüzde 2’lik artışının bile çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum(%68.6-%66.8). Geçen seneki seyirci ortalamalarına göre artış sadece Şampiyonlar Ligi’nde olmuştur(takımların değişmediğini varsayarak daha doğru saptamada bulunabiliyorum). UEFA’nın Avrupa Ligi’ne atfen yaptığı seyirci patlaması tabiri çok da gerçekçi değil gibi gözüküyor. Tek değişmez veri olarak FC Kopenhag’ın bu seneki ve geçen seneki verileri de karşılaştırılabilir.
*Son oynanan maçtaki seyirci sayısı değildir.
21 Şubat 2010 Pazar
21.02.2010 Beşiktaş-Galatasaray

İki takım da 4-2-3-1 düzeniyle başladı. Galatasaray’da kendi adıma şaşırdığım olay Özbek’in Mustafa Sarp yerine sahaya çıkmasıydı. Galatasaray’ın en ciddi pozisyonunda son vuruşu yapan kişi Özbek de olsa Sarp’ın natürel golcüsü olmayan takımda duran toplardan gelebilecek tehlikelerde artı değer yaratma şansı elinden alınmıştı. Holosko’nun Nobre’ye yakın bir pozisyon almasından ötürü Galatasaraylılar karargâhı sol kanata kurdu. Caner, Arda ve Elano’nun toplandığı bölgenin yıldızı Elano idi. Beşiktaş’ın ham ataklarının sağ-sol kanat fark etmeksizin Mehmet Topal müdahaleleriyle kurutulması ve Güngör-Neill ikilisindeki ısrar Galatasaray’ın defansif artılarıydı.
Denizli başınızdayken rakip takım hakkında daha isabetli tahminlerde bulunabiliyorsunuz. Her ne kadar beklediğimiz on biri görmesek de Beşiktaş uzun bir aradan sonra ilk yarıyı müsvedde olarak kullanmadı. Hatta son 15 dakika Gençlerbirliği maç sonunun karbon kopyasıydı. Etken olarak da Ekrem Dağ ve Holosko’nun anlık performans yükselmesinden söz edebiliriz. Denizli de Yanal gibi duran topların sıklığını düşünmüş olacak ki Tello’nun hiç değilse bu becerisinden faydalanmayı düşünmesi altı pas içerisinde yeteri derecede karmaşa yaratabildi. Kornerler ardı savunmaya dönmeyen Sivok ve Ferrari de eşleşmelerde sıkıntı yarattı. Bunları da ya şans ya da savunma becerisi savuşturabildi. Holosko’nun meşhur pozisyonundan evvel ofsayt olabileceğini düşündüğümden gol veya gol değil diyerek ahkam kesmeyeceğim.
İkinci yarı öncesi Beşiktaş soyunma odasında "spor yapmalarından" mütevellit endorfin salgılandığını düşünmekteyim zira 35 dakikalık rezaletin adını koyamıyorum. Bir de Toramax’ın sorumsuzca hareketi nedeniyle beynimdeki kan trambolin kullanmaya başladı. Jo da girince kaba etlerini taç çizgisine dayayan Arda’nın rahatlığa kavuşması ve Jo’dan düşen kırıntıları ceza sahası çevresinde toplayarak izleyenleri gole doyurması hiç sürpriz değildi. Nasıl geçen hafta Rüştü’yü savunduysak bu hafta da kendisine batıralım iğnemizi. Başına en beklenmedik şeyleri açan bir adamın ayağına top geldiğinde neden ama neden teyakkuz halinde olmazsın. Gol ardından gelen Arda sakatlığı ve Elano değişikliği Beşiktaş’ın baskılı gözükmesine neden oldu ve ilk yarıda başarılamayan hadise Sivok’la halledildi. Galatasaray’ın bundan sonra yine istediğini alabilecek kapasiteye çıkma çabasına sahadaki ayakların becerisi yetmedi ve ligdeki bir puan daha buharlaştı.
Süper Kahraman Yılmaz Vural...
Beşiktaş Nasıl Gol Atabilir?



Hem hayalimizdeki kadroları vermiş olalım hem de Rijkaard'ın bu ofsayt kuralından nefret etmesine dayanan sanal bir gol çizelim...
Galatasaray A.Ş. !



20.02.2010 Trabzonspor-İBB




Devre arasında gerçekleşen Ömer Aysan-Gabriç reel dünya değişikliğiyle anlıyoruz ki hiç birimiz aslında uyumuyoruz. Algılarımız açık şekilde kendimizi beklemeye alıyoruz. Bilgilerin aktığı bir ortamda uyursanız istihareye yatmaktan bahsetmeniz pek anlamsız kaçıyor. Şenol Güneş ,Gabriç’in Asanoviç ağına tam anlamıyla takılması adına yaptığı değişiklikle teorideki kötülüğün uygulamada da netice vermeyeceğini ispat etmiş oldu. Kendisine teşekkürü borç bilirim. Bu değişiklikle Serkan beke geçerken Gabriç de önüne sürüldü. Alanzinho’nun yerine giren Teo ise Umut’un uçtaki partneri oldu. İ.B.B. de tıpkı Trabzonspor gibi iki oyuncu değişikliğiyle başladı ikinci yarıya. Bu değişimlerin ardından sistemini değiştiren teknik adam Abdullah Avcı oldu. 4-4-3’leri 4-4-2’ye evirildi. Can Arat, Barbosa’nın yerine alındı ama sol stoperde değil sağ stoperde ikamet etti. Ergün Berisha da orta dörtlünün soluna yerleştirildi.
Trabzonspor da İ.B.B. de ikinci yarıda ataksal anlamda ilk yarıya nazaran etkindi ama “daha etkindi” kelimeleri “nazaran’dan” sonra geldiğinden istenen ve beklenen seviyeden bahsedemeyeceğim. İki takım da ilk yarıda dalgakıran görevindeki orta sahaları rahatça geçmeye başladılar. Bordo-mavililerin Serkan ile sağ kanattan yaratmaya çalıştığı tehlikelere karşılığı Tevfik Köse, İ.B.B. hücumlarında her pozisyona burnunu sokmasıyla verdi.
Kum taneleri azaldıkça da Trabzon’un tipik baskısından ufak kesitler gördük. Belki Ceyhun Gülselam alternatifi Güneş’in önüne serilebilse daha değişik maçtan bahsedebilirdik. Yüreklerin hopladığı iki-üç atak 6-7’ye çıkabilirdi.
Zaten yaratılan 2-3 yangın dışında yer yer oluşan alevleri de bence maçın adamı olan Marcus Vinicius rahatlıkla söndürebilmiştir. Trabzonspor iki haftadır erken gol bulma konusundaki şanını yitirmiş gözüküyor ve bu durumun etkenlerine dair bir liste yaparsak birinci sırada Alanzinho gözükür. Sanata değer vermeyen ülkemde, henüz erken olsa da, Teocu gol atma sanatı geçer akçe olur mu? Trabzonspor’un erken golü kutsayarak başarıya gitmesiyle zor gözüküyor…
Z raporunu alırken Vinicius-Nadarevic göbeğinin gelecek sene aynı takımda birleşmesini diliyorum…

20 Şubat 2010 Cumartesi
20.02.2010 Eskişehirspor-Gençlerbirliği


Tribünlere bakıyorsun Eskişehir her zamanki gibi cümbür cemaat toplanmış, trompetlerle arenaya çevirmiş stadyumu ama Gençlerbirliği’nin 100 tane taraftarı bile yok. Oysa ki kulüp 87 yıllık kabaca 30,000 günlük …
Her 30 günde 1 deplasman taraftarı! yaratsalar 1,000 kişi olmalı en azından, bu sayı her saat 8 bebenin doğduğu Ankara’da çok olmasa gerek. Varsayalım bu 1,000 kişinin yüzde altmışı vefat etti; 400 kişi nerede?
Burhan Eşer’in ofsayt duraklamasıyla topu Ivesa’ya vermesiyle geçtik 40 saniyeyi. Jaycee’nin sol şakağıyla kalenin soluna vuruşunu nasıl başardığını evde denemeye koyulunca az kalsın boynumu kırarak bu dünyadan ayrılıyordum. Neyse ki Wolfhart muskası ilk defa bir işe yaradı…
İki takım da klasik tabirle oyun kurucusu olmadan türlü şeyler yapmaya çalışıyor. Eskişehirspor’un Erkan Zengin desteğiyle 4-2-4 düzeninde yer aldığını Gençlerbirliği’nin ise 4-3-3 ile çayıra salındığını görmekteyiz. Eskişehir’in orta ikilisini oluşturan Doğa Kaya ve Bülent Ertuğrul’un yaratıcılığı vasatın altında, rakibin orta üçlüsünde ise Harbuzi diğerlerine oranla topla daha dostane. Ayrıca Vranjes’in boy avantajından faydalanmak için sürekli içeri daldığı da başka bir detay. Gençlerbirliği bu üsteliklerine rağmen Pektemeksiz kümede zor kalacak cinsten bir görüntü sergiliyor. Doll maç öncesi açıklamasında defanstaki başarının forvet elemanlarına da yansıyacağından bahsetmişken Ivan Radeljic hususunu açmak isterim. Eskişehir’de Bosna-Hersekli Nadarevic sahanın en iyi performansını sunarken vatandaşı Radeljic ‘in bu ülkede ne aradığına mantıklı cevap veremiyorum. İlk yarıda yaptığı hataları sayamadım. Bugün, dirseğine rağmen oyunda kalan İlhan Eker olmasa Eskişehir rahatlıkla kazanabilirdi.
Rıza Çalımbay ilk yarıda Jaycee için Mehmet Yılmaz’ı sol kanatta oynatarak hava topu mücadelelerinden feragat etti. Yılmaz yine de fena oynamadı. Eskişehir’in bu maçtaki ileri göbekteki ikilisinin Yılmaz ve Jaycee’den oluşması gerekliydi çünkü Ümit Karan’ın pazubent dolayısıyla sahada kaldığı aşikâr.
İkinci yarıda Hurşut girene kadar maçın kontrolü kesinlikle ev sahibi takımdaydı. Hurşut oyuna girdiği andan itibaren kesinlikle fark yaratıyor. Zaten yerine girdiği Burhan’dan daha iyi performans sergilemesi için tek olumlu şey yapması yeterliydi. Çalımbay ise Ragıp ve Sezer’i oyuna sürüp iyicene hücuma odaklandı. Mehmet Yılmaz zaten ikinci yarıdan itibaren ortaya çekilmişti. Adem Sarı’nın da girmesiyle rakip ceza sahasının bir kenarından diğer kenarını 4 oyuncu paylaştı. Ragıp ve de bazen ileri dörtlüden ayrılmasıyla Sezer sahadaki yaratım eksikliğini gidermeye çalıştılar. Bir iki pozisyon dışında da başarılı oldukları söylenemez. Beşiktaş’tan giden Erkan Zengin ise nefesi yettiği ölçüde iyi şeyler yapmaya çalıştı ve takımının bir atağı esnasında yerden 1 dakika kalkmayınca da kulübedeki yerini aldı. Sonuçta heyecanlı ama kalitesiz bir maç izledik. Hatta Bayern-Fiorentina maçının ilk yarısındaki sıkıcı oyunun yanında bu maçtaki heyecan tarifsizdir…
Ey Diji! Geçen hafta, Nobre formasını şortunun içine koyarken bu hafta da Serkan Çalık aynı şeyi yaparken uygunsuz görüntülerden kıl payı kurtuluyorsunuz. Başınız bir gün çok ama çok ağrır.
Yanlış Söylem 2 : “Ernst-Tjikuzu İlişkisi”


18 Şubat 2010 Perşembe
Mutluhan Suner- Guus Hiddink Röportajı
Yine yeni yeniden 11 saniyelik video...
15 Şubat 2010 Pazartesi
15.02.2010 Bursaspor-Trabzonspor



İkinci yarının başından itibaren Bekir Ozan Has, Colman gibi hücuma daha çok destek çıktı lakin bekler ilk yarıya oranla daha çok savunmada kaldı. İlk tehlikeli pozisyon Colman'ın ara pasında Baytar’ın topa kayarak müdahalesiyle gerçekleşti peşinden Bekir Ozan Has’ın kısa menzilli yüksek pasında Ozan ipek’in sol çaprazdan vuruşu ve Onur’un harika çelişi. Sonrasında paralel evrendeki bütün Güneşler’in yapmayacağı bir Colman-Ceyhun değişikliği geldi Trabzonspor’un efsanevi kalecisinden! Alanzinho’nun sahada olmadığı karanlık maçında hücum meşalesini elinde taşıyan Colman’ın çıkmasını yadırgadım. Belki sakatlıktır! bahsini varsayıp Trabzonspor teknik direktörü sanını kendisine yeniden dolayalım. Akabinde zaten ikinci yarıda ataksal anlamda daha faydalı olan Bekir Ozan Has’ın topu kanata açması ve gol. İlk yarıda aldığım notlarda Cale’nin savunmanın diğer 3 adamından daha düşük konsantrasyonda olduğunu ve Onur Recep Kıvrak’ın yan toplarda yüzde yüz emin olmadıkça çıkmadığının altını çizmişim. İkisi de bu saptamaları abartarak sahanın belki de Alanzinho ile birlikte fecaatlerinden Battalla’ya golü attırdılar. Maç esnasında canlı bahis oynansa Battala’nın gol atma şansının kaleci Ivankov’dan daha düşük olacağını söylemek için uzman olmaya gerek yok ve eğer bu adam bir de kafa ile gol atıyorsa vay anam vay. Film ise bundan sonra kopuyor. Ertuğrul Sağlam’ın korunmacı tavırla yaptığı değişikliklere Güneş’ten Song-Burak hamlesi rüzgârın Trabzon arkasına geçmesini sağlıyor. Sonrasında haftalardır gördüğümüz Trabzonspor baskısı ve demir eldiven kadife ayaklı Ivankov’un X-faktör oluşu. Dünkü Gökhan Ünal golü ve Umut’un Rooney’le 2010 kapsamında platonik form rekabeti bize mutsuz bir evliliğin aslında toplumu da mutsuz ettiğini çok güzel anlatıyor. Haftayı biraz olsun kurtardılar. Muhammet Demir ihtiyacımız ise hala giderilemedi…
Ey Diji! Tribündeki adamın bile yere tükürüşünü göstererek beni öğürttüğün için çok teşekkürler bakın pozisyon tekrarı için kaçırdıklarınızı söylemiyorum bile. Var mısınız Diji’de maçı birlikte izleyelim bakın size kaç pozisyon göstereceğim. Son paragraf ustalara! saygı ve kaygıdır…
14 Şubat 2010 Pazar
14.02.2009 Manisaspor-Fenerbahçe




Reha Kapsal’ın tercihleridir aslında maçta ilk golü Fenerbahçe’ye bulduran. Şimdiye kadar izleyebildiğim Manisa maçlarında kurulan orta saha düzeninde Yiğit İncedemir, Nizamettin Çalışkan ve Mehmet Nas yer alıyordu. Nizamettin hakkında düşüncelerim nötr olsa da Mehmet Nas ülkede en beğendiğim oyunculardan biri ve sakatlık yoksa ilk formanın kendisine verilmesi taraftarıyım. Kapsal’ın Manisa’sı Mehmet Nas’ı oyuna alana kadar kendi oyunundan daha öte Fenerbahçe’yi düşünerek zaten golü baştan kabullenmişti. Yiğit İncedemir’in Emre’ye, Mehmet Güven’in de Alex’e gölge olması çok da hoş değildi. Aşağıya 3:34’de gerçekleşen bir faul oluşumunu koydum. Sizce Mehmet Güven topa bakmayarak Amerikan futbolundan bir örnek sergilemiyor mu? Fenerbahçeli solak ikili zaten kontrol altına alınmaya çalışıldığından Cristian’ın öne çıkması gerekiyordu. Golün kendisinden gelmesine şaşırmadım. Kemal Okyay her ne kadar kendisine gol vuruşu yapıldığında en yakın kişi olsa da ne Yiğit ne de Mehmet Güven kadar gölge olamadığı için oyundan zaten alındı. Aslında gol biraz da Mehmet Güven yüzünden yenilmiştir. Yukarıda belirttiğim üzere Mehmet Güven, Alex’i gölgeleme esnasında topu zerre düşünmemektedir ve Alex de topa bay geçince tabelaya 1 gol eklendi. Sonrasında sadece Mehmet Topuz’un yoktan var ettiği iki pozisyon var ama kaptırdığı topun Manisa’nın golünde orijin olması atamadıklarının diyetidir. Promise’nin golünde kendisinden daha suçlu insanlar vardır. Öncelikle hakeme faul nedeniyle dırdır eden Santos, Mehmet Nas ortasına geç kalmıştır. Bilica, Santos’un bölgesine hareketlenmiş Bilica’nın yerine de Deniz koşmuştur. Hani suçun büyük kısmı kime ait diye sorsalar cevabım Andre Clarindo Dos Santos olur.
İkinci yarı da aslında ilk yarıya oranla çok da farklı değildi. Saha içindeki değişimleri yukarıdaki 2. şablonda belirttim. Manisa adına tek olumlu olay Yiğit İncedemir’in olağan yerine geçmesidir. Fenerbahçe bol pas klasiğiyle oynadığından artık yeni bir şey yaratmadıkları sürece şöyle oynadı böyle oynadı demek laf kalabalığı olur. Fark yaratan tek özellikleri ülkenin hücumu da aksatmayan en iyi beklerine sahip olmalarıdır. 2. yarının ortasında verilen kaleci sakatlığı Manisaspor’un kondisyonunu tazeleyerek maçın sonuna doğru diri kalmalarında etkili oldu. İlker’in yerine giren Bulut da fark yaratan isimlerden biriydi. Fenerbahçe seneye kulübesini güçlendirmek zorundadır ki son yıllarda hiç yapmadıkları bir şeyi yapmaları yönetimden beklenebilir mi? Onun için kulağı tersten tutarak lafı şöyle değiştirelim; Fenerbahçe saha içindeki oyuncuların daha iyilerini bulmalı böylelikle bugün oynayanlar yedek kulübesini güçlü kılabilir. Bir takımın diğerini ezdiği maçlardan bıktım artık umarım yarınki Bursaspor- Trabzonspor maçı bu haftayı kurtarır…

Moritz Golü
Video =Moritz'in golünü görmeyenler için
13 Şubat 2010 Cumartesi
13.02.2010 Gaziantepspor-Beşiktaş

Tabiri deforme edip “beslesin kartal oysun gözünü” şeklinde kullanmalı mıyız? Çok büyük haksızlıktır bu durum 18 kişilik kadroda 6 Beşiktaşlı’nın Antep servisinden çıkmasıyla. Çoğunuz Ekrem Dağ, İsmail Köybaşı, İbrahim Toraman, Rodrigo Tabata ve İbrahim Üzülmez’i biliyorsunuz ama Yusuf Şimşek de aynı formaya terini boşaltmıştır. Tello’yu gözlerim aradı desem İsmail Köybaşı’nın performansı hakkında epeyce bilgilendirmiş olurum sizleri. İlk 10 dakika kameramanların Beşiktaş yarı sahasına bakmalarından dolayı boyunlarının ağrıdığından şüphem yoktur ve bu durumu da gol, kuyruk misali izler. Ekrem Dağ’a goldeki hatası nedeniyle simitçi tablası hediye etmek geldi içimden. Çocukluğunda tecrübesi olsa ne topun düşeceği yeri saptamada hatası olur ne de kafasından sektirir. Daha önceden belirttiğim üzere Beşiktaş ilk golü yediğinde galibiyeti mümkün değildi ve Antep de “comeback prince” mertebesinde olduğundan yazıya bir hayli erken başladım. Tabata’nın savunma arkasına aktarmaya çalıştığı toplar dışında pozisyon bulamayan bir Beşiktaş’tan bahsedebiliriz. Holosko zaten içeri kaçtığından ve Köybaşı berbatlığıyla oyun ortada sıkıştı kaldı. Buradaki sıkışıklığı rahatlatacak Ernst ve Fink’ten ortalama futbollarını göremeyince bu berbatlık zaten normaldir. Sezonun en kötü performansı ve yazmaya hiçbir ilham yok. 26’da Sivok’un iğrenç faulü de üzerine tüy dikti. Rakip sonsuz kademe yapıyor ve sen amaçsız paslaşıyorsun. 32:55’de Julio Cesar, Antep futbol tarihine geçecek şekilde gol kaçırıyor ve sana yardım ediyor; akabinde de çeşitli oyunculardan 3 gollük şut. Beynimden bütün damarlarım çıkarken ara veriliyor.
Ne Deumi’nin golünden önceki kornere sebebiyet veren sol kanattaki boşluktan bahsedeceğim ne de kanser ilacı üreten firmalarla anlaşması olan radyasyonlu Nobre’den. Bobo’yu hatta biraz da Rüştü ve top kayıplarına rağmen Tabata'yı kenara alın; bu nü çalışmanın karşısına geçip gayet terbiyesizce davranın.
Vancouver 2010 Açılış Töreni
12 Şubat 2010 Cuma
Uefa Kupaları Tüm Zamanlar "Uzatmalar ve Başarılar"














Gelmiş Geçmiş En Kötüler Bölüm 2
Direnişçi Beşli
Sezon | Takım |
1959-60 | Ankaragücü |
1964-65 | Beykoz |
1967-68 | Vefa |
1976-77 | Adanaspor |
2005-06 | Denizlispor |
Dönemin kendi şartları sadık kalarak 27 sezonda galibiyet çarpanını iki diğer sezonlarda ise 3 olarak aldım. 1(kronolojik) ve 2. grafik(azdan çoğa) 20. Haftaya kadar alınan puanlardır.


Dönem şartlarından bağımsız olarak galibiyet çarpanını 3 olarak aldım. 3(kronolojik) ve 4. grafik(azdan çoğa) 20. Haftaya kadar alınan puanlardır.
Bundan sonraki grafikler sezon sonu puan durumuna dayanan istatistikleri içerir. En basit halini veriyorum. Ortalama kısmında göreceğiniz şey şudur: (takımın sezon sonunda aldığı puan/sezon boyunca alabileceği maksimum puan). Misal geçen sene, 20. haftayı Hacettepe en düşük puanla kapatmıştır. Sezon sonunda ise 22 puan toplayabilmiştir. Yani ortalaması (22/102)’dir. Not: Sadece 20. haftayı son sırada geçen takımlar istatistiklere dâhildir. Sezon sonu son sırada bulunan takımlar alınmamıştır. Onları bu sezonun ardından yapacağım. Yine 5. ve 6. grafiklerde dönemin kendi şartları 7. ve 8. grafiklerde galibiyet çarpanı 3 olarak alınmıştır. Başta da dediğim gibi 20. hafta dipte geçirilip de direniş gösterilen en iyi 10 performanstan 4 tanesi 21. yüzyıla aittir.
