24 Ağustos 2010 Salı

23.08.2010 Trabzonspor-Fenerbahçe


Mehmet, Arkadiusz, Ibrahima… Remzi Giray Kaçar ve Teofilo’nun gol atması halinde maç öncesi sahaya giren Martı’nın akrostişi en tepeye döşenecekti. Aziz ahtapot Paul ise hıncından ve terk edilmişliğinden Karadeniz’in sularına gömecekti kendisini…
Akrostişe de gerek yoktu aslında… İlk yarıdaki heyecanın beş dizeye sığması mümkün de değildi. Sezon sonunda şampiyonun Trabzonspor veya Beşiktaş’tan biri olacağını işin başından beri düşlüyorum…Geçen sene, maç yazılarını hangi maçın ardından bırakmışım bir bakın…Bu senede burada bırakabilirim ama tuttuğum takımın da bordo-maviyle eşit şansa sahip olduğunu düşünerek son anlara kadar yazacağız…
Trabzonspor’un ortadaki üçlü yapısına Fenerbahçe’nin 4-4-2 düzeninde cevap verebilmesi için orta alandaki dörtlüsü Mehmet, Baroni, Emre ve Özer arasında olabildiğince az boşluk gerekiyordu ve de buna yakın bir anlayış da sağlanabildi. Safların sıklaştırılmasını gerçekleştirince de kanat akınlarınızı beklerinize yıkmaktasınız. Andre Clarindo dos Santos’un başında Yattara cambazı varken destek görevinin tamamı Gökhan Gönül’ün üzerine kaldı. İlerideki Semih – Niang ikilisinden birinin de Dünya Kupası’ndaki Diego Forlan kostümünü giymesi gerekiyordu; yani gol vuruşu düşüncesinden evvel gol yollarını açmaya yardımcı olmayı…Niang da Semih de bu meziyetlere sahip olmasına rağmen sadece çok kısa bir dönem Semih’ten görebildik bu katkıyı. Trabzonspor’un hücum hattının bu kadar etkisiz kaldığı bir akşamda üç golü sarı-lacivertlilerin defansif zaaflarına bağlayabilirsiniz. Ofsayt taktiğini geri dörtlünün tamamına uygulatmanın çok riskli olduğunu söylemeye gerek yok. Beklerin göbekteki ikiliden birkaç metre önde pozisyon alması gerekiyor ve de bu şekilde sadece defanstaki orta ikiliye kalan görevle, dört insanın hata yapma ihtimalini yarıya düşürerek rakip takımın ofsaytını daha sağlıklı biçimde arttırabilirsiniz. Fenerbahçe’nin ilk golü zaten Mehmet Topuz’un anlamsızca vuruşundan kaynaklandı ama öncesindeki duran topa yol açan pozisyonda Lugano’nun masum olabileceği kanaatindeyim. İkinci gol ise maç boyunca Fenerbahçe savunmasının neredeyse kıl payları ile kaldırttığı bayrağın bu kez havalanmamasından kaynaklandı. Bu taktiği çok fazla tatbik etmeliler yoksa hüzün vazgeçilmez… Fenerbahçe’nin dip çizgiye inerek pozisyon bulabileceği aşikardı ama kanatlara koyduğu Mehmet ve Özer’in içte olmaları ve de stillerinin buna müsaade etmemesi dip çizgiyi sadece kanatlarına açılan forvetlerine bırakıyordu. Semih’in de dip çizgiden yaptığı orta ve sonunda kazanılan golün Aykut Kocaman’ın görmesi gerekiyordu. 39. dakikada Stoch’un oyuna gireceği duyulunca Mehmet Topuz’un alınacağını umdum. Oysa yer kamerasından bitti-oynayamam işareti yapan Semih’i görünce beklentim oluşmadı. Stoch oyuna girince 4-5-1’e döndüler. Özer sol kanattan orta sahanın ortasına akın etti. Aykut Kocaman, Serkan ile Yattara’nın bağlarını kesebileceğini ummuştu Stoch’u sol kanata atarak ama bence sağ kanatta görev vermesi Trabzon’un zaten sinyal veren sol kanadını bitirebilirdi. İkinci yarıda Şenol Güneş sol kanattaki arızayı sezip Umut Bulut’u oyuna dahil etti ve Gökhan Gönül ilk yarıdaki kadar ileri çıkamadı. İkinci yarıdaki tek güzellik Mert Günok’un penaltıyı kurtarması oldu. Bir de Trabzonspor’u kalede çaylak görüp şut atmadığı için tebrik etmek gerekiyor!
Üç takımın da aynı hafta yenilmesini ben hatırlamıyorum. Belki de binde bir gerçekleşecek bir olaydır. Beklenen İstanbul depremini siz hala bekliyor musunuz? Oldu bitti bile ve bu haftalık maddi zarar 300 milyon avro. Yardımlarınız için hesap numarası veriyorum 190319051907 – 11818


Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails